İhsan Çaralan yazdı: “Anadolu Başsavcılığının el koyduğu ‘Kutlu Adalı Cinayeti’ soruşturması ne oldu?”
Türkiye'de gazeteci-yazar İhsan Çaralan, Kutlu Adalı cinayetini kaleme aldı.
Türkiye'de gazeteci-yazar İhsan Çaralan, Kutlu Adalı cinayetini kaleme aldı.
İhsan Çaralan'ın yazısı şöyle:
6 Temmuz 1996’da evinin önünde vurularak katledilen Gazeteci Kutlu Adalı cinayetinin 25. yıl dönümüydü.
Sedat Peker’in ifşaları ile yeniden gündeme gelen bu cinayet, hem Peker’in açıklamalarıyla ortaya çıkan tanıklıklar ve zımni itiraflarla hem de Susurluk skandalının önemli adlarından Korkut Eken üstünden Mehmet Ağar’a kadar uzanmasıyla “duvardaki” başlıca önemli “tuğlalar”dan birisi olacak mahiyetteydi.
Nitekim Peker’in ifşaları KKTC’de infialle karşılanmış, KKTC Cumhuriyet Meclisi bir soruşturma komisyonu oluştururken savcılar da yıllardır adliyenin tozlu raflarına terk edilmiş “Kutlu Adalı cinayeti dosyası”nın tekrar açılması için harekete geçmişti.
Adalı cinayeti de dahil Peker’in ifşalarını “Derin sessizlikle boğma” stratejisine sıkı sıkıya bağlı olan savcılar, KKTC’deki bu gelişme karşısında birden sahneye çıkmıştı.
İstanbul Anadolu Başsavcılığı, 1 Haziran 2021 günü yaptığı uzun bir açıklamayla; “Soruşturma kapsamında cinayet olayının gerçekleştiği KKTC adli makamlarından ihtiyaç duyulan bilgi ve belgelerin temin edilmesi amacıyla gereken yazışmaların yapılmasına başlanmıştır” açıklamasıyla dosyaya el koyduğunu duyurmuştu!
ANADOLU BAŞSAVCILIĞI YENİDEN ‘SESSİZLİKLE BOĞMA’ TUTUMUNA MI DÖNDÜ?
Gazetemizde birisi, “Kutlu Adalı kimdir, neden öldürüldü, cinayet neden aydınlatılmadı?” öteki de Hakan Güngör imzalı, “Çözülmesi ‘Tercih edilmemiş’ bir cinayet: Kutlu Adalı” yazılarıyla, Adalı cinayetinin çeyrek yüzyıllık serüvenine dikkat çekildi.
Cinayetin 25. yıl dönümünde, bu köşede 15 Haziran 2021’de yazılan “Duvardan tuğlayı çekmek’ için mi, duvara payanda yapmak için mi?” başlıklı yazıdaki soruyu da yeniden hatırlatmak gelişmenin güncelliği bakımından önemli görünüyor.Bu yazıda, Anadolu Başsavcılığının “derin sessizlik” stratejisini bir kenara iterek telaşla yaptığı uzun açıklamayla soruşturmanın sürdürülmesinden çok “Kontrol altına alınması ihtimali” üstünden yaklaşılıyor ve yanıtı içinde olan şu soru soruluyordu: “Kutlu Adalı cinayeti dosyasının yeniden açılmasının nedeni, Adalı cinayetinde kanıtların gösterdiği yolda sonuna kadar gidilerek cinayetin tetikçilerinden azmettiricilerine, koruyup kollayıcılarına kadar mümkün tüm sorumluların açığa çıkarılması mıdır, yoksa davayı kontrollü bir mecraya çekerek duvardaki tuğlanın çekilmesini önlemek midir?”
Anadolu Başsavcılığının açıklamasından sonra sanki, “Bize verilen görev buraya kadardır” dercesine ardan geçen 5 haftaya karşın soruşturmayla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi, Atilla Peker’in ifadesine başvurulması dışında soruşturmanın sürdüğüne dair hiçbir işaret de yok!
Tersine, dosyaya el koyup KKTC’li savcıların soruşturmayı kontrol dışına çıkarma ihtimalini ortadan kaldırdıktan sonra Anadolu Başsavcılığı “derin sessizlik” stratejisine yeniden dönmüş görünüyor.
Tabii, Anadolu Başsavcılığının soruşturmaya el koymasından sonra KKTC’de de bir hareket yok!
Sadece dün, KKTC Polis Genel Müdürlüğü-Polis Subaylığı, cinayetin 25. yıl dönümü vesilesiyle, “Polis Genel Müdürlüğünce gerekenler hassasiyetle yapılmaya devam edilmekte olup, araştırma ve incelemeler olay aydınlatılıncaya kadar sürdürülecektir” diyen suyuna tirit bir açıklamayla geçiştirilmiştir.
‘KUTLU ADALI CİNAYETİ SORUŞTURMASI NE OLDU?’ SORUSU ÖNEMLİ
Ortaya çıkan belirtiler, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının Kutlu Adalı cinayeti ile ilgili KKTC’de başlatılan soruşturmaya el koymasının soruşturmayı ilerletmekten çok kontrol altına alma amaçlı olduğunu göstermektedir.
Oysa Peker’in açıklamaları içinde Adalı cinayetine dair ifşası; devlet-mafya-siyaset ilişkilerini ortaya koyduğu gibi, Korkut Eken, Mehmet Ağar gibi Susurluk skandalının en tanınmış simalarının bu cinayetle bağlantılarını gündeme getirmesi bakımından önemliydi. Dahası Eken ve dönemin Kıbrıs’taki resmi devlet görevlileri de Peker’in iddialarını önemli ölçüde doğrulamışlardır.
Bu yüzden, “Kutlu Adalı cinayeti soruşturması ne oldu?” sorusunun öne çıkarılması, ekonomide “128 milyar dolar nerede?” sorusunun yarattığı etkiyi sağlayabilecek, iktidarın gerçekleri “Sessizlikle boğma” tutumunu kırabilecek bir adım olabilecektir.
Yeter ki, bu soruda ısrar edilebilsin ve soru etrafında ortaya çıkacak tartışmalara gerekli yanıt verilebilsin!
‘SESİZLİKLE BOĞMA’ TUTUMU VE ‘OLGU DENİZİNDE BOĞULMA’ TEHLİKESİ
Sedat Peker, her gün attığı tweetlerle iddia ve ifşalarını sürdürüyor.
Yazılı ve görsel medyanın yüzde 95’ini, yargıyı ele geçirmiş olan AKP-MHP cenahı da Erdoğan’ın uyarısıyla, ortaya çıkan gerçeği ve ipuçlarını “Derin sessizlikle boğma” tutumunu sürdürüyor.
Muhalefet çeşitli yanlarıyla Peker’in ifşa ve iddiaları üstünden sorular soruyor, gazeteciler ortaya çıkan ipuçlarını takip ederek gerçeklerin ortaya çıkarılması için canhıraş biçimde çalışıyorlar. Ancak, bu kadar çok iddianın arka arkaya gelmesi, eğer olgular, sistemle değil de kendi başına vakalarmış gibi görülürse, “Olgular içinde boğulma” tehlikesini de getiriyor.
Nitekim, özellikle birkaç TV kanalındaki tartışmalarda sorun bu yanıyla da sıkça gündeme geliyor.
Hele ki olup bitenin arkasındaki suçları ve bağlantılarını bulmak için harekete geçmesi gereken yargının hiçbir adım atmaması ve siyaset bürokrasisinin gerçeklerin üstünü örten bir koruma kalkanı oluşturmaları dikkate alındığında, “Olgular içinde boğulma”; iktidarın “Sessizlikle boğma” tutumundan bile tehlikeli sonuçlara yol açabilir.