İhtiyat sandığı birikimleri ‘döviz’ olarak korunmalıdır
Türk Lirası’nın olağanüstü erime sürecinde İhtiyat Sandığı birikimleri de pul oldu.
On binlerce çalışanın alın teriyle ıslanmış ve gelecek güvencesi olarak görünen birikimler anlamsızlaştı.
İşçinin bankası sahipsiz bırakıldı, parası korunmadı, çoğu özel sektör çalışanı umursanmadı.
İhtiyat Sandığı, yüzde 20 kâr payını iştirakçilere dağıtma kararı almış.
Yeni öğrendik.
Bu olumlu bir adım!
Şeffaflık olsa “bilanço”yu da bileceğiz.
1.2 milyar TL diye açıklanan bu rakam 62 bine yakın çalışanın hesaplarına yansıtılacak.
Yine de Türk Lirası kaynaklı değer kaybı ortadan kalkmayacak.
Yıllar önce özel sektörden emekliye ayrılanlar İhtiyat Sandığı birikimiyle yeni bir ev sahibi olurdu.
Şimdi bunun hayali dahi imkânsız…
Ev değil araba bile alınmıyor şimdi…
10 yıl önce 500 bin Türk Lirası birikiminizin karşılığı 180 bin sterlin yapıyordu.
Bugün 21 bin sterlin…
Farka bakar mısınız lütfen!
Otuz yıllık çalışmışlığım ve yatırımım var, hesaplattım, bugün emekli olsam eğer arabama dört yeni tekerlek alabilirim…
Çözüm: İşçinin birikimini döviz olarak korumak ve emekliye ayrılırken de döviz ödemek.
Sterlin ya da Euro olarak saklamak, değerlendirmek, ödemek…
Böylece Türk Lirası’na karşı değer kaybını önleyebilmek…
Böyle giderse 60 yaşında emekli olan insanlar bir ömür biriktirdiği parayla sadece sağlık harcamalarını karşılayabilecek.
O da yeterse!
:::
(Bir bankacı dostum şunu sordu: İhtiyat Sandığı’nda toplanan paranın ne kadarı döviz, ne kadarı Türk Lirası’nda değerlendiriliyor. İşçi kaybederken, ‘Sandık’ acaba ne kazanıyor ve bunu çalışana ne oranda yansıtıyor. İşin özü: İhtiyat Sandığı'nın bilançosu nedir?)
Öyle bir yerdeyiz ki!
Nasıl bir yerdeyiz bilmiyorum ama o yerin dibindeyiz.
Yarı yurdumun dört bir yanında keyfilikle, özensizlikle, sıradanlıkla kuşatıldık.
“Kötülüğün” hiçbir karşılığı olmadığı gibi “iyilik” de yüzünüze vuruluyor.
Samimiyet hiç ama hiç kalmamış.
Birbirine yalan söyleyen ve işin aslı yalanı bile bile inanıyormuş görünen geniş yığınlar, pişkinlik ve riyakarlıkla durmaksızın rol yapıyorlar.
Herkesin herkesi kandırdığı ama kimsenin de kanmadığı yine de yalana razı yaşadığı bir yerdeyiz.
Balı tutan ve on parmağını birden yalayanların göstermelik isyanlarından; yalvar yakar siyaset yapanların haysiyetsiz duruşlarından, kendinden başkasını düşünmeyen benciller yığını umarsız soluklardan yoruldum.
İyi bir ruh hali değil bu!
Öyle hep şikayetle, yakınmayla, çirkinin ilanıyla ve kötünün anlatımıyla nereye varacağız bilemiyorum.
Çünkü yol göstermek, ışık tutmak, çözüm üretmek gerekiyor ama tuttuğunuz dal kırılıyor.
Hayalleri kıra döke kırık dökük bir hisle savruluyoruz.
Üzerine toprak attığımız evlatların gülen gözlerine bakarak gözyaşı döktüğümüz gecelere uyuyor, kendimizi her gün biraz daha yabancı hissettiğimiz yurdun sabahlarına uyanıyoruz.
Görgünün, adabın, duygunun, nezaketin, anlayışın, ve kalitenin dibindeyiz!
Öyle bir yerdeyiz.
Kimsenin kimseye saygısı kalmadı buralarda… Kapalı mekanlarda sigara içmek normalleşti, kırmızı ışıkta geçmek, yolun içine park etmek… Bağıra bağıra konuşmak her yerde… “N’oldu lan” diye çıkışmak… “… koymak” falan… Memuriyetin tüm imkanlarını kullanarak hiçbir iş yapmayan ama gazeteci kılığında ayrımsız tüm siyasileri yanında bulan kör yiyiciler, ilhak düzenini meşrulaştırmak için türlü şarlatanlıklara alkış tutan omurgasızlar, ‘statüko’ya hep içerleyen ama bu sahte düzenin kendine bahşettiği konfor alanını asla terk etmeyenler…
Öyle bir yerdeyiz…
Çirkef mi çirkef batak mı batak…
Gayriciddi!
"Jean" yani kot pantolanla Saray'a gitseniz, herhalde birileri kapıda, "ayıptır, koskoca Cumhurbaşkanı" der!
Sanırım asıl mesele de bu ya...
Ortada "koskoca" bir Cumhurbaşkanı falan kalmadı.
İrade, kapasite, ciddiyet ve umut olmayınca saygı da kalmıyor sanırım.
Sevgili dostum Serhat İncirli de yazdı dün…
“Azerbaycan milletvekili ile görüştük” başlıklı servis edilen fotoğrafı gördünüz mü?
Çok severim kot giymeyi ama kaç kez Cumhurbaşkanları ile görüştük, özen gösterdik, kaldı ki şekilden öte içerik önemli elbette...
Yine de Birleşmiş Milletler'in kabul ettiği bir "Kıbrıslı Türk lider" unvanı var.
O da yerle bir şimdi...
Kıbrıslı Türkler “siyasetsiz” kalmadı sadece...
Lidersiz de kaldı...
Ortada uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği'nin ayrıca Kıbrıslı Türk seçmenin de saymadığı bir “lider” var.
Yol haritası kalmayınca, düşük düzeyli seyahatler yapıyor 'Cumhurbaşkanı.'
Böylece Azerbaycanlı bir vekil kardeşimizle kot-yelek pozlar veriyor.
"Yeni siyaset" anlatıyormuş.
Gayriciddi!