İki duble ve güvercin telaşı
Uyuyamadım tüm gece…
Elektronik bir saat var, gözlerinizi diktiğiniz yere ışığı yansıtıyor ve rakamları tavanda parlıyor.
1:30, 2:00, 2:30, 2:45, 3:15…
“İç be iki duble yatmadan önce” der en yakın dostum…
İnsanın bağışıklık sistemi için önemli…
İki duble değil, uyku elbette…
***
Güne iyileşerek başladım.
Umutlu…
İnsanlar bize sahip çıktılar.
Özgür gazeteciliğe, seslerine, hayatın özgürlüğüne…
Tümü değil tabii…
Çünkü şimdi “sosyal medya çağı”nda yaşıyoruz ya, birçok insan işin söylencesini seviyor.
Sözde var, eylemde yok.
Gerçek üstü “duyarlılık gösterileri” bir yana, bir de özüyle, sözüyle, yüreğiyle yanınızda duranlar var, sımsıkı kucaklayanlar…
***
Hükümet basın emekçileri ve gazetecilere sırtını dönünce toplum kendi sesine sahip çıktı.
İktidarlar baskıladıkça, tabanda birleşiyor eller…
- Ki hükümet yanlışını anlayacaktır, anlamıştır, eninde sonunda. -
Çok duygusal zamanlar bunlar, onca zorlukla birlikte…
Size “yalnız olmadığınızı” hissettiren her sözcük öylesine çoğalarak geliyor ki…
Banka memuru bir okurumuz aradı, o da bir “aylıkçı” aslında, banka hesap numarası istedi.
Sonra…
Baktım 500 lira geldi.
“50 lira göndermek isterken, sanırım yanlışlık oldu” dedim.
“Olur mu” dedi, “Bir kez de bizim size desteğimiz olsun, sizin, hayatımıza onca desteğiniz varken...”
“Hem şimdi dışarı da çıkmıyoruz, bir harcamamız yok” dedi.
***
Yirmi senedir gururla çalıştığım bu yerde şanslıyız biz…
YENİDÜZEN’de, SİM’de…
Böylesi zor dönemlerde dayanışmaya âşık ve alışık bir kitlemiz, geleneğimiz var.
Basın emekçileri olarak ortak atıyor kalplerimiz…
Öyle de olmalı…
Çünkü ‘çok sesliliktir’ en önemli güvencemiz...
***
Bir araya geldik dün gazeteciler, yine…
En fazla da Mehmet’in (Kasımoğlu) sözlerinden etkilendim…
“500’er lira dağıttım arkadaşlara, annemin emekli maaşını da aldım” dedi, öylesine samimi, öylesine içten…
Bir aile geleneği olarak gazetecilik yapıyorlar, biz ‘yeni düzen’ diyoruz, onlar ‘vatan.’
***
Biliyor musunuz, yalnızca aynı düşü, umudu, hedefi, yolu paylaştıklarımız değil, çok farklı hassasiyetleri olan dostlar da aradılar, dayanışma gösterdiler, katkı yaptılar…
Hele dipdiri sol yürekleriyle yanımızda duranlar…
Kimi bir gazete fazladan satın alarak katkı sözü verdi, kimi elli lira gönderdi, kimi beş yüz, kimi bin…
Kıbrıslı Rum dostlar aradı, “el ele” diye Türkçe mesaj attı birisi, barikat eylemlerinde tanıştığımız… Türkiye’de yüreği bizden çok daha yanık meslektaşlarımız aradı, “özgürlüğünüzü kimselere kaptırmayınız” dediler, bir somun ekmeği paylaşma sözü vererek…
***
Yine şiire sığındım sonra…
En zor zamanların, en şaşmaz ilacıdır.
“Hadi uyan,
denizi dinle, yaşamak desin…
Toprağı dinle, barışmak desin…”
***
Göğü dinledim, göğsümde bir güvercin telaşı, gözlerimde umut…
Sesler geldi kanat çırparak: "Güzel günler göreceğiz çocuklar”
Sanayi’nin karanlık sokaklarında akşam ezanı okunuyordu, tavanda yıldızlar parlıyordu, bir gün daha devriliyordu ömrümüzün üzerine…