“İki Kare Bir Çizgi”
Lefkoşa Sanat Merkezi (LESAM) M. Necati Özkan Sergi Salonu’nda 24 Haziran’da açılan “İki Kare Bir Çizgi” karma fotoğraf sergisini önceki gün ziyaret edebildim.
Sergiyi ziyaret edenlerin, ada belirsizliği içinde bir düşsel yolculuğa çıktığını söyleyebilirim.
Sergide bazen unutulmuş bir yüz, sizi alıp bir yerlere götürürken, bazen havadan çekilmiş bir liman, sizi oralardan koparıp, engin denizlere çıkarıp, nice limanlara doğru yol aldırıyor.
Her fotoğraf sanatçısının kendine özgü bakışını yansıtan bir seçki ile kurulan bu sergide, tarihi duvarlarda kendine yer bulan her bir fotoğraf karşısında durup, dakikalarca düşüncelere daldım.
Mesela denizi görünce hüzünlendim, Lefkoşa sokakları ve Büyük Han’da özlem duydum, Tartüf 24’te isyan ettim.
Kâh Van Gogh tablolarından sıyrılan Lefke’nin limanına, kâh Salamis sütunlarının arasına yol aldım.
Yolu Şeher’e düşenler, mutlaka Ay.Luka’ya uğrayıp, bu sergiyi ziyaret etsinler.
Mutafa Evirgen, Ayşe Keçecioğlu, Mustafa Müezzinoğlu, Ceyhan Özyıldız, Emel Sefer, Ulaş Sönmez, Yıltan Taşçı, Başar Taşlı ve Mehmet Türkelman’ın fotoğraflarından oluşan karma fotoğraf sergisi, 12 Temmuz’a kadar Ay. Luka’da açık kalacak.
“Performance4Inclusion”
Home for Cooperation’da Performance4Inclusion etkinliğini izlemeye gidenler, bu güzel organizasyondan büyük bir keyif aldı. İzlerken zaman zaman tebessüm ederken, zaman zaman da düşüncelere daldığımız performansların ilki, Şirin Gazi’den geldi. “TO GIASEMI” ile çok uzak bir yolculuğa çıktığımı, çıktığım o yolculukta da Kıbrıs’ın o bütün, güzel günlerine gittiğimi söylemeliyim.
Şirin’in ardından bu kez Celia Wong, “The Real People” adlı solo performansıyla sahne aldı ve Hong Kong’dan Kıbrıs’a gelen ve yeni evinde büyük bir kültür boşluğuyla karşı karşıya kalan bir uzaylıyı işledi.
Hong Kong’da dünyaya gelen Wong, mekânsal tasarım ve görsel sanatlar alanında eğitim alırken, çeşitli kültürel projelerde sanatçı, eğitimci ve küratör olarak görev aldı. Celia Wong’un enerjisinin salonu dolduran herkese ulaştığını söyleyebilirim. Bitmesini istemedik.
Yine etkinlik kapsamında Kübalı sanatçı Marlen Puello’nun eseri olan “Homo Femina” kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekmesi dolayısıyla çok kıymetli bir eserdi.
Hele salonun içinde başlayarak, salon dışına taşan Heleniq Argyrou’nun davul ve muazzam dansıyla Diana Similidis’in performansını soluksuz takip ettik.
Home for Coooperation dışına taşan etkinlikler kapsamında Doğa Avseven’in kulakların pasını silen performansını da dinledik. Piyano dinletisinin ardından gitarıyla Haji Mike sahne aldı ve birbirinden güzel şarkıları seslendirdi. Seslendirdiği şarkılardan birinin İngilizce’ye çevrilmiş bir Fikret Kızılok şarkısı olması da dikkatlerden kaçmadı.
Dopdolu geçen etkinlikle DJ-Hass-E’nin hip-hop müzik performansıyla son buldu.
Etkinlik sonrasında akşam seriniyle ara bölgeden ayrılırken, ruhumuzun ve düşümüzün ne kadar doyduğunu düşündük.
Dan Stockholm ve House
Bir konutu “ev” yapan şey nedir? İki mekân özdeş görünebilirken aralarındaki fark içinde yaşanan, fiziksel olarak temas edilen evin hafızayı şifreleme ve sürdürme kapasitesinde yatıyor olabilir mi? Mesela alışkanlıklarla çoğalan kokular, örüntüler, duygular ve anılar.
Temas ve koku duyularının hafıza ve duyguyla özellikle güçlü bir bağlantısı var; örneğin bir şey bizi duygusal olarak etkilediğinde ona “dokunaklı” diyoruz.
Zaman içinde anılar kendi mimarilerini şekillendirebiliyor aslına bakarsak.
***
Dan Stockholm sanatı ile birkaç yıl önce 15’inci İstanbul Bienali vasıtasıyla tanışmıştım. Bienal kapsamında Galata Rum İlköğretim Okulu’unda sergilenen eserleri karşısında şaşkınlığımı gizleyemediğimi de söylemeliyim.
İstanbul’da 2017 sonbaharında düzenlenen çağdaş sanat bienalinin teması “İyi bir komşu”ydu. Michael Elmgreen ve Ingar Dragset ikilisinin küratörlüğünde gerçekleşen bienalde sanatçılar şu sorulara cevaplar aramışlardı:
"İyi bir komşu, nadiren gördüğünüz birisi midir? İyi bir komşu, evinde hayvan beslemeyen bir aile midir? İyi bir komşu, daha yeni taşınmış birisi midir? İyi bir komşu, sizinle aynı gazeteyi mi okur? İyi bir komşu, size her şeyin eskiden nasıl olduğunu mu hatırlatır? İyi bir komşu asla şikâyet etmeyen birisi mi?"
***
Yeniden Stockholm’e dönelim…
1982’de Danimarka’nın Thisted şehrinde doğan Dan Stockholm, 2013’te babasını kaybetmesinin ardından temasın fizikselliği ile yas ve hafıza edimleri üzerine derinlemesine düşüncelerini ifade eden bir eylem başlattı ve bunun sonuçları sanatçının HOUSE (2013-16) adlı enstalasyonunda bir araya getirildi.
Enstalasyon, Stockholm’ün babasının kırmızı tuğladan evinin tüm dış yüzeyine eliyle fiziksel olarak temas etme eyleminin dokümantasyonunu içeriyor. Son santimetreye de dokunduktan sonra Stockholm, ellerinin farklı jestler icra ederken bir dizi alçıdan kalıbını yapmaya başladı.
Stockholm, heykeli, yerlerin ve bedenlerin (zamansal ve mekânsal mesafeler boyunca) birbirleriyle ilişkili olarak belirlendiği bir arayüz, bağlantı veya geçit olarak kullanıyor.
Doğuştan tarihsel önemi ve anlatı gerilimi olan yerler, alanlar ve mimariden etkilenen Stockholm, saha araştırmasını ve çeşitli buluntularla çalışmayı içeren bir "yaratıcı arkeoloji" uygulamaktadır.
***
HOUSE, Stockholm’ün alçı kalıp ellerinin çelik çubuklar kullanılarak iliştirilmiş olduğu payanda olarak da bilinen çelik yapı iskelesi sırıklarının ormanvari bir düzenlemesini içeriyor. Yapı iskelesi payandaları sadece konutu değil, hafızanın destekleyici yapılarını, hafızanın zaman ve uzaklık vasıtasıyla inşasını ve yeniden şekillendirilmesini de çağrıştırıyor.
Stockholm’ün alçı kalıpları, sürücülerle ifade edilmesi imkânsız yas edimini temsil eden sessiz jestler gibi, çeşitli pozisyonlardaki el ve parmakların kırmızı izlerini taşıyor.
Çalışmaları, "performatif süreç" olarak adlandırdığı, eserlerini kendi yapımlarının öyküsünü taşıyan kaplara dönüştüren bir yöntemden evriliyor.
Stockholm'ün pratiği gizleme ve ifşa etme arzusu arasında gidip geliyor.