"İki kesimliliğin anlamı çok önemli"
Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, müzakerelerde nüfus ve ikamet konusunda varılan anlaşmanın Annan Planı’ndan daha geride bir noktada olduğunu savundu.
Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, müzakerelerde nüfus ve ikamet konusunda varılan anlaşmanın Annan Planı’ndan daha geride bir noktada olduğunu savundu.
Varılan uzlaşmanın, Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nde fiilen Kıbrıslı Rumların sayısının daha fazla olmasına imkan sağladığına işaret eden Özersay, “Hal böyleyken her bir toplumun kendi bölgesinde sarih ve net çoğunluğa sahip olması sağlanmayabilecek demektir. O halde iki-kesimlilik bunun neresinde?” diye sordu.
Yazılı açıklamasında “bu yüzyılda sadece Kıbrıslı Türklerin olacağı bir bölge yaratmanın ne mümkün ne de doğru olduğunu” kaydeden Özersay, “Öte yandan çözüm olur olmaz, yıllara yayılmış kademeli bir geçiş dönemi tasarlanmadan hemen 44 bin civarında Kıbrıslı Rum’a ikametini kuzeyde kurma ve seçme-seçilme hakkı verirseniz, üstelik de bunun yanında Kıbrıslı Türklerden de fazla Kıbrıslı Rum’un sınırlama olmaksızın kuzeye gelip daimi olarak kalmasına izin verirseniz ortada iki-kesimlilik diye bir şey kalmaz” dedi.
Cenevre’de bu noktanın yaratacağı sıkıntıya tedbir düşünülmesi gerektiği uyarısı yapan Halkın Partisi başkanı, “Köy köy, bölge bölge dolaşıyoruz.
Vatandaşın gerçek anlamda iki-kesimlilikten anladığı kesinlikle bu değildir. Bu türden sulandırılmış bir iki-kesimlilik Kıbrıs Türk halkında huzursuzluğa neden olabilecektir” ifadelerine yer verdi:
İki-kesimliliğin, sadece seçme ve seçilme hakkı ile alakalı olduğunu düşünmenin hatalı olduğuna dikkat çeken HP lideri Özersay, “İki-kesimlilik, siyasi hak kullanmanın yanında ama ondan bağımsız olarak hem nüfusun hem de mülkiyetin sarih çoğunluğunun toplumların kendi bölgelerinde kendilerinde olmasını gerektirir” dedi.
Özersay, aşağıda dile getirdiği üç noktada süreç tamamlanmamış olsa da Annan Planı’ndan daha geride olunduğunu savundu:
1-Annan Planı ikamete konulan sınırlamayla, ilk beş yıl neredeyse hiç kimsenin gelip yerleşip ikamet kurmasına müsaade etmiyordu. Oysa mevcut uygulamada yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir.
2-Annan Planı’nda örneğin güneyden gelecek olanların ikamet kurmasına kademeli olarak ve yıllara yayılmış şekilde izin verilirken, bugünkü uzlaşmaya göre herhangi bir yıl beklemeksizin yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir. Yani şimdi artık kademeli artış yoktur.
3-Annan Planı’nda bu ikamet kurma hakkı verilecek olanların dışındakilere sadece geçici kalma veya tatil yapma hakkı veriliyorken, şimdi bu sınırsız iş kurma ve kalma hakkı halinde dönüştürülmüş durumda.
Açıklamasında, “Kuşkusuz Annan Planı’ndan daha farklı bir düzenleme tabi ki kabul edilebilir. Ancak bir konuda önceki plandan yukarıda tarif edildiği şekilde geriye gidilecekse bunun karşılığında bir şey alınması gerekir. Neden? Bu süreç sadece Kıbrıs Rum tarafını 2004’te rahatsızlık duyduğu konularla ilgili memnun etme egzersizi değilse olması gereken budur da ondan” ifadelerine yer veren Kudret Özersay’ın açıklaması şöyle:
“Müzakere sürecinde son aşamaya doğru gidiliyor olmasını olumlu buluyorum. Öte yandan nasıl olursa olsun bir çözümü değil, BM parametrelerinin gözetileceği dengeli, adil ve kalıcı bir çözümü desteklediğimiz için şu ana değin o son aşama gelmezden önce tarafların anlaştığı bazı noktaları dikkatlice incelemenin gerekli olduğuna inanıyorum.
İki-kesimliliğin anlamı ve kapsamı nedir?
İki-kesimlilik bir BM parametresidir. O kadar önemli ki, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri bunun tanımını yapmış. BM Güvenlik Konseyi de bunu onaylamış. 750 Sayılı kararla onaylanan BM tanımına göre iki-kesimlilik özetle “her bir toplumun, kendi yöneteceği kurucu devleti içerisinde SARİH nüfus çoğunluğuna ve SARİH mal çoğunluğuna sahip olması” demek. Bunu kim diyor? Birleşmiş Milletler diyor. Bu tanıma baktığımızda içerisinde üç unsur olduğunu görüyoruz:
1- Her toplum kendi kurucu devletini yönetmeli: Türk kurucu devletini Kıbrıs Türk toplumu, Rum kurucu devletini de Kıbrıs Rum toplumu yönetmeli. Bunun olabilmesi için özellikle seçme ve seçilme hakkı açısından bazı tedbirler almak, bu hakları diğer toplum için kısıtlamak zorundasınız. Ancak iki-kesimliliği sadece bundan ibaret saymak yanlıştır. Çünkü iki-kesimliliğin tanımında bu siyasi hak kısıtlamasına ek olarak mülkiyet ve nüfus konusunda yerine getirilmesi gereken unsurlar var.
2- Nüfus açısından sarih çoğunluk olmalı: Yani çözümden sonra Türk Kurucu devleti içerisinde nüfus olarak sarih ve net bir çoğunluğa sahip olmamız gerekiyor (her bir toplumun), bir başka ifadeyle kuzeye gelebileceklerin sayısının kısıtlanması, buna bir tavan/üst limit konulması gerekiyor. Bu BM tanımında “basit çoğunluk” değil “sarih çoğunluk” yazdığı için kendi kurucu devletimiz içerisinde nüfusumuzun örneğin %51’i Kıbrıslı Türkler olduğunda iki-kesimlilik sağlanmış olmuyor, bu oranın çok daha yüksek olması gerekiyor.
3- Mal sahipliği/mülkiyet açısından sarih çoğunluk olmalı: Yani çözümden sonra Türk kurucu devletinde taşınmaz mal sarih çoğunluğu Kıbrıs Türk toplumunda olmalı. 1974 öncesinde adanın kuzeyindeki özel mülkün çok büyük bir bölümü Kıbrıslı Rumlara ait olduğundan, bu mal çoğunluğunu sağlamanın yolu hem mal iadesine tavan/üst limit koymak ve sınırlamaktır; hem de sonradan kuzeyden taşınmaz mal satın alınmasını şartlara bağlayıp kısıtlamaktır.
İki-kesimlilik konusunda masadaki anlaşma ne?
Gazetelerdeki haberlerden DEĞİL, her iki liderin kendi açıklamalarından, müzakerecilerinin verdikleri mülakatlardan ortaya çıkan net bir şey var: O da iki kesimlilik konusunda şu ana değin aşağıdaki hususlarda taraflar anlaştı:
1- Çözümden sonra bir kurucu devletten gelip diğer kurucu devlette ikamet hakkına sahip olabileceklerin sayısı %20 olarak sınırlandırılacak. Yani örneğin Kıbrıs Türk kurucu devletinin nüfusu 220 bin olacaksa, buraya gelip ikametini kurabilecek olan Kıbrıslı Rumların sayısı 44 bin sayısını geçemeyecek. Buna göre çözümün birinci gününden itibaren yaklaşık 44 bin kişinin bu hakkı olacak.
2- Yukarıdaki örnekte kuzeye gelip ikametini kuracak olanlar hem belediye seçimlerinde hem de kurucu devlet seçimlerinde siyasi haklarını kullanabilecekler. Muhtemelen aynı durum Avrupa Parlamentosu seçimleri için de geçerli olacak.
3- Yukarıdakilere ilaveten taraflar bir konuda daha anlaştılar: HERHANGİ BİR sayı sınırı olmaksızın herkes Kıbrıs adasının her yerinde serbestçe iş kurabilecek ve kalma hakkına (right of abode) sahip olacak. Yani güney Kıbrıs’tan ister 100 bin, isterse 300 bin Kıbrıslı Rum kuzeye, Kıbrıs Türk kurucu devletine gelip dilediği kadar sınırsız şekilde kalabilecek, yaşayabilecek, iş kurabilecek. 365 günün 365 günü kalıp iş de kurabilen bu kişiler sadece kuzeyde yasal ikamet kuramayacaklar ve bu nedenle de seçme ve seçilme hakları olmayacak. Yani kısıtlama sadece siyasi haklarına, sayılarına değil, nüfus oranına değil.
4- Mülkiyet konusunda tarafların hangi konuda anlaştıkları henüz belirsizdir. Şu ana değin anlaştıklarının iki-kesimliliğin gereği olacak bir sarih mal çoğunluğuna imkan verip vermeyeceği belirsizdir.
Annan Planı’nda nasıldı?
Mülkiyet konusunda nasıl bir resim ile karşı karşıya olduğumuz belli olmadığı için, Annan Planı’ndaki duruma gelin nüfusta sarih çoğunluk açısından bakalım. Annan Planı nüfusta sarih çoğunluk açısından ne diyordu?
1- Bir kurucu devletten diğerine gelebilecek olanların ikamet hakkı sınırlandırılmıştı. Ancak bazı istisnalar haricinde ilk 5 yıl ikamete moratoryum konulabiliyordu. Yani ilk 5 yıl ikamet kurma hakkı verilmeyebilirdi, gelip kuzeye yerleşmek mümkün kılınmayabilirdi ve bu yetki kurucu devletin elindeydi. Bu ilk beş yıldan sonra ise;
a. 6-9’uncu yıllar arasında, bir köy ya da belediyenin nüfusunun %6’sını;
b. 10-14üncü yıllar arasında bir köy ya da belediyenin nüfusunun %12’sini;
c. 14-19’uncu yıl ya da Türkiye’nin AB üyeliğine kadar %18’ini geçemeyecekti.
d. Bu dönem ertesinde ise bir kurucu devlet kendi kimliğini koruyabilmek için, daimi ikameti bu kurucu devlette olanların en az 2/3’ünün kendi resmi dilini ana dili olarak konuşması için gerekli tedbirleri alabilecekti. İşte bu kısmı bir nevi kalıcı derogasyondu.
2- Kuzeye gelip ikametini kuracak olanlar hem belediye seçimlerinde, hem Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, hem de kurucu devlet seçimlerinde siyasi haklarını kullanabileceklerdi.
3- Bu ikamet kurma hakkına sahip olacak olanlar dışındakiler ise sadece “GEÇİCİ KALMA VEYA TATİL YAPMA” hakkına sahip olacaklardı (ifade olarak şu kullanılmıştı: “to temporarily stay or have a holiday”). Yani 365 günün 365 günü DEĞİL, bir turist gibi sınırlı sürelerle kalabileceklerdi. Bir başka ifadeyle ikameti sınırlananlar dışında kalanlar kuzeyde yaşayamayacaklar sadece ara ara tatil yapabileceklerdi.
Bazı açılardan Annan Planı’ndan geriye gidildi
İki-kesimliliğin nüfus boyutu açısından Annan Planı’ndaki düzenlemelerden bugün gelinen nokta itibariyle geriye gidildiğini söylemek mümkün görünüyor. Peki hangi noktalarda?
1- Annan Planı’nda ikamete konulan kısıtlamaya göre, ilk beş yıl neredeyse hiç kimsenin (dar bir istisna hariç) gelip yerleşip ikamet kurmasına müsaade edilmiyordu. Oysa mevcut uygulamada yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir.
2- Annan Planı’nda örneğin güneyden gelecek olanların kuzeyde ikamet kurmasına KADEMELİ olarak ve yıllara yayılmış şekilde izin verilirken, şimdi masada kabul edilen uzlaşmaya göre herhangi bir yıl beklemeksizin yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir. Yani şimdi artık kademeli artış yoktur.
3- Annan Planı’nda bu ikamet kurma hakkı verilecek olanların dışındakilere sadece GEÇİCİ kalma veya TATİL YAPMA hakkı veriliyorken, şimdi bu sınırsız İŞ KURMA ve KALMA hakkı halinde dönüştürülmüş durumda.
Kuşkusuz Annan Planı’ndan daha farklı bir düzenleme tabi ki kabul edilebilir. Ancak bir konuda önceki plandan yukarıda tarif edildiği şekilde geriye gidilecekse bunun karşılığında bir şey alınması gerekir. Neden? Bu süreç sadece Kıbrıs Rum tarafını 2004’te rahatsızlık duyduğu konularla ilgili memnun etme egzersizi değilse olması gereken budur da ondan. Bu müzakere sürecinde henüz iki kesimlilikteki bu gerilememizin karşılığında bir şey alıp almadığımızı görmedik. Bu nedenle son aşama olarak tanımlanan Cenevre sürecinde bu noktaları revize etmek veya en azından gerçek anlamda bunların muadili olabilecek karşılıklarını alma mücadelesi vermemiz gerekir diye düşünüyorum.
Serbest iş kurma ve kalma hakkı başka sorunlar da yaratır
21. yüzyılda yaşadığımızı akılda tutarak sadece Kıbrıslı Türklerin yaşayacağı bir kurucu devlete, yani ari bir halkın yaşayacağı bir yapıya sahip olamayacağımızı bilmeliyiz. Yani kuzeye, Türk kurucu devletine Kıbrıslı Rumların gelebileceğini (serbest dolaşım anlamında) kabul etmek gerekir. Kaldı ki Kıbrıslı Rumlar açısından bugün dahi biz serbest dolaşım hakkını kabul etmiş durumdayız. İkamet kurabilecek olanlara kademeli olarak artacak bir hak verilmesi de düşünülebilir ancak çözüm olur olmaz, bugün uzlaşıldığı şekilde bir ikamet hakkı önemli sıkıntılar yaratabilecektir. Fakat daha da sorunlu olan husus serbest iş kurma ve kalma hakkının sınırsız şekilde kabul edilmiş olmasıdır. Bazı yorumcuların “ne olacak canım, zaten bu kişilerin ikameti olmayacağı için seçme ve seçilme hakları da olamayacak” dediklerini görüyorum. Oysa bu noktada çok temel bir sıkıntı karşımızda durmaktadır: AİHM tarafından geçmişte alınan birtakım kararlar, bireylerin yaşadıkları, hizmet aldıkları bölgelerde o hizmeti veren ya da o yetkiyi uygulayan otoritelerin seçimine katılmanın engellenmesi insan hakkı ihlali olarak görülmüştür. Bir başka ifadeyle 44 bin kişinin dışındaki o diğer binlerce Kıbrıslı Rum’a, “kuzeyde sınırsız şekilde kalma hakkına sahipsiniz ama ikamet kuramaz ve siyasi hak kullanamazsınız” derseniz, bu konu bir noktada ya AİHM’den döner (ve koyduğunuz kısıtlamanın önü açılır) ya da Venice Komisyonu gibi kurumların saptamalarıyla bu kısıtlama zamanla erozyona uğrar ve sonuçta da olan iki-kesimliliğe olur. Oysa Annan Planı’nda olduğu şekliyle “geçici olarak kalma ya da tatil yapma” düzenlemesinin bu türden sıkıntılar yaratması söz konusu değildi. Serbest iş kurma, ticari faaliyet yapma ve kalma hakkının kabul edilmiş olmasının ekonomik açıdan olası sonuçlarına burada girmiyorum.
Fiilen iki-kesimlilik kalmaz
Tarafların uzlaştığı “serbest iş kurma ve kalma hakkı”, ikamet kurma hakkı olan 44 bin kişiye ilaveten bizim nüfusumuz kadar ya da daha da fazla Kıbrıslı Rum’un kuzeye gelip 365 günün 365 günü kalması, yaşaması sonucunu doğurabilecektir. İki-kesimliliğe göre her bir toplumun kendi yöneteceği kurucu devletinde sarih nüfus çoğunluğu olması gerekirken, Kıbrıs Türk kurucu devletinde fiilen Kıbrıslı Rumlar sayıca daha fazla olabileceklerdir. Değil sarih çoğunluk, çoğunluk dahi olmayabileceğiz demektir. Bunun nesi iki-kesimlilik olacak o zaman?
Evet, bu yüzyılda sadece Kıbrıslı Türklerin olacağı bir bölge yaratmak mümkün, ne de doğrudur. Öte yandan çözüm olur olmaz, yıllara yayılmış kademeli bir geçiş dönemi tasarlanmadan hemen 44 bin civarında Kıbrıslı Rum’a ikametini kuzeyde kurma ve seçme-seçilme hakkı verirseniz, üstelik de bunun yanında Kıbrıslı Türklerden de fazla Kıbrıslı Rum’un sınırlama olmaksızın kuzeye gelip daimi olarak kalmasına izin verirseniz ortada iki-kesimlilik diye bir şey kalmaz. Cenevre’de yukarıda açıklamaya çalıştığım sıkıntıya dair bir tedbir düşünülmesi gerekir, tabi eğer bu yerleşmiş BM parametresine sahip çıkacaksak.”