1. YAZARLAR

  2. Dr Filiz Besim

  3. “İki tarafı keskin bıçak bir durum…”
Dr Filiz Besim

Dr Filiz Besim

“İki tarafı keskin bıçak bir durum…”

A+A-

Anayasadaki memur alımlarındaki 70–30 oranı da pek uygulanamıyordu. Açıkçası Türk mebusların ve bakanların götürdüğü çoğu talep reddediliyordu.
Yine 1960 anayasasına göre 2000 kişilik ortak bir ordu kurmamız gerekiyordu ki bunu kurmayı başaramadık. 1963 Aralık ayında kır bekçilerine (desteban) silah verilmesi kanunu getirildi. Türk tarafının ısrarla karşı çıkıp, muhalefet koymasına rağmen, bu kanunu da geçirdiler.  Nihayet 21 Aralık 1963 olayları olup da can güvenliği nedeniyle meclise ve bakanlıklara Türkler gidemeyince, meclisten bizim karşı olduğumuz birçok yasa geçti. Bunların içinde en önemlisi de, on bin kişilik sadece Rumlardan oluşan 'Rum Milli Muhafız Ordusu'nun kurulmasıdır. 21 Aralık 1963 olaylarından hemen sonra Dr. Küçük'ün yeşil hat üzerindeki resmi ofisi, Rum askerler tarafından sarılıp, ofisin açılarak tamamen boşaltılması ciddi olaylardı. Bakanlar, bakanlıklara gitme olanağını tamamen kaybettiler. Çatışmalar sürerken Dr. Küçük ve Makarios görüştüler ve o günlerin jandarma komutanı Niyazi Bey'e; halkı yatıştırmak için, Rum radyosundan halka açıklama yapması için izin verildi. Bu da sonuç vermedi, çatışmalar devam etti. Osman Örek savunma bakanı olarak Makarios'la görüşmek için gitti. Türklerin tüm çabalarına rağmen yollarda insanlar kaybolmaya başladı ve çatışmalar şiddetle devam etti. Bakanlıklara ve Meclise gidilemedi.”
 

Esas kopma ne zaman oldu?
“Biliyorsunuz Avrupa Konseyi toplantılarına 4 Rum ve 2 Türk gitmesi gerekiyordu. 1964 sonlarına doğru Avrupa Konseyi'nden bize de davetiye geldi. Toplantıya ben ve Halit Ali Rıza yerine, Mithat Berberoğlu (Kıbrıs Cumhuriyet Temsilciler Meclisi üyesi) gidecekti. Avrupa Konseyi toplantılarına kabul edilebilmek için, Rumlarla Türklerin birlikte delegasyon oluşturup, gitmesi gerekiyordu. Bu delegasyonu da meclis başkanının onaylaması gerekiyordu. B.M Genel Sekreteri, Kıbrıs özel temsilcisi Carlos Bernardes'i çağırdık ve durumu anlattık. Avrupa Konseyi toplantılarına gidebilmek ve kabul görmek için sadece Rumların değil, Türklerin de onlarla birlikte gitmesi gerekiyordu.
Bernardes'in aracılığı ile Birleşmiş Milletler eskortuyla meclise gidilmesine karar verildi. Meclis Başkanı Klerides'le görüşecektik. Klerides, Bernardes'e yumuşak ve olumlu yaklaştı. Hayatımda ilk defa kapısı ortadan olan bir askeri araca bindim ve grup olarak eskort eşliğinde meclise gittik. O dönemde Lefkoşa'da bulunan Türk mebuslar olarak dört-beş arkadaş Klerides'i odasında ziyaret ettik. Durumu anlattık. 'Avrupa Konseyi'nde temsil edilen akreditasyon komitesi kurulsun, biz meclise gelmeye hazırız' dedik. Klerides'in cevabı ilginçti. ' Eğer meclise katılmak isterseniz; buna müsaade edebilmem için, sizin 1963'den sonra yani sizin olmadığınız dönemlerde Rum üyelerin geçirdiği bütün yasaları (ki buna kurulan on bin kişilik Rum ordusu da dâhildi) onaylamanız gerekir' dedi. Bunları Kıbrıs Temsilciler Meclisinden geçmiş yasalar olarak beyan etmemizi istedi. Cevaben ' Buna imkân ve ihtimal yok, biz buraya Avrupa Konseyine birlikte gitmek için, sizin de akreditasyonunuz için geldik.' dedik. Klerides'in cevabı çok netti. ' Teklifimi ısrarla tekrarlıyorum. Ya kabul edersiniz, ya da meclise giremezsiniz.” Buraya girmenin hakkımız olduğunu, halk tarafından seçildiğimizi, sadece güvenliğimiz olmadığı için gelemediğimizi söyledik. Klerides yine kesin bir cevapla “If you come, you will be chucked out” (eğer gelirseniz atılacaksınız) dedi. Biz, Türk ekibi olarak bunun bir yanlış olduğunu söyledik ve bu durumu Sayın Bernardes'e, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant'a ve Avrupa Konseyi parlamenterler meclisi başkan ve genel sekreterine aktaracağımızı söyledik. İki Türk üye seçmeye ve Rumlarla birlikte toplantıya katılmaya hazır olduğumuzu tekrarladık.                               
Biz, Türk ekibi olarak Türk tarafına geri gelir gelmez durumu gerekli yerlere detaylarıyla anlattık ve bunun sonucunda U Thant bir rapor sunarak, her şeyi anlattı. Sonrasında Rumlar Avrupa Konseyi'ne yalnız gitti ancak bizim raporlarımız, U Thant'ın raporu ve özellikle Turhan Fevzioğlu başkanlığındaki Türk mebusların da girişimleriyle Rumların akreditasyonları kabul edilmedi ve Avrupa Konseyinden 'siz Kıbrıs Temsilciler Meclisi'ni temsil eden bir grup değilsiniz. Akreditasyonunuz kabul edilemez, Kıbrıs'ı tek başınıza temsil edemezsiniz' diye karar çıktı.
Sonuçta 1964'den sonra Avrupa Konseyi'ne Rumlar da katılamadı, ta ki 1983'de KKTC'nin ilanına kadar… KKTC'nin ilanından sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşu 1960 anayasasına aykırı olduğu için, Rumlar itiraz ettiler ve Avrupa Konseyi'nde tekrar temsil edilmeye başladılar. Bizim itirazlarımız da oldu, ancak başarılı olamadık.
 

Bir diplomat gözüyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı hata mıydı?        
“Aslında bu iki tarafı keskin bıçak bir durum… O güne kadar bu ilana hep itiraz edildi. 1963'den 1983' e kadar Kıbrıs Cumhuriyetinin tanınmamış bir parçası olarak devam ettik. Kıbrıs Cumhuriyeti'yle ilişkilerimiz 20 seneden beri bitmişti. Kıbrıs Cumhuriyetinin tanınmamış bir parçası olarak devam ettik. 1960'da fonksiyonel bir federe devlet kurduk. Cemaat Meclisinin oluşumu çok büyük bir kazançtı. Bu temel alınarak daha sonra 1967'de Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu. Ne kadar sınırlarımız tanınmamış olsa da, Türk tarafı ayrı bir bölgede, bir devletin olması gereken her şeyiyle yaşıyordu. Bakanlıklarımız, meclisimiz ve polisimiz. Hani “yanlıştır” desek de, alternatifimiz var mıydı? 1983'e kadar yabancı diplomatlar bizi hep ziyarete geldi ancak 83'den sonra dünya ile ilişkilerimiz iyice koptu. İzolasyonlar başladı. Aslında bunu bugün çok da irdelememizin anlamı yoktur. Belki Amerika'nın izni alınsa durum farklı olurdu. Bangladeş, Pakistan ve birçok İslam ülkesi bizi tanıyacaklarını söyledi, ancak şu da bir gerçek ki, Amerika'nın izni olmadan tanıyamazlardı…”
Yarın devam edecek…

Bu yazı toplam 2734 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar