1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. İki taraflı ‘ortak’ bir çalışma… Ara bölgede sergilenen sanat… ‘KAYIP AN’
İki taraflı ‘ortak’ bir çalışma… Ara bölgede sergilenen sanat… ‘KAYIP AN’

İki taraflı ‘ortak’ bir çalışma… Ara bölgede sergilenen sanat… ‘KAYIP AN’

İki taraflı ‘ortak’ bir çalışma… Ara bölgede sergilenen sanat… ‘KAYIP AN’

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Machi Dimitriadou Lindahl, Selanik doğumlu bir koreograf. Bir diplomatın eşi ama bildiğimiz tayyörlü ve çay partisi düzenleyen eşlerinden çok farklı. 2004 yılından bu yana Güney Kıbrıs’ta yaşıyor. O günler için “çok büyük umutlarda gelmiştik, bu sefer çözüm olacağından emindik. Olmadı demek ki biraz daha zamana ihtiyaç var” diyor, umudu adeta dudaklarından dökülüyor. Ada’nın yaratıcılığını artırdığından iki toplumu yakınlaştırmak adına yürüttüğü projelerden söz ediyor. Türk müziği dinlemeyi çok seviyor, düşünce olarak Kıbrıslı Türklere kendini daha yakın hissettiğini ekliyor.  Pek çok konudan bahsettik ancak görüşme nedenimiz Emin Çizenel’le hayata geçirdikleri, ‘Kayıp An’ projesiydi.  Gösteri beni öyle etkiledi ki o an mekânın da,  müziğin de, figürlerin de tesadüf olmadığını anladım. Çok daha fazlasını öğrenmek istedim…

Kayıp An projesini hayata geçirme amacınız neydi?
Projenin esas amacı Ada’daki insanlarla iletişime geçmek, tüm engelleri ve sınırları aşmaktı. Ben bir sanatçı olarak sufi müziği kullandım. Kıbrıslı Türk ile işbirliği yaptım. Ayrıca içinde yaşadığım toplum da bu fikre, bu görüntüye, bu birlikteliğe ve işbirliğine açıktı. Her şeye rağmen projeye başladıktan sonra gerçekleşmesinin ne kadar zor olduğunu fark ettim. Yine de iyi niyetle çaba harcamaya devam ettim. Gerçekten zor oldu ama oldukça ilginç ve sonunda başarılı bir süreç oldu. Amacına ulaştı.

Projede Emin Çizenel’in yaseminlerini görüyoruz. İkinizin birlikte çalışma fikri nasıl oluştu?
Emin Çizenel çok uzun zamandan bu yana arkadaşım. On yıldan fazla bir süredir birbirimizi tanıyoruz. Aslında ilk başta birlikte çalışmak onun fikriydi. Kayıp An’ı o bana önerdi. Bu işte bana güvendi. Bunu al ve istediğin gibi bir proje yarat dedi. Ben de bir şeyler ortaya çıkarmak için doğru anı ve dansımı yaratmak için doğru şartları bekledim. Sanırım Yaz Festivali doğru bir zaman oldu, projeyi bu festivale dâhil ettim. Böylece hem onun, hem benim, hem de iki toplum için çok önemli bir proje oldu. Yaseminleri duvara yansıttık, iki toplumdan insanlarla çalıştık. Sadece teorik olarak değil, fiziksel olarak da beraberdik. Tarık Tekman da bize katıldı. Bu şekilde onlarla birlikte çalışmaya başlamak ve bir şeyler yaratmak benim için inanılmazdı. Bu projeyi yaptık ve ‘bitti’ diye bir şey yok, işbirliğimiz devam edecek, hem de büyüyerek.

CEVAPLAR

Kayıp An projesini kabul etmenizin özel bir nedeni var mı?
Proje dediğim gibi Emin Çizenel’e ait. Teklifi alınca ilk aklıma gelen onun en iyi Kıbrıslı Türk sanatçılardan biri olduğuydu. Artistik olarak kullandığı güçlü yeteneği yanında yansımaları da çok güzeldi. Sanırım o da benim projelerimi beğenmişti. Arada geçen yıllarda birbirimizi hep takip ettik. Ama özellikle kendine özgü bu çalışma, yaseminler ve onların açılıp kapanması semboldü. İnsanlar arasındaki ilişkilerin, yakınlaşmaların, uzaklaşmaların, iletişimlerinin, fedakârlıklarının ve kendi içlerine dönüşlerinin sembolüydü. Tüm semboller projeyi yaratmama hizmet etti. Cevapları bulmamı, iki toplumu kendileri ve diğerleriyle yüzleştirmemi ve onlara dair konuşmamı sağladı. Sanırım özellikle bu sebepten dolayı ortaya bu iş çıktı.

Biraz da kartografiden bahsedelim…
Nea Kınısı dansçıları ve koreografları ile çalıştık. Bu yılki dans festival çerçevesinde ilk kez Lefkoşa’da anma etkinliği düzenleyerek çıkarmanın 40. yılında, 1974’ün dramatik anını artistik olarak düzenledik ve anlattık. Proje dans gösterisi olmakla birlikte içinde politik mesajlar da barındırıyor. Acılar hiçbir yere gitmese de bir araya gelmek uyumu, güzelliği, barışı yaratmak ve bu bölgeye hayat vermek istedik. 

Gösterinin ara bölgede yapılmasının nedeni de bu öyleyse…
Kesinlikle bu sebeple gösteri için ara bölgeyi seçtik. Emin’le bu konuda hemfikir olduk. Yapılacak en iyi yer burasıydı. Her iki toplum için de ortada olan ve çok manidar bir bölge. Kıbrıslı Rumların çoğu hiçbir zaman Ledra Palace’a gelmez, hatta çoğu hala kuzeye bile geçmemişken onları farklı algıyla, yumuşakça sınıra taşımaya çalıştık. Gelsinler, görsünler, anı kendileri tecrübe etsinler, hikâyeyi soyut yolla ve dansla hissetsinler ve anlasınlar istedik. Sanırım bu her iki toplum hatta uluslararası toplum için de çok önemli ve katılım da oldu.

SUFİ MÜZİK

Neden özellikle sufi müziği tercih ettiniz. Müzikle mesaj mı vermeye çalıştınız?
Sufi müziği çok inanılmaz. Balede kullandığımız parça ayrıntıda ney, Yunan müziğiyle davul ve Suriye müziği. Ama hepsini çalan Sufi müziği yapan bir müzisyen.  Sufizm’in zaten içinde barış, işbirliği ve sevgi mesajları var. İstedim ki insanlar dinleyince diğer kültürün nasıl farklı yanları olduğunu, basmakalıp imajlardan öte, güzel yanlarının da bulunduğunu fark etsinler, bilinçlensinler. Böylece kendilerini diğerine daha yakın hissetsinler. Bu müziğin çok uzun bir geçmişi var. Hatta Selanik’e kadar uzanıyor. Bizim de dervişlerimiz böyle çok müziğimiz ve kültürümüz var. Bazılarına göre geçmişi Bizans dönemine bazılarına göreyse antik Yunan’a dayanıyor. Bazıları hatta Yunan müziği kullandınız bile dedi. Ama benim için öyle değil. Bu müzik derin, sanatsal, kalpten gelen, herkese dokunan ve herhangi bir etnik grubu olmayan müzik. Dansçılarım da böyle düşündü. Onlara en baştan sordum zaten… “Bu müzikte dans etmek istediğinize emin misiniz?” diye, “çok sevdik” dediler. Sanırım kalbe dokunduğu için. Bunu politik sebeple yapmadık. İnsanlık için, sanat için ve bundan da ötesi için yaptık.

Bunun gibi iki toplumlu etkinliklerin Kıbrıslı Türk ve Rumlar için önemli olduğunu düşünüyor musunuz?
Her iki taraf için de her yaştan, her seviyeden ve her histen işbirliği çok önemli.  Benim meslektaşlarım yeterli olmasa da çaba gösteriyor ancak resimde, müzikte ve folklorda işbirliği özellikle de yeni nesiller için çok önemli. Onlar iletişime geçmeli, birbirlerini tanımalı, ortak noktalarını ve farklılıklarını görmeli. Çünkü onların birlikte yaşama deneyimi yok. Gelecekte her iki toplum için ne olur bilinmez ama birbirlerine bu şekilde yakın olsunlar. Duvarlar olmasın, uzatmasınlar. Biz birlikte yaşayabiliriz, birbirimize yakın olabiliriz. Birbirimizi ancak böyle tanıyabiliriz önemli olan bu.

‘KAYIP AN’IN ANLAMI

Adanın geleceğini nasıl görüyorsunuz. Sizce bir anlaşma mümkün olabilir mi?
Sanırım insani düzeyde hepimizin istediği bu ama isteğimizi yüksek sesle dile getirmeliyiz. Liderlere karşı daha güçlü durmalıyız. Her iki taraf için de ortak bir yol, bir nokta bulmalı ve sesimizi duyurmalıyız. Sanat sesimizi duyurma yöntemlerinden biri. Tahminime göre her iki toplum da kendi liderine güveniyor, ya da bu kötü kaderi denetlememiz ve yargılamamız gerekiyor. Sanırım bu daha zor. Düşünerek iyi niyet ve güven çerçevesinde birleşik Kıbrıs’ta beraber yaşamamız mümkün.  Sanırım bu herkesin arzusu.

‘Kayıp An’ sizin için kaybedilmiş ya da hiç olmayan bir zaman, belki sonsuzluk anlamına mı geliyor?
‘Kayıp An’ benim için kaybedilmiş zaman ya da bir kez daha kaybetmek anlamına gelmiyor. Benim için bir şeyler yapabilme yaratabilme, bir şeyleri çözebilme ve bir arada olmayı mümkün kılmak anlamına geliyor. Sadece bu demek de değil. ‘Kayıp An’ daha çok ‘an’ üzerinde çalışmak, yaşanan andan zevk almak ve farkına varmadan anının nasıl keyif anlamına gelebileceğini de anlatıyor. ‘An’ geçer, devam eder, bunu iyice düşünebilir, hissedebilir ve anımsaya bilirsin. Biz bunu küçük öğelerle yasemin ve müzikle yaptık. Sonra bedenimizin, zihnimizin ve ruhumuzun hafızasında ne yaptığımızı, ne yaşadığımızı, ne kaybettiğimizi anımsadık.

Bu haber toplam 1440 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 170. Sayısı

Adres Kıbrıs 170. Sayısı