İki toplum Mağusa'da kucaklaştı
Kıbrıs'ın kuzey ve güneyinden iki toplum, Mağusa Belediyelerinin 21 Eylül Uluslararası Dünya Barış Günü kapsamında dün akşam düzenlediği etkinlikte bir araya geldi.
Kıbrıs'ın kuzey ve güneyinden iki toplum, Mağusa Belediyelerinin 21 Eylül Uluslararası Dünya Barış Günü kapsamında dün akşam düzenlediği etkinlikte bir araya geldi.
Etkinlik, Mağusa'daki tarihi Othello Kalesi'nin yanında gerçekleşti. İki toplumun barış içerisinde kucaklaştığı geceye, Mağusa Belediyesi Başkanları Süleyman Uluçay ile Simos Ioannou'nun konuşmaları damga vurdu.
Mağusa Belediye Başkanı Süleyman Uluçay, Maraş Belediye Meclis Üyesi Nikos Karullas'a yönelik "Ne güzel bir insansın, yılmadan azimle toplanmak için çalıştın. Bu güzel insanların Mağusamızda bir araya gelmesine öncü oldun" diyerek teşekkürlerini sundu.
Ioannou ise "Barış olmadan kalkınma olmaz, kültür olmaz, eğitim olmaz" dedi, "Savaştan nefret edenler; kendimiz için değil gelecek nesiller için barış bayrağını yukarıda tutalım" dedi.
ULUÇAY’IN KONUŞMASI...
Mağusa Belediye Başkanı Süleyman Uluçay, gecede yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Sevgili Dostlarım,
Bu anlamlı günde tarihi surlar içinde buluştuk. Bu akşam zaman ayırıp gelen herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Toplantının düzenlenmesinde emeği geçen Türk-Rum belediye meclis üyelerine, belediye çalışanlarına teşekkürler. Simge Okburan’a da emeklerinden ötürü ayrıca teşekkür ederim.
Sevgili Niko, sana teşekkür edip söylemek istediklerim var. Lütfen ayağa kalkar mısın? Sen ne güzel bir insansın. Yılmadan, azimle toplantının yapılması için çalıştın. Bizlerin, bu güzel insanların, Mağusa’mızda bu güzel gecede bir araya gelmesinde öncü oldun. Surlariçinde Mağusalıların bir araya geldiği bu toplantıyı baban Eczacı Andreas Karoullas’ı anarak başlatmak istiyorum.
Niko’nun hayat hikayesi hepimizin, Kıbrıs’ın, Mağusa’nın hikayesidir. Acılar, zorluklarla dolu anılarını kin ve nefrete dönüştürmedin. Sevgi ve saygıyla, bizi, Mağusa’mızı bir yapmak için çalıştın. Babana yakışır bir oğul oldun. Ne mutlu sana. Sevgili dostlarım, Niko ve ailesi hepimize örnek oluyor.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanan gerçekler ortada. Ortadoğu, Balkanlar ve Doğu Akdeniz sürekli huzursuzluk ve acılarla dolu. Bölgenin iki büyük devleti, demokrasisi Türkiye ve Yunanistan işbirliği içinde olursa tüm bölge halkları için büyük bir umut olur. Barış, huzur, ekonomik gelişme, demokrasi ve insan hakları için yeni bir gün başlar. Antik çağlardan beri öncü medeniyetlerden biri olan Yunanistan’a yakışan budur. Atatürk’ün Türkiye’sine yakışan budur. Büyük devlet insanı Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük yapan erdemlerden biri de barışı sağlayabilmesidir. Kıbrıs iki büyük devletin işbirliği ve dostluğunun köprüsü olmalıdır.
Sizlere babamla ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum. Biz ailece yaşadığımız karma Balıkesir köyünden 1963 olayları nedeniyle ayrılmak zorunda kaldık ve Mağusa’ya göç ettik. Özellikle annem bu durumdan çok etkilendi ve üzüldü. Hepimizin hayatında olumsuz, büyük değişiklikler oldu. Ailemizin gelecek ile ilgili planları altüst oldu. 1974’te, savaştan sonra bazı insanlar babama “Sizin göç etmenize neden olanlar şimdi esir kampında. Gidin, görün,” dediklerinde rahmetli babamın verdiği cevabı hiç unutmadım: “Hayır” dedi, “ben kimseyi, hele de köylülerimi o halde görmek istemem.” 12 yaşındaydım ve babamın tavrından çok etkilendim. Çocuklarımıza öfke ve kin değil, umut ve barış bırakalım. Geçmişte yaşanan acılar bir daha asla tekrarlanmamalıdır.
Sevgili Mağusalılar,
Bu güzel şehrin güzel insanları. Sizlere konuşmamın başında “hoş geldiniz” demedim çünkü siz Mağusa’sınız. Mağusa sizdir. Hepimiz biriz, beraberiz. Sayın Başkan Dr Simos Ioannou (Yannu), Mağusa’mızı bir yapmak için birlikte, saygıyla çalışmaya başladık. Başaracağız, inanıyorum.
Mağusa’mız ne güzel bir şehir. Kıbrıs’ımız ne güzel bir ülke. Birlikte sevgi ve saygıyla, birbirimize güven duyarak, çalışarak daha güzel bir geleceği inşa edeceğiz. Allah yardımcımız olsun.”
SİMOS YUANNU’NUN KONUŞMASI...
Simos Yuannu ise şöyle dedi:
“Sayın Büyükelçi/ler
Değerli Misafirler,
Kıbrıslı Yurttaşlar,
Süleyman Arkadaşım,
Bugün buraya sevgili şehrimize, ne Kıbrıs sorununun çözümünü konuşmak, ne de kimseye sorumluluk yüklemek için gelmedim. Tabii ki, pozisyonlarım, fikirlerim var ve onları değiştirmeyeceğim ama bunları kesinlikle zorla başkalarına empoze etmeye de çalışmayacağım.
Bugün buraya Barış gününü kutlamaya geldik. Bu vatanın onlarca yıldır ihtiyaç duyduğu barışı... Bugün buraya her bir kimsenin Irk ve dininden bağımsız, ne olursa olsun, barışın insanın sahip olması gereken en büyük iyilik olduğunu hep birlikte haykırmak için buraya geldik. Barış olmadan kalkınma olmaz, kültür olmaz, eğitim olmaz, spor olmaz.
Ne yazık ki bizim kuşağımız 1955'ten itibaren aramızdaki tüm çatışmaları iliklerine kadar hissetti. Kimsenin bu durumu yeni nesillerin yaşamasını isteyeceğini sanmıyorum. Geleceğe dair şüphe içinde yaşamak, yıllardır acı ve işkence gören bu kutlu toprakların terk edilmesini, hayatta kalmanın son bir umut olduğunu düşünmek…
Şahsen ben küçüklüğümden beri buraya 1-2 km uzaklıktaki Ayluga semtinde doğdum ve 19 yaşıma kadar orada yaşadım. Annem ve babam hiçbir zaman aşırılık yanlışı bir örgüte üye olmadılar ve bize ne Kıbrıslı Rumlardan ne de Kıbrıslı Türklerden nefret etmeyi öğretmediler. Bize ırkı, dini farklı olmasına bakılmaksızın ve fakir veya zengin olmasına da bakılmaksızın herkese saygı duymamız ve değer vermemiz öğretildi.
Ve Agios Loukas’ın ortamı bize, birbirimizle dayanışma içinde olmayı ve her zaman güçsüzlere yardım etmeyi öğretti. Doğu yakasındaki Ayluga’da çok sayıda Kıbrıslı Türk yaşadığı için her zaman dostane ilişkilerimizi sürdürdük. Mustafa, Cahit, Serhan ve dahası çocuklar bizim "Proodos" isimli futbol takımımızın üyeleriydi. Pazar maçlarımızı her zaman sevgi ve nostaljiyle hatırlıyorum. Maçtan önce hep birlikte kulüpte, maç sonrasında ise geleneksel çay ve tatlılar için hep birlikteydik. Asla sınanacağını düşünmediğim gerçek bir dostlukla.
Annem bize her zaman SODEA paketleme fabrikasında Kıbrıslı Türk işçilerle yaşadığı ilişkilere dair hikayeler anlatırdı. Genç bayanlar onu mücadeleci bir sendikacı olarak ne kadar dinler ve saygı duyarlardı.
Yaklaşık 30 yıl doktorluk ve kısa bir süre başkanlık yaptığım takımım Nea Salamina takımda oynayan iki Kıbrıslı Türk çocukla tanışma şerefine nail olmuştum. Ali ve Coşkun. Sevgisi ve takdiri karşılıklı olan iki olağanüstü insan. Bahsettiğim bu küçük ve önemsiz şeylerden karşılıklı anlayış ve Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm umudu başlıyor, böylece Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler, Maronitler, Ermeniler, Latinler hep birlikte tek bir vatanda, barış ve dostluk içinde yaşayabiliriz.
Savaştan ve anlaşmazlıktan nefret edenler, öncelikle kendimiz için değil, çocuklarımız, torunlarımız ve gelecek nesiller için barış bayrağını yukarıda tutalım.”