1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. İKİLEMLER
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

İKİLEMLER

A+A-

Bir romanın sayfaları arasında kaybolmak, bir filme dalıp gitmek, bir ormanda yolunu kaybetmek istersin; diğer yandan yapmaya zorunlu olduğun, hatta yumurta çoktan kapıya dayandığı için hemen bitirmen gereken işler söz konusudur ve onlara da konsantre olma güçlüğü çektiğinden sonuçta hiçbir şey yapmazsın ya; son sıralar durumum bu işte…  İşlere yoğunlaşıp onları tamamlasam bir adım sonra dilediğim yerde olmam olası. Bunu biliyorum… Ama derin bir boşluk açılıyor içimde… Ruhum başka yerlerde dolanıyor. Bir iç burukluğuyla acıyor kalbim ve kederli bir dalgınlığa sürükleniyorum.

“Yakarandalar mor çiçeklerini açınca yağmur yağıyor galiba” diyor arkadaşım. “Geçen sene de bu zaman yağmur yağmıştı” Çiçeklerle yağmur arasındaki gizli iletişim gibi şeyler düşünüyorum. Çok işim var ama ruhum çoktan tatile çıkmış, hayatın gizli köşeciklerini dolanmaya başlamış bile. Gündelik hayatın meseleleri öyle uzağımda ki şu an…

Hep yaşadığım bir ikilem oldu bu hayatta… Ruhumun özgür kırlarını terk edip hayatın zorunluluklarına dönme mesaisi. Oralarda beni bekleyen bir şiir olduğunu bile bile hayat kavgası içinde zorunlu emekçiliğe devam hali.

Sorumluluklar, vicdan ve özgürlük… Hem iç içe; hem kavgada…

En kötüsü bir kafa karışıklığı içinde dengesini tamamen yitirmesi insanın… Kendinle olan meseleni çözemediğin için kimseye de pek hayrın olamıyor sonuçta.

Akıl önce şu işleri aradan çıkar sonra hayalindekine doğru yürü diyor ama hayalci ruh nakavt ediyor aklı… Donuk gözlerle boşluğa bakıp duruyorsun… Ne mecburiyet ne özgürlük kazanıyor sonuçta. Özgürlüğün zorunluğun aşılması olduğundan söz eder Engels. Sonuçta özgürlük için de bir emek gerekiyor.

Bir çözümsüzlükler ikliminde olmak belki de bütün mesele. Kıbrıs Sisyphos’unu izlemenin verdiği yorgunluk hali. Her şey anlamsızlaşıyor bir noktada. Bir tıkanıklık hali sarıyor her yanı… Hiçbir şey akmıyor.

Oysa her şeyin bir dokunuşla değişmesi nasıl da olası. Hem kişisel hem toplumsal düzeyde böyledir bu… Önündeki taşı kaldırırsın ve yeniden akmaya başlar hayat. O taşı yokuş yukarı itmeye kalkışmak bütün mesele.

Rüzgârın notaları olmuş yapraklar. Görkemli ağaçların hışırtısını dinlerken düşünüyorum bunu. Yakarandalar mor bir halı sermiş önümüze. Az ilerde Barış için Astronomi atölyesine katılan çocukların sesleri geliyor. Ara Bölgeden geçiyorum. Hayatımın da Ara Bölge’sindeyim sanki şu an. Ya kendimi birleştireceğim ya da bölünme acıları çekmeye devam edeceğim.

Kanayan bir belleğin ağırlığı var burada…

Bu kavgalı hayat, bu kolektif depresyon hali nereye kadar diye düşünüyorum.

Ruhumu böyle daraltan en çok da bu ülkenin sonlanmak bilmez ikilemi.

Pazartesi akşamı Ara Bölge’deki eyleme katılsam diyorum.

Aktivizm iyimserlik verir ve iyimserlik ise kesinlikle iyi gelir ruha.

Bu yazı toplam 2747 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar