İlhak: Bir gece ansızın gelebilirim!
Yangın sezonumuz hayırlısıyla başladı!
Ve her sene olduğu gibi, “yangın helikopteri” tartışması da gündemimizdeki yerini aldı…
-*-*-
KKTC’de bir helikopterin konuşlanması anında müdahale açısından önemli mi?
Çok önemli!
Ama bu yıllardır başarılamadı…
-*-*-
Geçenlerde bol fotoğraflı haberlerle “Anavatanımız bir helikopter gönderdi, artık bizde kalacak” propagandası yapılmıştı…
Salı günü üç ayrı noktada yangın çıktı, helikopter ise “bizde” değildi…
Neredeydi?
Bakımda!
Nerede bakımı yapılıyordu?
Türkiye’de!
-*-*-
Şimdi oturup da şunu yazabilirim:
“… Bu helikopter bizde kalmayacaktı; basit bir propaganda amacıyla getirildi, fotoğraflar servis edildi, beş – on gün sonra yerine döndü!”…
Doğru mu bu yazdığım?
Çok güvenilir bir kaynaktan elde ettiğim bazı bilgilere göre doğrudur!
-*-*-
Ancak aynı güvenilir kaynak diyor ki; “… KKTC’nin helikopterinin olmasından öteye, bu konuda çevredeki tüm yangın söndürme uçak, helikopter ve diğer ekipmanlarının sahipleri ile işbirliği anlaşmalarıdır asıl önemli olan…”
-*-*-
Şöyle açıklayalım: Kıbrıs Cumhuriyeti, İngiliz Egemen Üsleri, İsrail ve Türkiye; “helikopter ya da uçakla en geç 20 – 30 dakika içerisinde müdahale edebilir yeter ki önceden anlaşma yapılsın, koordinasyon sağlansın…
-*-*-
Peki bunu yapabildik mi?
Yapabilir miyiz?
Koskocaman bir “hayır!”…
Yapamadık abi…
-*-*-
Ve yapamadığımız için de, yangın helikopterimiz ya da uçağımız olamıyor…
Oysa çok iyi bir “Toplum liderliği”, gerçekten bu konuda oturur Türkiye ile konuşur; Kıbrıs Cumhuriyeti ile anlaşır; Prens Edward ile çay içme saçmalığı yapmaz, Egemen İngiliz Üsleri Komutanı ile müzakere eder… Türkiye aracılığı ile İsrail’den bu konuda işbirliği talep eder… Yani bir şeylerle uğraşır…
-*-*-
Oysa bakın Kıbrıs Türk toplum liderliğine; tamamen saçma, tamamen hamasi, tamamen gereksiz ve son derece boş işlerle uğraşıyor…
-*-*-
Ve size başka bir bilgi vereyim…
20 Temmuz’da Tayyip Erdoğan KKTC’ye gelecek…
Ercan bitmedi, bitirilemeyecek de…
Ama “bitti” gibi yapılacak…
-*-*-
Savurganlığa bakın…
Ercan’ın pist veya apronunda yeterince güçlendirilmiş beton dökme işi tamamlanmadı.
Ve 20 Temmuz 2022 tarihine kadar tamamlanamayacak da…
Ama, Erdoğan açılış yapsın diye, 80 milyon TL’ye asfalt dökülecek…
Açılış yapılacak…
Asfalt sökülecek…
Ve tekrar en az bir yıl beton çalışması devam edecek…
-*-*-
Peki neden?
Neden sürekli propaganda, 24 saat yalan?
Neden birileri çıkıp da, “Külliyeye gerek yok, ekonomimiz iflas etti, yangın söndürme aracımız bile yok” diyemiyor?
Neden “alın size helikopter” diye propaganda yapılıyor ama yangın çıktığı gün o helikopter “bakımda” oluyor?
Neden “Ercan bitti” diye yalan yapılıyor?
Neden boş yere 80 milyon TL “bitmiş gibi görünsün” diye çöpe atılıyor?
-*-*-
Cevabı vereyim mi?
Abi, bu insanlar, Kıbrıs sorunu çözülmesin diye hem kendi kendilerine hem de bize “maytap” ihalesi yürütüyor!
Resmen ahaliyle maytap geçiliyor!
Haaa bir de “Kıbrıs’ta ebedi milliyetçilik” yatırımları ile Türkiye’deki seçimlerde Erdoğan’a avantaj sağlanması peşinde koşuluyor!
Ve hepsinden öteye, Suriye’ye saldırı çalışması Amerika tarafından onaylanmadı; Yunanistan’la dalaş olayında da “buraya kadar geldiniz, yeter” dendi, sadece Yunanistan Başbakanı’na “ne halin varsa gör” lafı atılabildi.
Bunlar, Erdoğan’a “milliyetçi oy” olarak dönme potansiyeli taşımıyor…
Bir şeyler daha yapılmalı…
Mesela mı?
Aklıma ve birçok kişinin aklına gelen sanırım aynı şeydir; “Bir gece ansızın gelebilirim”…
-*-*-
Ne demek mi istiyorum?
Bir sabah uyandığımızda, “Kuzey Kıbrıs ilhak edilmiştir” denilecek…
Tatar ve UBP’li YDP’li DP’li vekiller dahil, gazeteciler, sendikacılar, muhalif sivil toplum temsilcileri tek tek toplanacak…
Mesele de kapanacak!
Biri bir şey mi diyecek?
Kim?
AB?
ABD?
Yoksa Anastasiadis mi?
Yoksa CHP mi?
Umurları bile olmayacak!
O’nun mücadelesini verdiği; bugün yaşadığımız saçmalık ve satılmışlık değildi
Hani görüyorum ya parasını ödeyip de askerlik yapmış olan sonra da başımıza “baş milliyetiçi” kesilenleri…
Anında aklıma en çok Erol dayım gelir…
Erol Teralı…
-*-*-
1937’de Tera’da doğdu…
Annesini kaybettiğinde taze bir öğretmencikti…
Kendinden küçük kız kardeşine (Annem) ve öteki iki dayıma hem ağabeylik hem babalık yaptı…
-*-*-
Annesini kaybettiği günlerde TMT’ye katıldı…
Bir çırpıda yazacak olursam, Tera’da, Poli’de, Kasaba’da, Pelatusa’da, Akıncılar’da, Lefke’de, Yeşilırmak’ta, Gönendere’de, Lanaka’da en son da Lefkoşa TMK’da öğretmenlik yaptı…
-*-*-
Ve “ölümüne” davasına inandı…
Şiirlerdeki anlatıldığı gibiydi sanki; cesurdu, mertti, kaya gibi sertti…
Toplumunun varlığı için verilen her görevi kusursuz yerine getirdi…
-*-*-
Sonra bir baktı ki; O’nun mücadelesini verdiği; bugün yaşadığımız saçmalık ve satılmışlık değildi…
-*-*-
Asla madalya falan kabul etmedi…
“Ben teneke parçası için savaşmadım, göğsüme takacağım tek madalya öğrencilerimin sevgisidir” demişti…
Ve TMT’ye – TMT’nin gerçek görevi olan toplumsal varlığımızın korunması mücadelesine ihanet edenlerle de arası hiç iyi olmadı…
Hiç salon milliyetçisi de olmadı kendileri…
Gerçek bir Kıbrıslı vatansever oldu…
-*-*-
Çocuklarına, ailesine, yakınlarına arsa kapsın, yolsuzluk yapsın, ganimet çalsın, terfi alsın, müdürlük yapsın gibi dertleri olmadı…
-*-*-
Muhteşem bir babaydı…
Mükemmel bir hocaydı…
Kusursuz bir mücadele adamıydı…
Nereden mi biliyorum?
Çünkü birlikte çalıştığı, birlikte savaştığı, eğittiği, okuttuğu tek bir sevmeyeni yoktu da ondan biliyorum…
-*-*-
Ama kelimenin tam anlamıyla, hakkını en çok verdiği şekliyle “adam gibi adamdı”…
-*-*-
Çooook büyük bir miras bıraktı bizlere; “asla yalpalamamak, yalaka olmamak, yağcılık yapmamak ve toplum kavgasında korkusuz olmak” gibi…
-*-*-
Yaklaşık 4 aydır komadaydı…
Dün kaybettik…
Bugün Lefkoşa’da toprağa verilecek…
Evlatlarına, torunlarına, hayatta olan kızkardeşine yani anama ve Yalçın dayıma, öğrencilerine, arkadaşlarına, tüm sevenlerine, Kıbrıslılara başsağlığı dilerim…
Nur içinde uyuduğundan eminim…