İlik
İlik
Rıdvan Arifoğlu
[email protected]
Bizim Mobilet (Throwaway), yani normalde bahislerde 1'e 20 veren motor, şimdilerde yarışlara girecek olsa toprak gibi 1'e 1000 verirdi. Bir süredir yatıyor. Karbüratör iyice helak olduğu için bakım-onarım gerektiriyordu. Konya'da bu karbüratörler 30 bucks -kutu gibi okunur-, Güzel Kıbrıs'ımızda ise 200 bucks (kutu gibi) (para). Öyle olunca (yerli tüketime katkı yapmayı çok ama çok isterdim ya) dümenimi "Ne olursan ol gel!" diyen Mevlana'nın Konya'sına kırdım. 11 lira da kargo ücreti verip İstanbul'a "parça"yı getirttim. İstanbul'dan kalktım, uçtum, Kıbrıs'a indim, ama karbüratörü henüz takamadık. Mobilet şimdi de çalışıyor, ama çok zorlamamak gerek. O da can.
O yüzden şimdi (daha) modern bir motor sürüyorum. Suzuki Sepia; gene yarım at, yani 50cc. Mobilet kalkışlarda iyi değildi. Ha diğer konularda iyi miydi? Bence şimdi bu konuyu karıştırmayalım. Yeri değil. İyi diyelim iyi olalım. Mesela yeşil ışık yandı, bu Sepia benzin şeyine dokununca (afedersiniz) zengin kalkışı yapıyor. Bizim küçük yeğen beni görünce elini yumruk yapar gibi kapatıp oynatarak gülüyordu. Bu ne biçim baybay yapma şekli dedik, acaba bilekte bir arıza mı var dedik. İlk anlamadık. Çocuk meğer dümenin benzin kolunu açıp-kapıyor (kendi dünyasında). Onu motora bindirmemi rica eder gibi gülümsüyor. Bırrr, diyor, vırrr diyor, başka birşey söylemiyor.
Evet işte Mobilet (Throwaway) her zamanki zarafetiyle Solex'e dayandı. Solex'in mecali olsa iyiydi ama o da eski bisiklete dayandı. Bisiklet de bir başka bisiklete dayandı. Öyle öyle birbirlerine kuzular gibi sokulup durdular. İşte Throwaway'in ben ona karbüratör ararken yazdığı şiirdir:
İLİK
Ben kendimi kalbimle ilikledim,
iliklerime kadar kilikledim.
Kalp asılı kaldı iplik bolarınca zamanla.
Koparıp vermek istedim birilerine.
Alan yoktu, sen (zaten) yoktun,
zeytin-ekmek gibi onu didikledim.
Metalik başlığım ve parlak gözlüklerimle Sepia'dan inip dünyaya ayak bastım. Soğuktan kakaç oldum. Ellerim-ayaklarım kırılmış da alçıya alınmış gibi bir adım attım. Ay yürüyüşü yapacağım şimdi (MJ'in yürüyüşü değil, N. Armstrong'un yürüyüşü). Yeğen kısmı oyun ister, eğlence ister. Her zaman söylerim, motor kullanmak iyi bir… (bır bır bır), çok iyi bir… (bır bır bır) şeydir. Evin önündeki engebeli taşlıkta ayağımı burkmadan ağır bir adım daha atıyorum. Karizmayı çizdirmemek için dişlerim soğuktan takırdamıyor gibi yapacağım. Takırdarlarsa da bunu vereceğim onurlu mesajı dramatize etmek için kullanmakta kararlıyım. "One, small, step, for, (a) man… One, giant, leap, for, mankind." Armstrong "a" harfini yuttu mu yutmadı mı diye Amerikalı tartışadursun… Neyse boşver dedim, ay kadar soğuk eve girdim. Niye bu soba yanmıyor uleeeyn!
Isındıkça sevindim. "(Bir) İnsan için küçük bir adım atış, insanlık içinse büyük sıçrayış!" diye Türkçe (dilime) döndürdüm. Astronot dediğin biraz sekerek gider, hem "çeviriye sadık kalmak" istedim. Onu daha bir kafiyeli yürüttüm, çünkü bizim yollar taştan. Düşmesin. Sıçrayıp ay yüzeyine her bastığı anı temsilen "-ış/-ış" redifini kullanarak olayı taçlandırırım diye düşündüm.
Şu motor hızlı gidiyor, çok üşüyorum, diye düşündüm. Aslında ucuz motorlar bunlar. Zamanında getirilen ön kalkanlı Yamaha'lar, Suzuki'ler de öyleydi. Japon çiftçisinin tarla yollarında kullanması için üretilen motorları biz trafikte kullanıyorduk. Ne derler: Zenginin malı, züğürdün çenesi… At ölür itlere bayram olur, derler, soğuktan donanı buzla oğarlar.