“İlk 100 metre atlatıldı ama koronavirüs pandemisi bir maraton”
Harvard Üniversitesi Küresel Sağlık Sistemleri Bölüm Başkanı Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Rifat Atun, koronavirüs salgınını bir maratona benzeterek, henüz başında olunduğunu belirtti
Ödül Aşık ÜLKER
Harvard Üniversitesi Küresel Sağlık Sistemleri Bölüm Başkanı Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Rifat Atun, koronavirüs salgınını bir maratona benzeterek, “Liderliğin çok iyi olması lazım, şeffaf ve dürüst bir şekilde ne zaman, nasıl bir karar alınacağı çok önemli. Bilimi kullanan ve toplumu arkalarına alan ülkeler bu süreçte çok başarılı oldu. Sağlık sistemlerinin kapasitesinin geliştirilmesi gerekli… Yeni durumlara cevap verebilecek sağlık sistemleri olmalı. İlk yüz metre atlatıldı ama koronavirüs pandemisi bir maraton” diye konuştu.
Kuzey Kıbrıs’ta ilk etapta başarılı olunduğunu söylemenin mümkün olduğunu kaydeden Prof. Dr. Atun, ikinci safhanın nasıl yapılacağının çok önemli olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Rifat Atun şunları ifade etti:
“Virüsün yayılması için bir vektöre, taşıyıcıya ihtiyaç vardır, bu vektörler de insanlardır. İnsanlar karışmazsa, dıştan virüsü taşıyan birileri gelmezse, virüs yayılmamış olur. Bu birinci safha, ikinci safhanın nasıl yapılacağı çok önemli... Çünkü birdenbire sınırlar açılırsa, dıştan, enfeksiyon olan ülkelerden birileri KKTC’ye gelirse ve bu bireyler etkili bir şekilde karantina altına alınmazsa büyük tehlike olabilir.”
Prof. Dr. Atun, Kuzey Kıbrıs’ta yapılan testler hakkında derin bilgisi olmadığı ancak bir kişide enfeksiyon olup olmadığına veya bulaşkan olup olmadığına PCR bazlı antijen testiyle bakıldığını vurguladı.
2007-2008 yıllarında Dünya Sağlık Örgütü-WHO resmi temsilcisi olarak bir ekiple Kuzey Kıbrıs’a gelip, iyi bir sağlık sisteminin kurulması için bazı çözümler geliştiren Prof. Dr. Atun, “Maalesef rapor hayata geçirilmedi, aslında bu çok acı verici bir şey çünkü Kuzey Kıbrıs’ta ilk defa, KKTC tanınmamış olmasına rağmen, WHO çerçevesinde bir çalışma yapılmıştı... Bu rapor hazırlandı, verildi ama kullanılmadı. Bunun yan etkilerini de görüyoruz. İyi bir sağlık sisteminin kurulması için bazı çözümler geliştirmiştik. 13 yıl oldu, bunlar uygulanmış olsaydı, bugün KKTC’de iyi bir sağlık sistemi olacaktı” diye konuştu.
“Yapay olduğuna dair elimizde bir kanıt yok”
- Soru: Koronavirus sizce nasıl ortaya çıktı? Bu konuda pek çok iddia var...
- Prof. Dr. Atun: Böyle durumlarda her zaman ortaya komplo teorileri atılır. Ortaya atılan iki şey var, koronavirüs yapay mı? Yapay değilse nasıl ortaya çıktı? Bu konu üzerinde çok çalışma var. Koronavirüs birçok hayvanda ve bilhassa yarasalarda yaşayan bir virüs. Yedi tanesi de insanları etkiliyor. Bunların dördü nezle ve grip yapar, üç tanesi de SARS-CoV- Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu, MERS- Ortadoğu Solunum Sendromu ve SARS-CoV-2 – şu andaki pandemi sorumlusu.
Koronavirüsün yapay olduğuna dair elimizde bir kanıt yok. Çünkü bu virüsün genetik kökenine bakarsak, evrim sürecinin ve kökeninin nereden geldiğini takip edebiliyoruz, 70 yıl kadar önce diğer ailesinden grup olarak ayrılmış ve gelişmiş.
Nasıl ortaya çıktığına gelince, üç hipotez var. Birincisi yarasalarda gelişip sonra insanlara geçmiş ve patojenik olmuş. Diğer hipotez, yarasalarda gelişmiş, bir intermediatehost yani orta taşıyıcıya oradan da insanlara geçmiş ve bu esnada patojenik olmuş. Üçüncü hipotez de, Wuhan’da bir laboratuvarda yapılan çalışmalarda bu virüsün yanlışlıkla ortaya çıktığı iddiası. Ancak bu laboratuvar bu virüs üzerinde çalışmıyordu, çalışmıyorsaydı nasıl olup da laboratuvardan dışarı çıktı. Yarasalarda gelişip insanlara geçmiş olması olasılığı en yüksek olan hipotezler ama tabi ki araştırmalar devam ediyor.
Koronavirüs probleminin olacağını aslında bilim adamları olarak hepimiz biliyorduk. Bu bilinen bilinmeyenler kategorisinde yer alıyordu. Hatta ben 2008 yılında yazdığım bir kitabın son paragrafında “Koronavirüs problemi olacak. Buna sağlık sistemleri hazır olabilecek mi?” diye yazmıştım. Maalesef hazır değildik, birçok ülke hazırlıksız yakalandı.
“Sağlık sisteminin parçalarının tümünün çalışması lazım”
- Soru: Korona salgınında bazı gelişmiş ülkelerin sağlık sistemlerinin çöktüğünü ve salgına karşı mücadelede başarısız olduklarını gördük. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bunun en büyük sebebi neydi?
- Prof. Dr. Atun: Sağlık sisteminin birbirine bağlı olan parçalarının tümünün sistem olarak çalışması lazım. Maalesef birçok sistemde, zincirin birçok halkası çok zayıftı ve sistemler bütün olarak çalışamadı. Bunun birinci nedeni iyi organize olunamaması oldu; merkezde olan politikaları, bölgelere, hastanelere, kamuya yayamadılar. İkincisi enfeksiyon hastaları için yeterli kapasite olmamasıydı. Birçok sağlık sistemi rutin problemlerin tedavisi için kurulmuş ve gerçekten başarılı olan sistemler. Örneğin İspanya, Fransa ve İtalya iyi sistemler ama ani bir şok, koronavirüs gelince yeterli kapasite olmadığı ortaya çıktı. Aniden yoğun bakım servisleri doldu, yeteri kadar eleman yoktu, test yapmak için yeteri kadar kit yoktu, yeteri kadar koruyucu ekipman yoktu, tedarik zincirleri eriyip gitti. Bu yüzden ölüm oranları bir anda çok yükseldi. Normalde iyi olan bu sağlık sistemleri dıştan gelen bu şoka karşı esnek ve kuvvetli değildi. Üçüncüsü, birçok sağlık sisteminin daha çok bireylere verilen sağlık servislerine odaklanmış olmasıydı. Halbuki sağlık sistemi toplum sağlığını da içermelidir. Avrupa’da enfeksiyondan olan hastalık seviyeleri düştükçe, eskiden çok iyi çalışan toplum sağlığı mekanizmaları ortadan kalktı veya çok küçük ve zayıf bir alt sisteme dönüştüler. Bu yüzden koronavirüs döneminde birdenbire yükselen vakaların erken teşhisi, izole edilmesi ve temas eden bireylerin takip edilip karantinaya alınması için gerekli adımları hızla atamadılar. Örneğin İngiltere 10 yıl kadar önce toplum sağlığı servislerini bireysel sağlık servislerinden ayırdı ki bu büyük bir hataydı. Toplum sağlığı yerel yönetime verildi ancak yerel yönetimlerin bu konuda hiç bir bilimselliği yok. Maalesef koronavirüs gelince sistem koordine olarak cevap veremedi ve çöktü. Toplum sağlığı servisleriyle bireylere verilen sistemler birbirine entegre olmalıdır.
Başarısızlığın bir nedeni de birçok Avrupa ülkesindeki liderin bu konuya çok geç yanıt vermesidir. İki ay boşu boşuna harcandı, binlerce kişi boşu boşuna öldü. Ocak ayında böyle bir problemin olacağını ve bu problemin Avrupa’ya geleceğini biliyorduk ama “bizi etkilemeyecek” gibi bir düşünceyle çok geç kalındı ve virüs gelince sistemler hazırlıksız yakalandı. Virütik salgınlar logaritmik yükselir, bu yüzden sistemler hızla gerekli cevabı veremedi.
- Soru: İyi sağlık sistemi nasıl olur, olmalı?
- Prof. Dr. Atun: İyi bir sağlık sisteminin beş ana unsuru vardır. Birincisi, iyi liderlik, şeffaflık ve etkili bir organizasyondur yani hangi seviyenin neye karar vereceği, bu kararlar için nasıl veriler toplanacağını ve nasıl kullanılacağı toplumsal katılım ile belirlenmiştir. İkincisi finansman, burada önemli olan hem yeteri kadar finansman sağlanması hem de var olan finansmanın hakkaniyetli, verimli bir şekilde kullanılmasıdır. Üçüncüsü de elde olan kaynakların verimli ve etkili bir şekilde kullanılmasıdır. İlk üç girdiyle alakalıdır, dördüncü ve beşinci unsurlar çıktıdır. İyi bir sağlık sisteminin dördüncü unsuru toplum sağlığı, beşincisi de bireysel seviyede olan sağlık servisleridir. Bu çıktıların hem verimli, hem etkili, hem hakkaniyetli olması, hem de esnek olup cevap verebilmesi lazımdır. Bunların tümünün sağlık sisteminin amaçlarına ki bunlar yüksek toplumsal sağlık seviyesi, finansal kuruma ve memnuniyettir, ulaşmayı sağlaması ve bir bütün olarak çalışması gerekir.
“Kuzey Kıbrıs’ta evrensel, yüksek kaliteli sağlık servisi yok”
“Kuzey Kıbrıs’ta ilk defa (2007-2008 yıllarında)WHO çerçevesinde bir çalışma yapılmıştı. Bu rapor hazırlandı, verildi ama kullanılmadı. Bunun yan etkilerini de görüyoruz. İyi bir sağlık sisteminin kurulması için bazı çözümler geliştirmiştik. 13 yıl oldu, bunlar uygulanmış olsaydı, bugün iyi bir sağlık sistemi olacaktı”
- Soru: 2007-2008 yıllarında Dünya Sağlık Örgütü-WHO resmi temsilcisi olarak bir ekiple Kuzey Kıbrıs’a geldiniz ve bir rapor hazırladınız. En büyük eksiklik neydi? Geçen süre zarfında raporda yazan adımlar atıldı mı?
- Prof. Dr. Atun: Maalesef rapor hayata geçirilmedi, aslında bu çok acı verici bir şey çünkü Kuzey Kıbrıs’ta ilk defa, KKTC tanınmamış olmasına rağmen, WHO çerçevesinde bir çalışma yapılmıştı. Bu rapor hazırlandı, verildi ama kullanılmadı. Bunun yan etkilerini de görüyoruz. İyi bir sağlık sisteminin kurulması için bazı çözümler geliştirmiştik. 13 yıl oldu, bunlar uygulanmış olsaydı, bugün KKTC’de iyi bir sağlık sistemi olacaktı. KKTC’de birinci basamak iyi çalışmıyor, etkili toplum sağlığı sistemi yok, sağlık finans sisteminin nasıl olduğu belli değil. Bu yüzden sağlık harcamaları bireylere yük oluyor. Sistemin bir bütün olarak çalışması lazım… Kuzey Kıbrıs’ta evrensel, yüksek kaliteli sağlık servisi şu anda yok maalesef.
“‘Bilmeyen, bilmediğini bilmez’ derler”
KKTC küçük bir yer, her konuda bilgi sahibi olma olasılığı yok. Singapur gibi iyi çalışan ve başarılı küçük ülkeler dünyadaki en iyi kişileri çağırır, onlarla sistemini kurar, bu kişileri kullanarak kendi kapasitelerini geliştirir. Maalesef biz bunu yeterince yapmıyoruz. “Bilmeyen, bilmediğini bilmez” derler. Birçok ülkede en büyük sorun bu, herkes bilmediği konularda uzman olduğunu zannediyor. Koronavirüs konusunda da bunu gördük. 21’inci yüzyılda en önemli kaynak bilgidir. Her şeyi bilmemiz gerekli değil, önemli olan bilmediğimiz konularda konuyu en iyi bilen kişilerle, kurumlarla çalışmak ve çözüm üretmektir. Harvard Üniversitesi dünyanın en iyi üniversitelerinden birisidir, biz de büyük problemlerin çözümünde dünyanın dört yanından başka üniversitelerle birlikte çalışıyoruz. İşbirliğinin önemini anlayabilirsek, ilerleyebiliriz. Yapmazsak geride kalırız. Politikacılar çıkıp “bunu yapacağız” diyor ama bunu hangi kanıta göre, neden yapacağı, uygulanması durumunda ne etkisi veya yan etkileri olacağına dair bir ölçüm sistemi ve değerlendirme yok. Bilimsel temellerde çalışan bir devlet olmamız lazım.
“İkinci safhanın nasıl yapılacağı çok önemli”
“Birinci etapta başarılı olundu diyebiliriz... Virüsün yayılması için bir vektöre, taşıyıcıya ihtiyaç vardır, bu vektörler de insanlardır. İnsanlar karışmazsa, dıştan virüsü taşıyan birileri gelmezse, virüs yayılmamış olur. Bu birinci safha, ikinci safhanın nasıl yapılacağı çok önemli”
- Soru: Kuzey Kıbrıs’ta sağlık altyapısındaki eksiklikler salgın öncesinde de konuşuluyordu. Bunlar tamamlanmadan korona salgını geldi. Kuzey Kıbrıs’ın korona salgınındaki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? 108 vaka, 4 kayıp var, 21 gündür yeni vaka yok...
- Prof. Dr. Atun: KKTC’de birinci etapta başarılı olundu diyebiliriz. Kıbrıs küçük bir yer ve bir ada. Adalar bu süreçte, giriş-çıkış olmadığı için daha başarılı olmuşlardır. Erken önlem alan Yeni Zelanda, Avustralya gibi büyük adalar da çok başarılı olmuştur. KKTC’ye dıştan trafik çok değil, başta vaka sayısı da az oldu, önlemler alınınca vaka sayısı artmadı. Virüsün yayılması için bir vektöre, taşıyıcıya ihtiyaç vardır, bu vektörler de insanlardır. İnsanlar karışmazsa, dıştan virüsü taşıyan birileri gelmezse, virüs yayılmamış olur. Bu birinci safha, ikinci safhanın nasıl yapılacağı çok önemli... Çünkü birdenbire sınırlar açılırsa, dıştan, enfeksiyon olan ülkelerden birileri KKTC’ye gelirse ve bu bireyler etkili bir şekilde karantina altına alınmazsa büyük tehlike olabilir.
Toplumsal bağışıklık...
- Soru: Kuzey Kıbrıs’ta 21 gün yeni vaka çıkmadı ve normalleşme sürecinin birinci aşaması uygulamaya konuldu, bazı iş yerleri açıldı. Yeterli test yapılmadığına ilişkin eleştiriler ve tespit edilmemiş asemptomatik vakalar olabileceğine dair endişeler var. Verilere bakınca, sizce toplum yeterli bağışıklığa kavuştu mu?
- Prof. Dr. Atun: KKTC’de şu anda sürü bağışıklığı oluşmamıştır. Toplum seviyesinde bağışıklık iki şekilde oluşabilir. Birincisi bir aşıyla olabilir ki şu anda bu konuda yüzden fazla çalışma var, koronavirüs aşı adayları laboratuvarda, hayvanlarda ve insanlarda deneniyor. Genelde aşıların insanlarda kullanılması için bu aşıların hem güvenli hem de etkili olmaları lazım. Güven ve etki seviyelerinin ölçülmesi için de bilimsel randomize kontrollü araştırmalar gerekir. Bunun akabinde büyük hacimde aşı üretilmesi ve yaygın aşı kampanyalarının hayata geçirilmesi gerekir. Bunun için 10-12 ay gerekir. Yani her şey iyi giderse yılsonunda aşı olabilir ve üretime, aşı kampanyalarına geçilebilir.
İkincisi, toplumsal bağışıklığın kazanılması için toplumun %60’ının enfekte olmuş olması lazım. Kuzey Kıbrıs’ta şu anda bu seviyelere ulaşılmadığını düşünüyorum, tabi vaka sayısının ne kadar olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Toplumsal bağışıklık seviyesini ölçmek için çok ince çalışmalar yapmak lazım. Kuzey Kıbrıs’ta bunu yapma kapasitemiz olduğunu da zannetmiyorum çünkü bunun yapılması için bilimsel olarak her gün antijen ve antikor testi yapılması lazım. Toplumsal bağışıklığın ölçülmesi için toplumu temsil eden bir kesitten örnekler alınması, antikor seviyesine bakılması gerekir. Kurallarda bir gevşetme olduğunda, her gün ne kadar kişinin enfekte olduğunu devamlı olarak antijen testleriyle ölçmek lazım. Çok gelişmiş olan bir matematiksel modelleme gerekir ki böyle bir modellemeyi yapma kapasitesi her ülkede yoktur.
“Böyle bir yöntem başka ülkelerde duymadım”
“IgM ve IgG enfeksiyon olduktan sonra oluşan antikorlardır, bundan sonra PCR yapılması gerekli değil. Böyle bir yöntem uygulaması şimdiye kadar başka ülkelerde duymadım ama tabi ki KKTC’de yapılan testler hakkında derin bir bilgim yok. Bir kişide enfeksiyon olup olmadığına veya bulaşkan olup olmadığına PCR bazlı antijen testiyle bakılır, başka bir şeyle değil. Bir bireyin enfeksiyonu geçip geçirmediğini anlamak için de antikor testi yapılır”
- Soru: Bildiğimiz kadarıyla, Kuzey Kıbrıs’ta önce halk arasında hızlı test diye bilinen, IgG ve IgM gösteren antikor testi yapılıyor, pozitif veya şüpheli çıkan sonuç olduğu zaman da PCR yapılıyor. Herkese PCR yapılmıyor...
- Prof. Dr. Atun: Neden böyle yapıldığını anlayamadım... IgM ve IgG enfeksiyon olduktan sonra oluşan antikorlardır, bundan sonra PCR yapılması gerekli değil. Böyle bir yöntem uygulaması şimdiye kadar başka ülkelerde duymadım ama tabi ki KKTC’de yapılan testler hakkında derin bir bilgim yok. Bir kişide enfeksiyon olup olmadığına veya bulaşkan olup olmadığına PCR bazlı antijen testiyle bakılır, başka bir şeyle değil. Bir bireyin enfeksiyonu geçip geçirmediğini anlamak için de antikor testi yapılır.
Antijen testleri yani PCR sistemiyle yapılan testler virüsün o anda olup olmadığını gösterir. Antikor testi ise virüse karşı vücudun reaksiyon gösterip göstermediğini söyler. Ama bu testler kesinlikle bağışıklık oluştuğunu göstermez çünkü bu koronavirüs yeni bir virüs. Antikor olan bireylerde bağışıklık seviyesinin ne kadar olduğunu ve ne kadar süreceğini hala bilmiyoruz. Koronavirüs ailesinden olan diğer virüslere bakarsak, genellikle bu ailede olan virüslere bağışıklık oluştuğunu ve bu bağışıklığın 12-18 ay sürebildiğini görüyoruz. Şu anda yeni koronavirüs için bağışıklık seviyesini ve bağışıklığın ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Antikor olsa da bağışıklığın durumunu bilemeyiz.
“İkinci safhada antikor ve antijen testlerinin yapılması çok önemli”
- Soru: Bundan sonrası için ne tür gelişmeler beklemeliyiz neler yapmalıyız?
- Prof. Dr. Atun: Kuzey Kıbrıs’ta vaka sayısı en başından çok az olduğu için bence bulaşı sayısı düşüktür. Bu aşamada dıştan gelecek kişilerin nasıl kontrol edileceği çok çok önemlidir. Şu anda problem ülke içinden değil, önlemler alındı, vaka sayısı çok düşük. Birden bire salgında yayılma olmadı. Ama dışarıdan gelenlerin iki hafta etkili karantinaya alınması gerekir. Virüsler sınır tanımaz, dışarıdan gelenler kesinlikle 14 gün karantinada kalmalıdır.
Bununla birlikte en önemli yapılması gerekenler hijyen kurallarını uygulamamız, sosyal mesafeye dikkat etmemiz. Birçok ülkede maske takılıyor. Yeni koronavirüse karşı en başarılı olan ülkeler arasında Asya ülkeleri var. Bu ülkelerde halk Ocak ayı başından, pandemi oluşmadan maske takmaya başladı. Riskleri yüksek olan bireylerin iyi korunması çok önemli. Sağlık sisteminin kapasitesinin artırılması, bilhassa yoğun bakım seviyesinin yüksek olması için çalışmalar yapılması lazım. İkinci safhada antikor ve antijen testlerinin yapılması da çok önemli... Matematiksel modelleme ile her gün salgının nasıl geliştiği, kaç kişide enfeksiyon olduğu, kaç kişinin enfeksiyon geçirdiği tespit edilmeli ve salgının seyrinin nasıl geliştiğine dair senaryolar geliştirilmesi lazım. Açma kararlarının bunlara göre ayarlanması, her adımdan sonra güncel ve devamlı değerlendirme yapılması şart. Bilim çok ince, hassas bir konudur, bunlar ciddi işlerdir. İkinci safhaya hazırlıksız şekilde giremeyiz, bu çok tehlikeli, bu bütün ülkeler için geçerli. Bence herkes aşı olana kadar “yeni normal”e alışmamız lazım çünkü toplum olarak bağışıklık kazanılmalı. Dikkatli olmalıyız.
“Bilimi kullanan ülkeler çok başarılı oldu”
- Soru: Yaşananlardan ne gibi dersler çıkarmalıyız?
- Prof. Dr. Atun: Liderliğin çok iyi olması lazım, şeffaf ve dürüst bir şekilde ne zaman, nasıl bir karar alınacağı çok önemli. Bilimi kullanan ve toplumu arkalarına alan ülkeler bu süreçte çok başarılı oldu. Sağlık sistemlerinin kapasitesinin geliştirilmesi gerekli… Yeni durumlara cevap verebilecek sağlık sistemleri olmalı. İlk yüz metre atlatıldı ama korona virüs pandemisi bir maraton.
Prof. Dr. Rifat Atun kimdir?
Aslen Mağusalı olan Prof. Dr. Rifat Atun, Londra Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldı. Aile hekimliği ve halk sağlığı alanında lisansüstü eğitimini tamamlayan Atun, Londra Üniversitesi’nde ve Londra Imperial College’da işletme alanında yüksek lisans yaptı.
2006 - 2013 yılları arasında Imperial College London’da Uluslararası Sağlık Yönetimi Profesörü olarak dersler veren Prof. Dr. Atun, çeşitli biyoteknoloji ve sağlık teknolojisi şirketlerinde kurucu, danışman ve yatırımcı olarak yer aldı.
2008-2012 yılları arasında İsviçre’de dünyanın en büyük sağlık finansman kurumu olan Küresel Sağlık Fonunda (Global Fund) yönetim kurul üyesi ve Strateji, Performans ve Değerlendireme bölümlerinin yöneticisi olarak görev aldı. Her yıl 120 ülkeye 4 milyar dolar yatırım kararını veren komiteye başkanlık yaptı.
Japonya’nın Kyoto Üniversitesi’nde misafir profesör olan Prof. Dr. Atun’unönde gelen bilim dergilerinde 350’den fazla makalesi yayınlandı. Prof. Dr. Atun, 30’dan fazla ülkeye sağlık politikası ve sağlık sistemi reformu konusunda tavsiyeler verdi. Bunun yanı sıra Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Medtronic, Novartis, Hoffman-La Roche ve Merck&Co. gibi önde gelen kuruluşlara danışmanlık yaptı.
Prof. Dr. Rifat Atun, 2014 yılından beri Harvard Üniversitesi’nde Küresel Sağlık Sistemleri Bölüm Başkanı’dır.