1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. İlle dostun bir gülü yaralar beni!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

İlle dostun bir gülü yaralar beni!

A+A-

Bu hikayeyi dinlediğimde, çok etkilenmiştim...

Aklıma kaldığınca sizlerle de paylaşmak istiyorum...

-*-*-*-

Pir Sultan Abdal’ı idama götürüyorlar...

Emir verilmiş; herkes taşlayacak!

Herkes taşlıyor!

-*-*-

Bu arada, etrafta tabii ki Pir Sultan Abdal’ı sevmeyen yok ama “korku” çok!

Herkes taşlıyor!

Atılan taşlar, Pir’e ulaşmıyor, yere düşüyor...

İçlerinden biri, Pir Sultan Abdal’ın çok yakını; hatta en yakını!

Ali Baba!

Can korkusu var; Hızır Paşa emir vermiş, “taş atmayanın başı uçurulacak” diye...

“Taş atmayayım” diyor ve elindeki gülü fırlatıyor!

-*-*-

Gül, Pir’e çarpıyor ve kan akmaya başlıyor...

-*-*-

Akabinde de Pir Sultan Abdal’ın ağzından, şu dizelerin çıktığı söyleniyor:

“Şu kanlı zalımın ettiği işler,

Garip bülbül gibi zaralar beni.

Yağmur gibi yağar başıma taşlar,

İlle de dostun bir fiskesi yaralar beni.

-*-*-

Dar günümde dost düşmanım belli oldu.

Bir derdim var idi, şimdi elli oldu.

Ecel fermanı boynuma takıldı.

Gerek asa, gerek vuralar beni.

-*-*-

Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.

Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.

Şu ellerin taşı hiç bana değmez.

İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.”

-*-*-

Düşündüm de, Kıbrıslı olmak, mesela Pir Sultan Abdal olmaktır!

Ve idama gidiyoruz!

Ve taş atanlar çok; bize vurmuyor ama “Kıbrıslı” olanın “korkudan” da olsa attığı güller, yani, dost olanın, “ırkçılık gibi olacak ama”, ille de dost olanın bir tek gülü, bizi yaralıyor!

-*-*-

Pir Sultan Abdal, kendi halkı için canını feda edebilen biridir...

Bilmeyen yoktur eminim ama bilmeyenler, bilenlerden öğrensin...

-*-*-

“Kıbrıslılık” elimizde kalan bir kaledir...

Küçük düşürülecek, dışlanacak, ezilecek bir “kültür” olmamalıdır...

Kimliğimizdir...

Geçmişimizdir...

-*-*-

Korkutulmuş, sindirilmiş ama en acısı satılmış “Ali Baba”lar, taş atmıyor ama zavallılıktan, ezilmişlikten dolayı gül bile atıyorsa, işte o gül, bizi yaralıyor; yok ediyor; bitiriyor...

-*-*-

Haaaa, bir başka pencereden ya da farklı bir açıdan bakalım...

“Kıbrıslı” kimliğinden geçelim; bir başka kimliğe bakalım; Kıbrıslı Türk kimliği!

-*-*-

“Kıbrıslı Türk olmak” Pir Sultan Abdal olmaksa...

Bu toplumu, “düşman” diye öğrendiğimiz örneğin “EOKA” ve “EOKA B” asamadıysa; şimdi asmaya götürenlere alkış tutan “dostlar” yaralar bizi!

Pri Sultan abdal’ın dediği gibi canlar; “İlle dostun bir gülü yaralar beni...”


Kıbrıslıya geçiş noktalarında işkence çektiren “milli” yöneticiler!

Çok büyük bir kabahat işledim ve Black Friday denen alış veriş çılgınlığı ya da ucuzluk furyasında Güney Kıbrıs’a geçtim!

Kuzey’den güneye 1 saat 15 dakika kuyruk!

Güneyden kuzeye Allah’a şükür, sadece 55 dakika!

-*-*-

Arabada benzin de az; kuyruğa girdiniz dönemezsiniz!

Dönemedim!

Telefonumun pili bitti, kimseye bildiremedim!

-*-*-

Neyse, tam bir işkence!

Tam bir toplumlararası rezalet!

-*-*-

Kabahat kimde?

Kabahat faşist, işgalci, şucu bucu Rum veya Türk yönetenlerde mi?

Kesinlikle değil!

Onların keyifleri yerinde!

İki toplumun geçişlerinden mutlu değiller zaten!

-*-*-

Özellikle Türk tarafını yöneten Türkiyeli “kesim”, kapıların açık kalmasından bile rahatsız, gizlemeye gerek yok!

Çünkü, mesela kendi vatandaşları yani “Kıbrıs Türkü” denen kitle geçemiyor!

Haliyle, “banane sidikli Kıbrıslı Türklerden” pozisyonunu korumaktan çekinmiyorlar!

-*-*-

Bizim acizlerin oturup da konuyu müzakere edecek “egemen iradeleri” mi?

Kimin egemen iradesi?

Ersin Tatar’ın mı?

Hikaye!

-*-*-

Sonuç:

Evet sonuç şu; bu konuda kılını kıpırdatmayan iki toplum, asıl suçlulardır!

Gerçek egemenlerin; Yunanistan’ın da, Türkiye’nin de, ağababaları NATO’nun da, İngiliz işgalcisinin de, Amerikan dinleme tesislerinin de Kıbrıs’taki en büyük korkusu, iki büyük toplumun bir gün birleşip, ortak kavga vermesidir!

-*-*-

Yukarıda açık isimlerini saydığım Kıbrıs’taki esas egemenler ve yerel “milli” işbirlikçilerinin tüm propagandası, iki toplumun düşman ve ayrı kalması üzerinedir!

-*-*-

Bu yüzden konuyu müzakere edip, geçiş konusunda rahatlatıcı tedbir almıyorlar.

Sadece zaman zaman “şunu yapacağız, bunu yapacağız” diye, tipik saçma siyaset sergiliyorlar!

-*-*-

Gelin hakkımızı isteyelim!

Geçiş kapılarında saatlerce beklemekten kurtulacak çareler üretilmesi için birleşelim...

-*-*-

Yönetenler, toplumlarına açıkça işkence yapıyorlar...

-*-*-

Ve o bekleme sürelerinde, çok ciddi yakıt harcanıyor, zaman harcanıyor...

Bilmem birilerinin umurunda mı?


1-409.jpg

Bu ülkede, gerçekten gezilecek, görülecek en güzel yerlerden biri, Tatlısu köyümüzdeki Minia Kıbrıs’tır... Kıbrıs’taki bir çok tarihi eserin minyatürünün bulunduğu tarihi Panayia Pergamiotissa kilisesi dibindeki bu yere kelimenin tam anlamıyla bayılıyorum... Defalarca gittim... Ama gitmeyeli, bir değişiklik olmuş... Efendim, Kahramanmaraş ve Gaziantep belediyeleri, Tatlısu’ya, “Gaziantep Kalesi’nin” “Maraş Kalesi’nin” ve Maraş’tan bazı eserlerin minyatürlerini hediye etmiş... Biz de bunları yerleştirmişiz... Aynı yere... Bu ne iş? Bu nasıl bir zihniyet Ali Cabbar? Yabancı turistlere mesaj vermeye mi çalışıyorsunuz? Tamam anavatanınız, tamam Gaziantep mutfağına ben de hastayım falan da; gerçekten bu nasıl traştır Ali Cabbar? Bizim gibi gidemeyenleri mi düşünmüşler? “Antep’e gidemiyorsun, gel burada kalesini gör” durumu mu? Şey diyecektim, Atina’daki Parthenon’un da minyatürünü verirlerse, buraya koyar mısınız? Şaka şaka!

2-365.jpg

Bu yazı toplam 4290 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar