1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. İmaj Her Şeydir!!!
İmaj Her Şeydir!!!

İmaj Her Şeydir!!!

İmaj Her Şeydir!!!

A+A-

Tufan Erhürman

Galeano’nun eserlerinden daha önce de söz ettim bu köşede. Yazdığı her pasaj, insanın kafasında binlerce soru işareti uçuşmasına yol açıyor.
Bugün, yine o pasajlardan biri üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istiyorum okuyucuyu. Ancak bu kez Galeano’nun pasajdan hareketle vardığı sonuçla hemfikir değilim. Bence anlatılan hikâye son derece çarpıcı ama varılan sonuç sorunlu. Birlikte okuyalım ve üzerinde kafa yoralım istiyorum:

“2007 yılının o sabahında, bir kemancı Washington şehrinin metrosunda bir konser verdi.
Daha ziyade bir mahalle delikanlısını andıran müzisyen bir çöp kutusunun hemen yanında, duvara dayanmış bir halde, üç çeyrek saat boyunca Schubert ve diğer klasik bestecilerin eserlerini çaldı.
Bin yüz kişi hiç durmadan koşar adım geçti. Yedi kişi bir andan daha uzun bir süre durdu. Kimse alkışlamadı. Durup bakmak isteyen çocuklar oldu, ama anneleri tarafından sürüklenerek götürüldüler.
Onun Joshua Bell, dünyanın en çok aranan ve beğenilen virtüözlerinden biri olduğunu kimse bilmiyordu.
Bu konseri Washington Post gazetesi organize etmişti ve konser onların şu soruyu sorma biçimleriydi:
- Güzellik için vaktiniz var mı?”

Pasaj, ilk okuduğumda, Gülten Akın’ın o muhteşem dizelerini getirdi aklıma: “Ah kimselerin vakti yok/ durup ince şeyleri anlamaya”. Kundera da, Yavaşlık adlı romanında, son derece etkileyici bir biçimde anlatmıştır modern yaşamın belirleyici özelliklerinden biri olan “hız”ın insana kaybettirdiklerini.
Ama bana sorarsanız bu pasajda anlatılan etkileyici hikâyenin bizi üzerinde düşündürmesi gereken konu güzellik için vaktimizin olup olmadığı değil. Esas mesele, “güzellik”in bugün büyük ölçüde tek tek bireylerin duygu ve düşünce dünyalarından koparılmış olması. Washington Post, Joshua Bell’in o çöp kutusunun hemen yanında bir konser vereceğini on gün önceden duyurmaya ve konserin reklamını yapmaya başlasaydı, o gün oradan hızla geçip giden insanlar durup bu büyük virtüözü dinlemeyecekler miydi? Hatta biraz daha değiştirelim senaryoyu: O gün oradaki konseri verecek olan Joshua Bell değil, sıradan bir kemancı olsa ve Washington Post on gün önceden bu kişiyi dünyanın en büyük virtüözlerinden biri olarak lanse eden bir reklam kampanyası yapmış olsaydı, tıklım tıklım insanla dolmayacak mıydı o çöp kovasının çevresi?
Kanımca, modern yaşamın en az “hız” kadar, hatta ondan da daha önemli problemi, aydınlanmanın ve modernitenin vaat ettiğinin aksine, kendi duygu ve düşünceleriyle karar verebilen özerk bireyin hızla kayboluyor olmasıdır. “Güzel”e, “iyi”ye, “doğru”ya ilişkin kanaatler artık bireyler tarafından özgürce oluşturulmamakta, gittikçe daha yoğun bir biçimde iktidar odakları tarafından kurgulanmaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerde bile, uzunca bir süreden beri, ideolojiler, düşünceler, programlar değil, reklam kampanyalarında oluşturulan imajlar yarışmaktadır. Bugün dünyanın “en iyi” romancısı, dili en iyi kullanan, öyküyü en iyi kurgulayan, anlatacaklarını en edebi dille anlatan değil, reklamı en iyi yapılandır. İnsanlar hangi romanı okuyacaklarına, kendi özgür iradeleriyle değil, tanıtım kampanyalarına bakarak karar vermektedirler.
Devrimlerin kendi çocuklarını yediği gibi, modernite ve aydınlanma da kendi vaatlerini (aklı, özerk bireyi) yiyip tüketmektedir. “Sağlıklı demokrasi” için de, “doğru siyaset” için de, “iyi sanat” için de, aklı ve özerk bireyi, onları vaat eden moderniteye ve aydınlanmaya karşı dahi savunmak gerekir. Bunun bilinen tek yolu yine moderniteye içkin olan eleştirel düşünmedir. Özerk birey, kendi “iyi”sini, “doğru”sunu, “güzel”ini, uluslararası sermayenin, devletinin, ulusunun, medyanın, partisinin, sendikasının, derneğinin, öğretmenlerinin ve ebeveynlerinin dayatmalarına karşı koyarak, kendisi belirleyen kişidir. Bunu yapabilmesi için kendisine sunulanlara eleştirel gözle bakmayı bilmesi gerekir. Aksi hâlde, birey kurgunun içinde kaybolup gidecek, onun yokluğunda her şey oyuna dönüşecek, hakiki manasıyla iyi siyaset, sağlıklı demokrasi, güzel sanat imkânsız olacaktır.

 

***

Eduardo Galeano, Ve Günler Yürümeye Başladı, çev. Süleyman Doğru, İstanbul, Sel Yayınları, 2012, s. 22.

Bu haber toplam 1481 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 107. Sayısı

Adres Kıbrıs 107. Sayısı