İmar planı mı, Emirname mi...
55/1989 İmar Yasası 1989 yılında yürürlüğe girdi. Aradan tam 30 yıl geçti. Ama ne yasanın gerekleri yerine getirildi, ne de yasa ile ilgili tartışmalar son buldu.
Önceki yıllarda bu yasaya dayanarak ilk yayınlanan “1993 Girne Emirnamesi” ya da yıllar içinde yerli, yersiz yapılan değişikliklerle “Girne Emirnameleri” çok tartışıldı.
1993 Emirnamesi Girne’yi 3 katla sınırladı. Arada zaman zaman Emirname değişse bile yükseklik değişmedi. Ama İmar planı da yapılmadı. Aradan 17 yıl geçti 2010 yılında zamanın UBP’li İçişleri Bakanı kat sınırlamasını kaldırarak, yükseklik bakımından Girne’yi Fasıl 96’ya geri döndüren Emirname değişikliğini yaptı. Bu daha çok tartışma yarattı. 1 yıl sonra başka bir UBP’li İçişleri Bakanı bu kez yüksekliği 10 katla sınırlayan yeni bir Emirname değişikliği yayınladı.
Nihayet Şubat 2018 yılında imar planı yayınlandı. 1993 Girne Emirnamesi’nden tam 25 yıl sonra.
55/1989 sayılı İmar Yasası’nın 11 inci maddesi planlama makamı olan şehir planlama dairesine Emirname yayınlayarak ön imar sınırı çizilmesi ve bu sınırlar içerisinde yapılacak her türlü gelişme bu emirname kurallarına uygun olarak yapılması yetkisi verir.
Ama bu yetki imar planının hazırlanması süresinde geçecek zamanda plansız gelişme nedeniyle yaşanacak geri dönülemez çarpık yapılaşmayı önlemek amacıyla verilmiştir. Yoksa 25 yıl süreyle yürürlükte bırakarak açıklanan ön imar sınırı içinde gelen giden siyasilerin istediği gibi oynayarak çarpık yapılaşmayı daha da içinden çıkılmaz hale getirmesi için verilmiş bir yetki değil.
Girne özelinde yaşanan bu olumsuzluklar başka bölgelerde de emirnamelerle ilgili önyargıların oluşmasına ve güvensizliğe neden oldu.
Bugün Mağusa, Yeni Boğaziçi ve İskele Emirname taslağına gösterilen tepkilerin asıl nedeni bu güvensizliktir.
Ama bu güvensizlik tepki gösterenleri haklı kılmaz. Çünkü onların tek istediği mevcut statükonun devamıdır. Bu da İngiliz döneminden kalma Fasıl 96 Yollar ve Binalar Düzenleme Yasası’dır.
Burada esas tartışmamız gereken planlama makamının ilgili tüm kişi, kurum, kuruluş, sivil toplum örgütü ve yerel yönetimlerin görüşlerini de alarak kısa sürede söz konusu bölgenin imar planlarını hazırlamasıdır.
Planlama makamı önyargıları kırmak için bu konuda süre vermelidir. Yoksa Girne’de yaşananlar bu bölgede de yaşanacak ve Girne’de olduğu gibi bu bölgede de birileri bundan büyük rant sağlayacaktır.
Girne’de sağlanan rantın büyüklüğü henüz ölçülmedi. Hala 10 kat emirnamesi yürürlükte olduğu dönemde bir biçimde planlama onayı alınmış olan arsa, ya da araziler için devasa projeler ruhsat için başvuru yapmaktadır.
Ama Girne’nin yolları artık bugünkü yükü bile kaldıracak kapasitede değildir. Yarın bu binalar da bittiği zaman şehir içi trafik felç olacak. Sürücüler de bugünkünden 10 kat fazla trafik işkencesi yaşayacaktır.
İkincisi bugün şu ya da bu biçimde kanalizasyon borularıyla arıtma tesisine ulaştırılan atıklar arıtma tesisinin kapasitesi yetmediği için arıtılmadan denize veriliyor. Yarın bu nüfuz 2, 3 katına çıktığı zman ne olacağını siz düşünün.
Başka ilkokullar yetmiyor, doydu değil artık taştı. Ortaokul ve liseler yetmiyor. Nüfus 2, 3 katına çıkarsa nasıl yetecek bilinmez. Dahası yeni okul yapacak arazi de kalmadı. Her yer dağıtıldı. Rant heryeri teslim aldı.
Hastahane şimdiden yetmiyor. Çare yeni hastahane yapılması. Bu amaçla Girne’de arazi de yok. Devlet daireleri yetersiz kalıyor. Mahkemeler şimdiden yetersizdir.
Bu liste uzatılabilir. Bütün sorun 1993 Emirnamesi ile çizilen ön imar sınırı içinde 25 yılda gelen giden siyasilerin oynayarak yarattığı çarpık yapılaşmalardır.
Bu deneyim ve karpaz, Girne Boğaz ve başka bölgelerde ilan edilen emirnamelerin hala imar planına dönüştürülememesi nedeniyle kişilerde oluşan güvensizliktir. Ama bu güvensizlik planlı gelişmenin önüne geçmemelidir. Aksi durumda Girne örneği her bölgede tekrarlanır.