İmza atmak kefil olmaktır
Son bir ayda kamuda “üst düzey” görevli üç ismi elleri kelepçeli gördük.
Üçü de müdür!
Üçü de siyasi atama!
Üç atamada da hem "Başbakan"ın imzası var, hem "Cumhurbaşkanı"nın!
Onayı, bilgisi, izni var.
İmza atmak ve onay vermek kefil olmaktır, öyle sıradan bir iş değildir.
Sorumluluk almaktır.
***
Ciddi suç iddiası ile bir ay içinde yargı karşısına çıkarılan üst düzey üç müdür de şu an görevde bulunan “baş”larca atanmıştır.
Daha büyük skandal şu…
Yargı aşamasında gördük ki üst düzey müdürlerden birinin askıda iki ciddi davası daha varmış.
Biri darp, diğer özel yaşamın gizliliğini ihlal suçları…
Bir eski bakanın nelerle suçlandığını da görüyoruz ayrıca…
***
"Kir nereden akıyor" demiştim geçenlerde…
Görüyoruz!
Çok daha fazla sorgulamalıyız işin kaynağını!
Düğmenin ilki yanlış iliklenmişse, gerisi de doğru gitmiyor.
Senin “Başbakan”ın irade dışı göreve geliyor.
Sivil darbeyle!
Senin “Cumhurbaşkanın” adeta halkın başına vura vura seçtiriliyor.
Komutan da müdahale ediyor seçime Büyükelçi de!
Demokrasi yoksa her düğme yanlış ilikleniyor, “devlet” ceketi “eğreti” duruyor bu hileli bedende!
***
“Kamu Görevlileri Yasası” altında da soruşturma başlatılması gerekiyor şimdi…
İşledikleri iddia edilen suçlar kamudan çıkarılmayı dahi gerektiren suçlar.
Peki bu insanları bu görevlere getirenler ne olacak?
Onların “ortaklığı” sorgulanmayacak mı?
Demokrasinin normal olduğu ülkelerde bu sorgulamayı halk yapar.
Seçmen, oy sandığında sorar hesabı…
Parti üyesi, kurultayda…
Böyle olmasına izin verilmiyor.
Kendi partilerinin bile seçmediği ve yetkiyi toplumdan almayan isimlerden söz ediyoruz.
Demokrasi yoksa bataklığı kurutmak çok daha zor oluyor.
“İltimas karşılığı ödül”
Bir tutuklama daha oldu dün…
"Kamu Hizmetinde Görevli Kişinin İltimas Karşılığı Ödül Alması ve Görevi İhmal" suçuyla…
Bu suç tanımını ilk kez okudum.
Kamuda epeyce yaygın olduğunu işitiyoruz, uluslararası raporlara da yansıyor, “işinizi yapmak” için “ödül” isteyen bir grup var.
İş insanları açık açık itiraf ediyor zaten…
Tutuklanan olmuyor pek!
***
Bir de içselleştirilmiş “yasa dışı” işler var.
Kamu görevlilerinin ikinci işi gibi…
(Ya da kimilerinin aslında ilk işi…)
Yeterlilik sınavlarına katılırken hepsi de yasayı biliyor; papağan gibi anlatılıyor sınavlarda, neyin yasak, neyin yasal olduğu, fırsat eşitliği, hukuk falan…
Ama pratik farklı!
Çünkü yaptırım yok.
***
Parayı “elden” istiyor çoğunluğu, kredi kartı dahi kabul etmiyorlar.
Kayıt altında olmasını istemiyorlar aldıkları paranın çünkü aslında “suç” olduğunu biliyorlar.
Kimileri “itibarlı” mesleklere mensup olduğundan dolayı “özel” koruma kalkanı altında ilerliyor.
***
Dünyanın medeni ülkelerinde bu işlerin hangi kural, kriter, usullerle yapıldığı açıktır, ortadadır, tartışma kabul etmeyecek kadar çerçevesi çizilmiştir.
Kamusal görev ile özel iş keskin hatlarla ayrılmıştır.
Siyasi iradenin yapması gereken bu kuralları ayrımsız bir halde kararlılıkla uygulamak, sorgulamak, denetlemek ve gereğinde yargıya havale etmektir.
“Ama bizim ülkemizin kendine özgü şartları” var bahanesi ile yıllardır “görmedim, duymadım, bilmiyorum”u oynuyor çoğunluk…
Kamunun yozlaşmasında tam bir “ittifak” vardır, siyaset-sendikalar-menfaat grupları arasında…
Kendine ayrıcalık, başkasına adalet isteyenlerin coğrafyasında bataklık büyüdükçe büyüyor böylece... Hiç de “kurumayacak” gibi duruyor…
Malta'da 8 üniversite var, Kıbrıs'ın kuzeyinde 36
Gazeteci dostumuz, milletvekili Sami Özuslu dün bir kez daha anımsattı.
Üniversite izinlerinin bu kadar kolay verilmesi sadece diploma sahteciliğine yol açmadı, insan kaçaklığını da gündeme getirdi.
"Öğrenci" diye gelenlerin ne kadarı öğrenci?
***
Sami Özuslu önemli rakamlar verdi.
İngiltere'de örneğin 232 bin kişiye 1 üniversite düşüyor.
Malta'da - ki yaklaşık Kıbrıs kadar - 8 üniversite var ve 67 bin kişiye 1 üniversite düşüyor.
Kıbrıs'ın kuzeyinde 36 üniversite izni verilmiş.
Nüfusa oranla kişi başına üniversite sayısında dünya lideriyiz!
Övünebiliriz (!)
36 üniversiteden 16'sının iznini Kemal Dürüst vermiş
Yüksek Öğrenim ve Dış İlişkiler Müdürlüğü'nden rakamlar almış, Sami Özuslu...
1979 yılında Yüksek Teknoloji Enstitüsü ismiyle kurulan Doğu Akdeniz Üniversitesi'nden sonra 5 üniversiten faaliyete başlamış.
2003'e kadar da böyle gitmiş.
O dönem de sadece "Türkiye-KKTC Anlaşması" ile ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü adaya taşınmış.
2011'e kadar başka hiçbir üniversiteye de izin verilmemiş.
Orada çizgi çekilseymiş keşke…
Sonrası malum...
Ya da sonrası lağım...
***
2011'den 2019'a kadar 28 üniversiteye izin veriliyor.
Çok daha hazin tablo şu...
Meclis onayıyla açılan sadece 6 üniversite var.
36 üniversiteden 16'sının izinlerini Kemal Dürüst vermiş.
Mütevelli heyetinde yer aldığı üniversitenin iznini de kendisi vermiş, Ulusal Birlik Partili Eğitim Bakanı Kemal Dürüst!
Kendi izniyle açtığı üniversite, önce ofisi olmuş, şimdi de hücresi.
***
36 üniversiteden 10'u Türkiye'den geldi.
2'si vakıf.
Diğerleri "KKTC" menşeli!
36 üniversiteye izin verilmiş, 23 üniversite faaliyette...
Tüm bu yaşadıklarımız "göstere göstere" gelmiş aslında...