İmzalar, istekler, boyun eğmeler…
‘Gençlik ve Spor Bakanlığı Yurtdışı Koordinasyon Ofisi’nin ayrıntıları ortaya çıkıyor… Daha doğrusu geçmiş dönemde uygulamaya girmesi ertelendiğinde bu ayrıntılar yine gündemimizdeydi ancak gündeme yeniden düşünce bir kez daha, daha ciddi ele almaya başladık çünkü hükümette bu kez UBP-DP var. Yani her şeyi olduğu gibi kabul etmeye hazır, “evet efendim, tamam efendim” demeye hazır bir hükümet…
Ne istiyor kurulacak olan ofis?... Önce şunu belirtmekte yarar var ki su anlaşmasında olduğu gibi bu ofisin olası anlaşma metni de KKTC tarafının yükümlülüklerini sıralıyor… Yani “ben oraya geliyorum, şunu da isterim, bunu da isterim, bana bunu böyle düzenleyeceksiniz, şunu da böyle sunacaksınız” gibi hazırlanmış bir anlaşma… Aslında anlaşma değil, istek metni. Bu ofiste çalışacak olanlar Türkiye’den gelecek, ülkeye giriş çıkışlarda her türlü eşyaları için gümrük muafiyeti verilecek, limanlarda çalışanlara VIP muamelesi yapılacak.
Kimlerse, yetkileri ne olacaksa, ne iş yapmaya geleceklerse!... Metinde daha çok gençlerin yurtları ve organizasyonları için projeler olduğu görülüyor. Şunu düşünmek lazım… Türkiye’de tepeden tırnağa devlet kurumlarında örgütlenmiş bir AKP hükümetinin buradan gençliğe dönük bir ofis açmak istemesinin nedeni ne olabilir? Çağdaş, araştırmacı, sorgulayıcı bir gençlik yaratmak mı yoksa “söylediğim şeyi başını eğ kabul et, soru sorma, bunu yapma günahtır, şunu yap sevaptır” çerçevesinde kula kulluk edecek bir nesil yetiştirmek için mi?
Anlaşmadan bir örnek madde;
4/b: Türkiye’de GSB (Gençlik Spor Bakanlığı) tarafından gerçekleştirilen program ve projelerden KKTC tarafından uygun görülenlerin yürütülmesi.
Yani bu uygunluğun KKTC tarafına bırakılacağına inanan var mı? KKTC’nin “bana uygun değil, uygulamam” diyebileceğini düşünebilir misiniz veya sorulacağına emin misiniz?
Hükümet üyeleri bunu görmekten aciz mi yoksa ay sonu maaşları ödeme uğruna gençliği yok etmeyi, çocuklarını, evlatlarını mahvetmeyi göze mi alıyorlar. Bu kadar öngörüsüzlüğü kabul etmek mümkün değil.
***
Protokol da imzalanmış!
Serdar Denktaş “mutabık kalmadığımızı Türkiye ile müzakere ettik, bir noktaya getirdik ve onayladık” dedi de biz ne müzakere edildiğini duyduk, ne imzalandığını duyduk. Binali Yıldırım gelip söylemeseydi onu da duymayacaktık. Yıldırım da artık ağzından mı kaçırdı, söylemeyecekti de boş mu bulundu anlamadık.
Ekonomik ve Mali Protokol’un imzalandığını Binali Yıldırım’dan öğrenip ayrıntıları ortaya çıkmaya başlarken tartışmaları da beraberinde geldi tabii…
Emeklilik yaşı yükseltilecekken emeklilerin de birlikte tespit edileceği yazıldı.
Hastanelerde ilaç dağıtımı durdurulacak.
Limanlar, Telefon Dairesi ve Kıb-Tek’te özelleştirme var ve daha birçok şey…
Protokolda iyi niyetle yazılmış maddeler olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyine baktığımızda özelde ekonomik protokolun ve genelde bütün anlaşmaların iki tarafın çıkarlarını ve yararlarını eşit düzeyde koruyacağından emin olamıyoruz. Şimdiye kadar yapılan açıklamalar ve uygulamalarda gördüğümüz “ben böyle istiyorum, sen de yapacaksın yoksa para yok” şeklindeki ilişkinin dışında bir uygulamanın beklentisi oluşmuyor toplumda ne yazık ki…
------------------------------------------------------------------
Yakınlığın da böylesi!..
İstanbul’daki yemek krizinden sonra müzakerelerde yaşanan gerginlik nasıl biter diye düşünürken çocuklar bu gerginliğin bitmesine vesile oldular. Liderler dargınlıkları unuttular. Dünya Çocuk Günü nedeniyle ara bölgede yapılan, iki toplumdan çocukların etkinliğinde liderler bir araya geldi. Çocuklar onları ara bölgede buluşturdu ve 8 Haziran’da da yeniden müzakereleri sürdürme kararı aldırdı. O günkü sıcak buluşmadan kamuoyuna yansıyan fotoğraflardan biri de oldukça ilginçti. Liderler ip çekme oyunu oynuyorlar… Bilirsiniz iki grup oluşur ve ortaya bir çizgi çekilir… İpi iki uçtan çeken gruplardan biri, diğer gruba çizgiyi geçirirse galip gelir. Fotoğrafa bakınca iki lider de ipi aynı yönde çekiyorlar. Yani karşı grubu birlikte mağlup etmeye çalışıyorlar. İpi iki farklı ucundan çekip güç yarışı yapmamışlar, ipi aynı yöne çekmeye çalışmışlar… Bu kadar yakınlık da fazla yani!..
----------------------------------------------------
BANA GÖRE
Gereksiz hukuk süreci
Denizlere giriş davaları deniz mevsimi açılırken yine başladı. “Denizlerin mülkiyet sorunu” çıktı, ne demekse… Yani denizlerin yanındaki araziyi alanlar denizin de sahibi olduğu şeklinde algılıyorlar. Hukuk da bunu çözmek için uğraşıyor. Hukukçu değilim ama anayasada “denizler halkındır” dediğine göre hâlâ bunun için karar üretmeye çalışmanın zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Toprak özel mülkiyetse de denize ulaşmanın yolu mutlaka açılmalıdır.
--------------------------------------------------
BİR SORU
Kırmızı-beyaz dönüşümü
Kiralık arabaların plakalarında değişiklik yapıldı. Önceden kırmızı plaka olan kiralık ‘Z’ arabaların plakaları bundan böyle beyaz zemin üzerine olacak ve ‘Z’ harfi de sona gelecek. Plakalar değişmeye başladı. Neden alındı bu karar anlam veremedim. Bir gerekçe en azından ben göremedim. Uluslararası standartlar mı böyledir, yoksa bir ek para toplama biçimi olarak mı gündeme geldi! Nedeni ne ise iyi olmamış. Trafikte kırmızı plaka daima diğer sürücünün daha dikkatli sürüş yapmasını uyarıcı bir renkti. Oysa şimdi beyaz plakalar dikkat çekmiyor bile…
-----------------------------------------------------
"Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır."
(Confucius)