İnanılır gibi değil
Uzaktaysanız, her anlamda uzaksınız demektir.
Bedeni başka yerde, aklı memlekette olanlar için zordur bu her anlamda uzak olma hali.
Ama bu uzaklık, zaman zaman fena olmuyor da değil galiba.
Çünkü bir noktada fark ediyorsunuz ki, bazen insan uzaktan çok daha sakin ve sarih bir kafayla görebiliyor baktığı yeri; yani memleketi.
Az buz bir şey mi her türlü sözel manipülasyonun ve dedikodunun etki alanının dışında kalmak?
Hele de bir seçim döneminde...
Rahatsız edici boyutlara ulaşan, hatta zaman zaman tacize dönüşen propagandalardan uzak bir şekilde, siyaseti ve siyasetçiyi de daha iyi analiz edebiliyorsunuz sanırım.
Ama hepsinden önemlisi, siyasetin ve ister aktif olarak ister sıradan bir vatandaş olarak siyasetle iştigal eden herkesin halini, tavrını, olaylara ve diğer insanlara yaklaşımını görebiliyorsunuz.
İnternet dünyasının sonsuz olanakları ve sosyal medyanın yarattığı interaktif ortam, ‘memleketin’ damını ardına kadar açıyor.
Ve ne görüyorsunuz uzaklardan bakınca biliyor musunuz?
Kavga, öfke, nefret ve bunun sonucunda giderek daha da bölünme, parçalanma, ufalanma...
Memlekete benim gibi uzaklardan bakan diğer Kıbrıslılar ne görüyor bilemiyorum ama benim gördüklerim bunlar.
Ve bu manzara, beni rahatsız ediyor.
İnsanlar bu kadar büyük bir öfkeyi hangi arada biriktirmiş, merak ediyorsunuz.
Ve dahası, neden biriktirmiş?
Nedir paylaşılamayan?
Hele hele de ‘Sol’un paylaşamadığı nedir?
Konuşmak, gerektiğinde tartışmak, üretmek ve ilerlemek adına olmazsa olmazdır ama sonuca bakıp da ortada üretim adına, ilerleme adına somut bir sonuç alınabildiğini görmek mümkün değil.
Hiçbir şey olmasa, sol görüşlü insanların en azından asgari ortak değerlerde birleşmesini beklemek, çok mu abes?
Aynı siyasi partiden olmamıza ya da aynı siyasi partiyi desteklememize mi gerek var, ‘ortak’ birtakım değerlere sahip olabilmek için?
Partilisi kin kusar, sivil toplumu, sendikacısı kin kusar, tam bir çılgınlık hali!
Ve bırakın farklı partileri, aynı partinin insanları dahi her fırsatta birbirine giriyor.
Geçtiğimiz günlerde, yüzlerce, belki binlerce insan, bir siyasi partinin önemli mevkilerdeki üç isminin sosyal medya üzerinden yaptığı ‘nahoş’ tartışmayı izledi, hayretler içerisinde.
İnanılır gibi değil!
Bırakın gerekçelerini bir yana, böylesi tavırların, topluma ayna olması beklenen siyasetçilere yakışan tavırlar olmadığını göremiyor muyuz?
Aynı odada, aynı masanın etrafında oturup ülkenin geleceğine ilişkin siyaset üretmesi beklenen insanların böylesi bir öfkeyle birbirine girdiği bir ortamdan, nasıl bir verim beklemeliyiz sizce?
Bu ülkeye ‘Barış’ getirme sözünüz var.
Ve bu borç, üzerinde ‘Barış’ yazan pankartlarla meydanlara inen herkesin ortak borcudur.
Peki daha kendi içimizde bile barışamazken, bırakın barışmayı, her geçen gün biraz daha ‘düşman’ hale gelirken, bu ülkeye barışı nasıl getireceğiz?
Nasıl getirebiliriz?