1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “İnanıyorum ki her iki taraftaki milliyetçilik, Kıbrıs sorununun çözümlenmesini engelledi...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“İnanıyorum ki her iki taraftaki milliyetçilik, Kıbrıs sorununun çözümlenmesini engelledi...”

A+A-

Sosyal medyayı kullanarak yaratıcı biçimde barış mesajı veren Chris Rotsakis’le CITY LIVE röportaj yaptı...

Sosyal medyayı kullanarak yaratıcı biçimde barış mesajları veren “Cypriotwithsign” (kabaca Türkçeleştirecek olursak, “Tabellayla bir Kıbrıslı”) sayfasının yaratıcısı olan  Chris Rotsakis’le Andreas Katsis, CITY LIVE’da geniş bir röportaj yayımladı. Bu röportajı, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Röportaj özetle şöyle:

***  Yalnızca siyah giysiler giyerek dikkati kendisine değil, vermek istediği mesaja çekmek istediğini söylüyor aslen Maraşlı, halen Lefkoşa’da yaşamakta olan 22 yaşındaki Chris Rotsakis. Maraş’tan göçmen olduğu zaman henüz birbuçuk aylık bir bebekmiş ve şimdi başlattığı farklı bir çabayla Kıbrıs’ta barış ve yeniden birleşme mesajları vermek istediğini söylüyor.

***  Yakın geçmişte Kıbrıslıtürk gazetelerinden Yenidüzen, onun takdire şayan çabasından övgüyle söz etti ve kısa süre önce Chris’in başlatmış olduğu bu hareket, binlerce Kıbrıslırum ve daha çok da Kıbrıslıtürkler’den mesajlar aldı... Bu mesajlarda, en nihayet birisinin gerçeğe parmak basması yüzünden kendisine teşekkür ediyorlar, “Kıbrıs, Kıbrıslı’dır” mesaji için özellikle. Kasım ayının başlarında bu etkinliklerini başlatırken, Chris ilk önce bu mesajı göndermek istiyordu...

***  Chris Rotsakis, bugüne kadar Kıbrıs’ın 16 farklı yerinden elindeki tabellayı havaya kaldırmış ancak mesajlarının sayısını katlamak ve dünyadaki binlerce Kıbrıslı’nın da, adanın kaderini ellerinde tutanların da bunları duymasını istiyor.

***  Chris Rotsakis, oturduğu koltuktan kalkarak birşeyler yapmaya çalışan genç bir çocuk yalnızca... “Pek çok kişi ya Kıbrıslıtürkler’den ya da Kıbrıslırumlar’dan nefret ediyor çünkü bunu evlerinde öğrenmişler veya Erdoğan’ı izleyip herkesin onun gibi olduğunu sanıyorlar...” diyor.

***  Chris’e, “Kıbrıs’ın farklı yerlerinde bu tabellaları elinde tutma düşüncesi nereden çıktı” diye soruyoruz. Şöyle diyor: “Yıllardır, sosyal medyada çeşitli iki toplumlu etkinlikleri izliyor ve takip ediyordum, yaptıkları işe hayranım. Verilmekte olan mücadeleyle her zaman bir bağ oluşturmak istedim, internet aracılığıyla, adamızın yeniden birleştirilmesi için. Ancak farklı bir şey arıyordum ve yaratıcı bir şey arıyordum, merak ve insanların ilgisini uyandıracak bir şey arıyordum. Ve inanıyorum ki bu eylemi yaptığım kısa süre içerisinde başarılı oldum...”

***  Chris’e, “Sana ilham verenin yurtdışında benzer bir hareket olan “dudewithsigns” olduğunu belirtiyorsun. Bu konuda ne söylemek istersin?” diyoruz. Şöyle diyor: “Bu gerçektir. Bu adam bana ilham verdi ve Kıbrıs’ta da benzer bir şey yapmak istememi sağladı. Sözkonusu şahıs New York sokaklarında yürüyor ve bir karton parçasının üstüne dünyaya vermek istediği mesajları yazıp bunları tutuyor. Sosyal medayaya bunları yüklüyor ve böylece binlerce kez paylaşılarak tüm dünyaya ulaşıyor mesajları... Onu izleyince, benzer bir şey yaparsam, Kıbrıslılar’dan benzer bir tepki alabileceğimi düşündüm. Ve oldu da! “Dude with sign”ı “Cypriot with sign”a (“Tabellalı adam”ı, “Tabellalı Kıbrıslı”ya) dönüştürdüm ve elbette Kıbrıs sorunu ve adamızın iki toplumunu ilgilendiren konulara adapte ettim mesajlarımı...”

gg-109.jpg

***  Mesajlarını nasıl seçiyor? Bu konuda şöyle diyor:

“Çoğu zaman bir fikir öylesine doğuyor... Öteki bazı mesajlarım ise, Kıbrıs sorunu hakkında okumuş olduğum bir makaleden sonra ortaya çıkabilir, kartonun üstüne yazdığım mesaj, makale yazarına söylemek istediğimdir. Facebook’ta bu konuda makale yazarına bir şey yazmak yerine, bunu bir karton üzerine yazıyorum, tutuyorum ve sonra da Instagram’a yüklüyorum... Ancak bana ilham veren üçüncü bir kaynak daha vardır, o da Selay Mustafa adlı Kıbrıslıtürk arkadaşımdır. Selay, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın ortak gelenek ve göreneklerini (danslarını, yiyeceklerini, sözcüklerini) paylaşıyor... İnanıyorum ki eğer eğitim sistemi dramatik biçimde değiştirilir ve burasının tarihini düzgün biçimde – fanatikliğe ve propagandaya kapılmadan – öğretmeye başlamazsa (bu her iki taraf için de geçerlidir), o zaman değişim gerçekleşir ve önemli bir değişim olur bu...”

***  “Mesajlarınızın ana konusu Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve herhangi bir sınırın olmayışıdır. Bunu ortaya koymaya nasıl karar verdiniz?” diyoruz Chris’e ve o da şöyle yanıt veriyor: “İlkokuldan beridir bazı şeyleri anlayamıyordum, Kıbrıs’taki “sınırlar” da benim çok merağıma dokunuyordu. Her Pazar günü Ledra’da (Uzunyol) ailemle yürüyüşe çıktığımda, Ledra Street’e insanların kentin merkezi demeleri çok tuhafıma gidiyordu. Şöyle düşünüyordum: “Eğer bu caddede özgürce yürüyemiyorsak, o zaman neden buraya kentin merkezi diyorlar? Kıbrıs’ta kuzeye doğru nereye yürürsek yürüyelim, sonuçta yollar bizi dikenli tellere vardırıyor...Evimden baktığımda her gün Beşparmaklar’daki o utanç bayrağını görüyordum ve annemle babama sorular soruyordum: “O bayrak neden dağda ve bu hangi bayraktır? Ve ayrıca Kıbrıs’ta neden o kadar çok sınır vardır?”

*** “Büyümeye başlayınca Kıbrıs’ı ve tarihini kendimce incelemeye başladım, ne de olmasa okulda bize öğretilenler tek yanlıdır ve tam değildir – böylece farklı bilgi kaynaklarını araştırmaya başladım ki daha bütün bir resme ulaşabileyim. Daha fazla öğrendikçe de, bu sınırların ortadan kaldırılmasına yönelik isteğim de arttı. Çünkü belki de içimde, bunca yıl boyunca bu durumlardan avantaj sağlayarak bizi bu duruma getirenlere karşı çıkmak vardı... Bana gelen mesajlarda Kıbrıs’ın kamuoyu önünde gerçeği söyleyecek birilerine hep ihtiyacı olduğunu belirttiler. Kıbrıslıtürkler de bana mesajlar göndererek “Yurdumuz için yaptığın bu çalışma ve bizim varlığımızı tanıdığın için sana teşekkür ediyoruz” dediler...”

***  Chris’e, “Sence 20 yaş üstü olan senin kuşağının birşeyleri değiştirme gücü var mıdır ki bir gün ortak bir vatanda yaşayabilesiniz yoksa değişime ilgi yok mudur?” sorusunu yöneltiyoruz. Chris şöyle yanıt veriyor: “Bu, beni kaygılandıran birşeydir. Kıbrıslırum tarafına bakacak olursak, böyle bir ilginin maalesef olmadığını veya olması gerektiği kadar ilginin olmadığını söyleyebilirim. Çoğumuz kendi hayatımızdan menunuz, dostlarımızdan, evimizden ve özgürlüğümüzden menunuz, o nedenle de birkaç metre ötemizde olup bitene ilgi duymuyoruz. Çoğunluk, Kıbrıs konusuna kayıtsızdır. Oysa Kıbrıslıtürk arkadaşlarım için bu böyle değildir – yaşamakta oldukları uluslararası izolasyon nedeniyle tepki koyuyorlar ve Kıbrıs sorununun acil biçimde çözümlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Çoğunluğu barışa ve Kıbrıs sorununun çözümüne yüzde 100 bir bağlılık göstermektedir. Elbette şimdiki durumda rahat olan ve Kıbrıs’taki Türk ordusu nedeniyle kendilerini güvende hisseden Kıbrıslıtürkler vardır, benzer Kıbrıslırumlar da bulabiliriz. Ancak hiçbiri de bu durumun ne kadar yıkıcı olduğunun, statükonun devam etmesiyle birlikte durumun nasıl daha da kötüleşebileceğinin farkında değildir. Pek çok kişi vardır ki bunlar Kıbrıslıtürkler’den veya Kıbrıslırumlar’dan nefret ediyorlar, bunu sırf evde öyle öğrenmiş oldukları için yapıyorlar veya Erdoğan’ı izleyip herkesin onun gibi olduğunu sanıyorlar.”

***  “Kıbrıs sorununun çözümünü bunca yıldır engelleyen nedir?” diyoruz Chris’e ve şöyle yanıt veriyor: “Bu konuda fikrim hemen hemen kesindir. İnaniyorum ki her iki taraftaki milliyetçilik tüm bu yıllar boyunca Kıbrıs sorununun çözümlenmesini engelledi... Aynı şekilde iki tarafın egoistlikleri de engelledi çözümü. Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar bağımsız bir devlette öncelikle yurdumuzu sevmeyi öğrenmeliyiz ve öncelikle de Kıbrıslı olduğumuzu anlamalıyız. Elbette bu savaşı bir gecede kazanmak, büyü yapar gibi kazanmak mümkün değildir. İnanıyorum ki eğer eğitim sistemimiz dramatik biçimde değiştirilirse ve yurdumuzun tarihi düzgün biçimde – fanatizm ve propagandadan uzak biçimde – öğretilirse (bu iki taraf için de geçerlidir), o zaman değişim olacaktır ve önemli değişim olacaktır... Sonuçta barışı öğretmeliyiz, başka bir şeyi değil...”

***  Chris’e, “Fotoğraf çekmeyi seçtiğin yerlerdeki ana kriterin barış mesajı mıdır?” diyoruz. Şöyle yanıt veriyor: “Bazı mesajlar o kadar nettir ki, bunları yaymak için yardım gerekmez ancak bazı durumlarda fotoğraf çekilen yer, bilinçli olarak seçilmiştir ki mesaj daha net algılanabilsin ve daya yüksek bir sese kavuşsun. Örneğin, “Kıbrıslılar hem Rumca, hem de Türkçe konuşuyor” tabellasını tuttuğum resim, Turizm Bakanlığı’nın önünde çekilmiştir, orada Turizm Bakanlığı tabellasında adı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç ana lisanında yazılmıştır. Fotoğrafım bu tabela önünde çekilmiştir...”

***  Chris’e, “Korktuğun veya tehditler aldığın zamanlar oldu mu?” diye soruyoruz. Şöyle diyor: “Şu ana kadar öyle bir şey hissetmedim ancak bazan çeşitli kişilerle, ister Türk, ister Kıbrıslırum veya Kıbrıslıtürk olsunlar, uzlaşmazlığa düştüm. Ben bana yaklaşan herkesle diyaloğa açık bir kişiyim. Her zaman kibar ve dikkatli olmaya çalışırım, bazılarıyla da anlaşamayacağımız konusunda anlaşırız...”

***  “Kıbrıs’ın geleceğinden umutlu musun?” diye soruyoruz Chris’e ve o da şöyle yanıt veriyor: “Daha önce söz ettiklerime karşın ben Kıbrıs sorununun geleceğine yönelik hala iyimserim ve her zaman iyimser olacağım... Eğer bir iyimserlik duygusu yoksa ve hatta biracık dahi olsa umut yoksa, o zaman işler zorlaşır... Ben insanların rahatsızlık duymalarını tümüyle anlıyorum, bazan ben de öyle hissederim. Ancak kendi ayaklarımız üstünde durmalı, yurdumuzun ve tabii kendimizin geleceğine sahip çıkmalıyız...”

https://city.sigmalive.com/article/2020/12/16/o-chris-einai-o-tupos-piso-apo-ton-tolmero-cypriot-with-sign/?fbclid=IwAR2oVkRNrwzuMhMQFi-V34gBWmb3BUenVOYDYx3FN5Nu1kIivHBxV0fVwx4

(CITY LIVE -  Andreas Katsis – 16.12.2020 - Derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)

 


KIBRIS’TAN HATIRALAR...

 

“Plak Yarışı ve İstiklal Marşı...”

kk-121.jpg

Cemal Yıldırım

Rahmetlik Hüseyin Kanatlı abim ile ilgili yaptığımız sohbetlerden belleğimde kalan, onun anlattığı ilginç anıları sizlerle paylaşmaya başlamıştım.

Bugün bunlara bir yenisini eklemek isterim.

Eee malum, aylardan Aralık ve Bayrak Radyosu’nun kuruluş ayı.

Her yıl rutin bir şekilde kutladığımız, anılar paylaştığımız bir ay.

Gerçi 25 Aralığa daha var ama olsun, ben güne özel ufak ufak paylaşımlara başlamak istedim.

Hüseyin abinin en meşhur programı, bilirsiniz Plak Yarışı idi.

Çok sevilerek dinlenmekte ve takip edilmekteydi bu program.

Her hafta günün popüler şarkıları, izleyici isteklerine göre sıralanıyor ve bu sıralamayı tahmin edenler arasından haftanın şanslısı belirleniyordu.

1974 öncesi BEY yönetiminin altında yaşıyorduk.

Lefkoşa Sancaktarı, teftişe gelmiş radyoya.

En çok ilgi çeken radyo programı Plak Yarışı olduğu için haliyle özel bir ilgi göstermiş programı hazırlayan ekibe ve demiş ki:

“Çok güzel bir program yapıyorsunuz, ama neden benim milli müziklerim, marşlarım bu programda yok?”

Hüseyin abim, mesleğinin verdiği sorumluluk ve kendisine has kibarlılığı ile cevap vermiş:

“Efendim, bildiğiniz üzere Plak Yarışı, daha çok Türkiye’de piyasada çıkan popüler şarkılardan oluşan bir program.Bu sebeple bu tarz şarkıları programa dahil etmiyoruz” demiş.

Demesi ile birlikte sancaktar kükremiş:

“Olur mu canım, ne demek dahil etmiyorsunuz, bu şarkılar bizim kalbimizde ruhumuzdayken siz nasıl olur da bu şarkıları marşları bu programa dahil etmezsiniz, derhal dahil edin” demiş ve ordan ayrılmış.

Hüseyin abiyi almış bir düşünceee..

Ne yapacak, nasıl kalkacak bu işin altından.

Emir büyük yerden.

Radyonun idarecilerinin de eli kolu bağlı.

Onlar da “Koycaksın Hüseyin Bey, koymazsan başımız fena ağrıyacak” diye tutturmuşlar.

Hüseyin abi başlamış hangi marşı dahil edebilirim listeye diye düşünmeye.

Sonunda “Dağ başını duman almış yürüyelim arkadaşlar” marşını, programın ruhuna en uygun marş olarak seçmiş ve listeye koymuş.

Marş o hafta bir numaradan giriş yapmış.

Sancaktar memnun mesut.

Hatta sancaktar marş önerileri de yapmış zaman zaman.

Kahramanlık Türküleri de girmiş listeye...

Bir süre programda bir numarada bilindik marşlar, türküler  çalınmış...

En son marşların hası, babası, piirii,  İstiklal Marşı girmiş listeye.

Bir süre de bu marş listede bir numara kalmış...

“Sonra galiba sancaktarın tayini çıktı, Türkiye!ye gitti, biz de kurtulduk bu gariplikten” diye ilave etmişti Hüseyin Abim.

Nur içinde yatsın.

Yani anlayacağınız, talimatla yönetilmekten kurtulamadı ki bu toplum.

Gaderi bu napacang? Önüne geçebiling?

 


 

BM: “Suriye'de yoksulluktan 'bodur' çocukların sayısı artıyor...”

İşte savaşın bir başka korkunç etkisi...

BM, Suriye'de yoksulluk nedeniyle "bodur" çocukların sayısının arttığını açıkladı. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock, "Suriye'nin kuzeybatısındaki çocukların yüzde 34'ünün, yani 5 yaş altı her 3 çocuktan birinin bodur kaldığını tahmin ediyoruz" dedi.

Ülke içinde yerinden edilenlerin yüzde 80'inin gelirinin ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirten Lowcock, Suriye'nin kuzeybatısında büyüme geriliği yaşayan ve bodur kalan çocukların sayısında yüzde 5 artış olduğunu söyledi.

BM Güvenlik Konseyini Suriye'deki insani durum hakkında bilgilendiren Lowcock, Suriye'nin kuzeyinde yoksulluk nedeniyle çocukların üçte ikisinin okulu bırakmak zorunda kaldığına dikkati çekti.

Suriye'de ekimde rejimin kendi kontrolü altında olmayan Rakka'ya gıda yardımlarını iki ay boyunca engellediğini vurgulayan Lowcock, ülkenin kuzeydoğusunda da yerel yetkililerin Suriye Arap Kızılayı'nın Hol ve Roj kamplarına yardımını askıya aldığını ifade etti.

Hol kampında 3 çocuğun çıkan yangında hayatını kaybettiğini aktaran Lowcock, kış aylarında çadır yangınlarının artabileceği uyarısında bulundu.

(BİANET.ORG – 17.12.2020)

 

 

 

Bu yazı toplam 1683 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar