İngiliz Dönemi’nin İlk Yıllarında Kıbrıs KIBRIS’TA YENİ YÖNETİM
Geçtiğimiz hafta başladığımız Haşmet M. Gürkan yazılarına İngiliz İşgali’nin Kıbrıs’taki ilk yılları anlatımlarıyla devam ediyoruz.
Haşmet M. Gürkan
Geçtiğimiz hafta başladığımız Haşmet M. Gürkan yazılarına İngiliz İşgali’nin Kıbrıs’taki ilk yılları anlatımlarıyla devam ediyoruz. (adres Kıbrıs)
Lefkoşa’ya İngiliz bayrağını çeken ve idareyi Mutasarrıf Besim Paşa’dan, devr ve teslim alan Vis-Amiral Lord John Hay, müteakip günlerde tüm adanın İngilizlere işgalini gerçekleştirmiştir. 10 gün adanın yeni idarecisi olan Lord John Hay’ın bu geçici görevi, General Sir (sonradan Mareşal ve Vikont) Garnet Joseph Wolseley’nin adaya gelmesiyle sona erecekti. 22 Temmuz 1878 günü beraberinde çok sayıda İngiliz ve Hint askeri olduğu halde ‘Himalaya’ adlı savaş gemisiyle Larnaka’ya varan Wolseley, aynı gün orada yapılan bir törenle ‘Kıbrıs Yüksek Komiseri ve Başkomutanı’ ilan edilerek en yüksek idareci olarak ‘Mutasarrıf’ın yerini alıyordu. General Sir Garnet Wolseley, Larnaka’ya ayak bastığı gün Kıbrıs halkına hitabeden bir bildiri de yayınlıyordu. Wolseley adına Kurmay Başkanı Albay G.R. Greaves tarafından yayınlanan bu bildirilerin tam metni şöyleydi:
“Majestelerinin Kıbrıs Adası için Yüksek Komiseri Ekselans Tümgeneral Sir Garnel Joseph Wolseley, G. CM. G. K.C.B tarafından Bildiri.
Birleşik Krallık ve İrlanda’nın Majeste Kıraliçesi ve Hindistan İmparatoriçesi, Türkiye’nin Emperyal Majestesi Sultan ile Constantinople’da (İstanbul’da H.M.G) imzalanıp tasdik olunmuş bir antlaşmayla Kıbrıs Adasının Majeste Kraliçe tarafından ve onun adına işgali ve idaresi hususunda anlaşmış bulunduklarından Majeste Kraliçe büyük bir lütufkârlıkla beni, Sir Garnet Joseph Wolseley’i Kıbrıs Adası için Majestelerinin Yüksek Komiseri olarak ve Ada Hükümetini idare için tayin etmişlerdir.
Şimdi, bundan dolayı ilan eder ve tüm Kıbrıs sakinlerine bildiririm ki bugün Majesteleri adına Kıbrıs hükümetinin yönetimini üzerime almış bulunmaktayım. Majesteleri, refalılarına karşı duyduğu yakın ilgisi ve memleket ticaretiyle tarımının geliştirilmesine yönelik önlemlerin uygulanıp halkın özgürlük, adalet ve güvenliğinin saplanmasına dair niyetleri hususunda bana Kıbrıs sakinlerine güvence vermek direktifini vermişlerdir.
Kıbrıs Hükümetinin, herhangi bir ırkın veya dinsel inanç mensuplarının değil tüm halkın lehine olarak yönetilmesi, herkese eşit adalet sağlanması, herkesin kanunun eşit ve tarafsız korumasından yararlanması ve halkın maddi ve manevi refahının geliştirilmesi için hiçbir önlemin ihmal edilmemesi Majestelerin memnunluğunu mucip olacaktır.
Ve, Kıraliçe adına yönetecek olanların her zaman ve her yerde uygulayacakları iyi ve adaletli bir Hükümet, uygarlık ve özgürlük ilkeleriyle bağdaşması konusuyla, kamu işlerinin yürütülmesinde, halkın eski kurumlarının gelenek ve göreneklerinin sürdürülmesi konularında mantıki isteklerini anlayışla karşılamak, Kıraliçenin ifade edilmiş dileğidir.
Larnaka, 22 Temmuz, 1978.
Emirle,
G.R. GREAVES.
Albay
Kurmay Başkanı,
Tanrı Kıraliçeyi Korusun.”
Lefkoşa’da Wolseley karargâhında kentin 2 mil kadar batısında Cikko Medoşunda kurar. Buradaki Manastır binasıyle çevresinde kurulan çadırlara yerleşen Wolseley ve maiyeti bir süre orada kaldıktan sonra Seylan’a gönderilmek üzereyken Post Said’den Kıbrıs’a çevrilen prefabrike bir binanın Stovolos’da tepelik bir yere kurulmasıyla buraya taşınacaktı. Halkın “Vali Paşa Tepesi” dediği bu sırta kurulan Wolseley’in ahşap Vali Konağı, 1931 ayaklanmasında nümayişçiler tarafından yakılana kadar müteakip Yüksek Komiserler ve Valilerce kullanılacaktı. Wolseley karargâhında yatıp kalkar ve her gün atla kente gelerek Saray önündeki (şimdiki Atatürk Meydanında) Hükümet konağının makam odasında günlük işlerini yürütürdü.
Kıbrıs’ın İngiltere’ye devri biraz aceleye gelmişti. Bu nedenle Adada kuracakları yönetim üzerinde herhangi bir ön hazırlığı yoktu İngilizlerin. Hem bu yüzden hem de adanın İngiltere’ye devrinin şart olması yani Batum, Kars ve Ardahan illeri Ruslar tarafından Türkiye’ye geri verilirse Kıbrıs’taki İngiliz işgali sona ereceğinden dolayı kendilerini Kıbrıs’ta geçici sayan İngilizler idari alanda pek bir değişiklik yapmadılar. Zaten İngilizler, yakından inceleyince Türk idare sistemiyle mevcut kanun ve nizamları yerel ihtiyaçlara uygun ve pratik bulmuşlar ve biraz da hayretle karşıladıkları bu durum karşısında pek gerekli gördükleri dışında idare sisteminde ve kanun ve nizamlarda değişikliğe girişmemişlerdi.
Wolseley’nin eylemi her kazaya, Kaymakamların yerine geçmek üzere birer komiser göndermek ve yönetimi devralmak olmuştu. Her komisere bir de yardımcı tayin olunmuştu. Wolseley tüm bu görevlere subayları atamıştı. Kıbrıs’ın bu ilk ‘Kaza Komiserleri’ şunlardı: 1. Albay (sonradan Generel) Biddulph: Lefkoşa; 2. Yüzbaşı İnglis: Mağusa; 3. Albay Warren: Limasol; 4. Yüzbaşı Wauchope: Baf; 5. Yüzbaşı Holbeach: Girne ve 6. Albay White; Larnaka.
Kaza Komiserleri (District Commissioners) ‘Kaymakam”’ların yerini alırken Sir Garnet Wolseley de ‘Mutasarrıf’ın yerine gelmişti. Bu ilk İngiliz yöneticiler görevlerini yürütürken kendilerinden önceki Türk meslektaşlarının kimi adet ve törenlerini de korumuşlardı. Örneğin Wolseley Türklerin bayramlarında, Hükümet Konağında Mutasarrıf Paşa gibi halkın ileri gelenlerinden bayram tebriği kabul etmiş, kaza komiserleri de eski kaymakamlar öyle yaparmış diye ellerinde birer kırbaç taşımaya başlamışlardı. İngiliz polis kumandanları kendilerini ‘Zaptiye Kumandanı’ (Commandant of Zaptiehs) olarak kabul etmekte bir sakınca görmedikleri gibi halkın kendilerine ‘Paşa’ diye hitap etmesinden ayrıca zevk almışlardı.
O dönemde İngiliz aktüalite dergilerinde, özellikle “The Illustrated London News’da bu Kaza Komiserleri için “English Kaimakams” (İngiliz Kaymakamlar) diye söz edildiği dikkat çeker. Aynı şekilde Yüksek Komiserler kendilerine Türkçe ‘Vali’ sözcüğüyle hitap edilmesine ses çıkarmazlardı. Örneğin Lefkoşa Meclis-i İdare başkanı ve üyeleri tarafından ikinci Yüksek Komiser Albay Robert Biddulph’a sunulan bir dilekçe ‘Ekselân Kıbrıs Valisine’ hitabıyla başlamaktadır. (Bak: P Zannetos, Cild 2. Sayfa 275)
İngiliz dönemi boyunca hükümetin resmi gazetesi olan ‘Cyprus Gazette’in 5 Kasım, 1878 tarihinde çıkan ilk sayısında adada muhtelif görevlere atanan İngiliz memur ve subaylarının adları ve görevleri duyurulurdu.
Resmi gazetenin aynı sayısında yer alan başka bir bildiride de Yüksek Komiser Wolseley’nin, yeni kurulan “Legislati ve Council” (yasama meclisi veya o zamanki deyimiyle Kavanın Meclisi)ne atadığı üyelerin adları yer alıyordu. Bunlar, Hükümet görevlileri olan 1- Charles Alfred Coockson (Hukuk Danışmanı), George Richard Greaves (Müsteşar), 3- Gorge Walls Kelner (Ekonomi Danışmanı) ile Kıbrıslılardan 4 – Mustafa Fuat (Lefkoşa), 5- Richart (Rikardo) Mattel (Larnaka) ve 6- Georgios Glykis (Lefkoşa) idiler.
İngilizlerin Kıbrıs’ta buldukları Osmanlı idare düzeniyle kanunlar ve siyasal yaşam hakkında görüşleri genellikle olumlu olmuştu. Bunu ilk Yüksek Komiser Wolseley’in, yazar W. Hepworth Dixon’a söylediği şu sözlerinden de anlamak mümkündür: “Kıbrıs’a öyle bir izlenimle geldim ki bütün idari düzeni değiştirmem söz konusu olabilirdi. Ayrıca yalnızca para sistemini değil, Mahkemeleri ve yürütme organlarını da bir kenara itebilirdim (…) Kıbrıs’ta iyi hiçbir şey bulmayacağımızı bekliyorduk.” Yazarın “Her şeyi bir kenara itmek zorunda kalmadınız değil mi?” sorusuna da şöyle cevap veriyordu Sir Garnet Wolseley: “Bereket ki, hayır. Halkın alıştığı kanunları uygulamak yabancı kanunlardan daha kolaydır. Şansımızdan bu kanunları çok iyi bulduk. Bütün gerekli olan şey onları yürürlüğe koymaktır. Eğer onları yerinde uygularsanız size gayet iyi hizmet ettiğini görürsünüz. Benim kadar olmasın, hepimiz de ilk görüşlerimizi değiştirdik. Gerçekte bu Türk kanunlarının tümüne vakıf oldukça onların insancıllığı ve adaleti karşısında hayretim de giderek artıyor. Bu Türk kanunlarının Fransız kanunlarından adapte edildiklerini çok açık ve kapsamlı olduklarını vurgulayan Yüksek Komiser, “Yerel kanunlar adaletlidir, hatta idari kurallar iyidir. Teoride bu kanun ve kuralları mükemmel (perfect) sayarım” diye sürdürür görüşlerini. Dixon İngiliz yönetiminin bu kanunları aksamadan kitabına uygun bir şekilde yaşama geçirdiğini yazıp “kitapta ne yazılıysa onun ölü bir metin olmadığını aksine yaşayan ve koruyan bir ruh olduğunu halka gösterdik der.
Aslında İngilizler Kıbrıs’ta buldukları düzenin ancak işlerine gelen bölümlerini korumuşlar, öte yandan Kıbrıs’ın siyasal ve sosyal yaşamında tarihi süreç içerisinde olumlu bir gelişime yol açacak olan yerel idare ve demokratik kuruluşları kökten değiştirmişler veya lav etmişlerdir. Böylece Tanzimat hareketi ile birlikte diğer Osmanlı ülkelerinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da çekirdeği kurulan demokratik bir yerel idare daha doğrusu otonom bir yerel yönetim korunmayarak kaldırılmıştır. Bu tutumu kendisi de bir İngiliz olan W.H.Dixon kitabında acı acı eleştirmekten geri kalmaz. Mahkemelerin meclis-i idarelerin Müslüman ve Hristiyan halkın bu kuruluşlarda etkin bir şekilde temsil olunacak tarzda oluşturulduğunu anlattıktan sonra şunları ekler Dixon sözlerine; “Böylece kazalarda olsun başkentte olsun Kıbrıs’ın her yanında adalet veya Yürütme Kurumları temelde halk oyuyla oluşur. Lefkoşa’daki Meclis-i idare de halkın seçtiği 5 üye devletin tayin ettiği 4 üye ile çalışır. Bu seçilmiş 5 üyeden üçü Hıristiyan, 2’si de Müslümandır. Mağusa, Limasol, Baf, Girne ve Larnaka meclis-i idarelerinde halkın seçtiği 6 üye devletin tayin ettiği 2 üye ile birlikte çalışır. Halkın seçtiği bu 6 üyenin 3 tanesi Hristiyan olmalıdır. İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri dışında nerede yönetim kurulları Osmanlı İdaresi altındaki Kıbrıs’ta olduğu kadar böylesine Cumhuriyetçi (repuplican) kökenlidir.
İlginçtir Osmanlılara idareleri altındaki halkların temel hak ve özgürlüklerini tanımaları özellikle Hristiyan Tebaaya ayrıcalıklar bahşetmeleri için daima baskı yapan İngilizler bir Osmanlı ülkesi olan Kıbrıs’ın idaresini ele geçirince Osmanlıların Kıbrıs’a tanıdıkları kimi özgürlüklere ve demokratik haklarla Rum kilisesine tanıdıkları ayrıcalıklara tahammül gösterememişler ve düzeni kaldırmakta bir sakınca görmemişlerdi. İngilizler aynı şekilde Kıbrıs’ta yabancı konsoloslarla yabancı uyruklulara Türklerin tanıdığı kimi kolaylık ve ayrıcalıkları da kısıtlayacaklardı. Kaldırılmayan tek ayrıcalık askere alınmama karşılığı olarak ödenen bedel-i askeriye adlı vergiydi. Eskiden askere gittikleri için Türkler bu vergiyi ödemezlerdi. Şimdi askerlik kalktığı için onlar da bu vergiyi ödeyeceklerdi.