İngiliz işgali ve Kıbrıslılar
Araştırmacı-Yazar Haşmet Gürkan’ın yazılarının bazılarını yeniden bu sayfalarda yayınlamaya başlıyoruz.
Haşmet Gürkan
Araştırmacı-Yazar Haşmet Gürkan’ın yazılarının bazılarını yeniden bu sayfalarda yayınlamaya başlıyoruz. 1980’li yıllarda Yenidüzen’de yayınlanan bu yazılar bugün yeniden okunurken tarihimize, Kıbrısımız’a yeniden bir göz atmış ve bilgilerimizi tazelemiş olmayı amaçlıyoruz.(adres kıbrıs)
İngiliz işgali ciddi bir olay ya da karşı koyma hareketi olmaksızın kolayca gerçekleşmişti. Kıbrıslı Türkler, adanın Türk egemenliğinden çıkmasını büyük bir üzüntüyle karşıladıkları halde sonucu sessizce ve tevekkülle kabullenmişlerdi. Bunda kuşkusuz, adanın geçici olarak İngiltere’ye verildiği şeklindeki antlaşma hükmünün neden olduğu bir teselli de söz konusuydu.
Türk idaresini hiçbir zaman benimsememiş olan Rumlar ise İngilizlerin gelişini memnuniyetle karşılamışlar ve bunu devri teslim törenlerinde ya da İngiliz görevlilerin köy ve kasabalara yaptıkları ziyaretlerde coşkun gösterilerde bulunmak suretiyle açığa vurmuşlardı. Ne var ki Rumların sevinci Türklerin gidip İngilizlerin Ionia Adaları örneğinde olduğu gibi Kıbrıs’ı da bir süre sonra Yunanistan’a vereceği ümidinden kaynaklanıyordu.
İŞGAL NASIL KARŞILANDI!
Kıbrıs tarihi üzerine yazılmış kimi kitaplarda Kıbrıslı Türklerin İngiliz işgalini nasıl karşıladıklarını yansıtan pasajlar da yer almaktadır. Örneğin Rum tarihçi Georgios İ. Gergiou’nun 1972’de yayımlanan “İ Kerinia Ebi Turkokratias ke kata da Brota Eti dis Anglikis Katohis” (Türk idaresinden İngiliz İşgalinin ilk yıllarına dek Girne) adlı yapıtında Girne Kalesinin ve kent idaresinin İngilizlere devri de anlatılır. 1978 Temmuzunda bir sabah Girne açıklarında yabancı savaş gemileri görününce Kaledeki Türk topçusunun savaş nizamına girdiğini gemilerden sandallar dolusu asker karaya çıkmaya başlayınca topçuların ateş açmalarına ramak kaldığını ve Lefkoşa’dan adanın İngiltere’ye devredildiğini ve bu nedenle İngiliz çıkartmasına karşı gelinmemesini bildiren emrin son dakikalarda gelmesiyle bir çatışmanın önlendiğini yazdıktan sonra Georgio şöyle devam eder: Topçular ateşten vazgeçerler ve çıkarma yapan bölük yürüyerek kaleye gelir ve orasını işgal eder. Gamlı ve inik yüzleriyle Türk askerlerini ve görevlileri ülkelerinin ada üzerindeki uzun egemenliğinin bitişini seyrederlerken, yüzyıllardan beri burçlarda dalgalanmış bulunan Türk bayrağı, usulüne uygun top atışları ile selamlanarak indiriliyordu.
İNGİLİZLERE DEVİR, PADİŞAH FERMANINDA
Savaş gemilerinden ve Kale mazgallarından sürekli atılan topların uğultusu arasında Türk bayrağının yerine İngiliz bayrağı çekilmişti. Kalenin önündeki alanda toplanan yüzlerce kişi bir taraftan olup bitenleri hayretle izliyor, öte yandan da üniformaları altın işlemeli, kılıçları ışıltılı şık İngiliz subaylarını alkışlıyorlardı. Zevkli gülümsemeler içinde olan İngiliz subayları, Temmuz güneşinin altında ayna gibi parlayan gümüş paralar savuruyor ve çoluk çocuk onları gülerek oynayarak karşılıyordu.
Bu esnada Türk halkı Mahkeme Meydanında toplanmış ve büyük bir sessizlik içinde Kaymakam Hacı Hafız Efendi’nin titrek bir sesle okuduğu adanın İngilizlere devrini duyuran Padişah Fermanını dinliyordu. O emreden ve gururlu Türk halkı ulusal duygularının incinmesinin neden olduğu buruklukla dolu olduğu halde, bu anı değişikliği tevekkülle kabul etti ve göz açıp kapanıncaya kadar sessiz ve düzene ayak uyduran bir unsur haline geldi. Tabiatıyla Rumlar bu siyasi değişikliği sevinçle karşılayıp kutlamışlardı.
Genç veya yaşlı, üzgün Türkler o gece yatıp uyudular. Ama ağlayarak, eski günleri anarak. “Allah! Ey Allah!” diye acıyla haykırarak uyandılar. Kalplerinin hızlı hızlı attığı açıkça görünüyordu. Türkler genç ve yaşlı kalabalık arasında dolaşıp durdular. Olayları gazap ve hiddetle göğüsleyerek…
İngilizlerin Girne’yi teslim alırken ortaya çıkan bu sahnenin diğer kentlerde de benzer şekilde kendini gösterdiği kuşkusuzdu.
İLK İNGİLİZ-RUM SÜRTÜŞMESİ
İngilizler böylece Rumların derinden sevinmeleri, Türklerinse yerinmeleri arasında tüm adada yönetimi devralmışlardı. Aradan bir süre geçip de İngilizlerin adayı Yunanistan’a vermeye hiç de niyetli olmadıkları anlaşılınca Rum ileri gelenleri ve Kilise İngilizlere sırt çevirmekte gecikmez. İngiliz Yönetiminin Türklerin Kiliseye tanıdığı kimi ayrıcalıkları “lâik yönetim mentalitesine aykırı” bularak kısıtlaması Rum kilisesinin İngilizlerin aleyhine dönmesine bir vesile olur. Nitekim ilk Yüksek Komiser Sir Garnert Wolseley’nin Başpiskobos Sofronios’un kilise vergilerini Türk zamanında olduğu gibi hükümetin toplamaya yardım etmesi önerisini geri çevirmesi İngiliz Yönetimi ile Kıbrıs Kilisesi arasındaki ilk sürtüşmeyi oluşturacaktı. Bu olayı başkaları izleyecek ve İngilizlerin Kıbrıs’ta Ortodoks Kilisesine adeta devlet içinde devlet statüsü veren Türk imtiyazlarını tanımadıkları belli olacaktı. İngilizlerin Kilise’den devlete emlak vergisi ödemesini istemeleri alelade kimi suçlardan dolayı bazı Rum papazlarını hapse atmaları 1830’lardan beri bir nevi dokunulmazlık içinde bulunan kilise ile papazları olduğu kadar böyle bir şeyi beklemeyen Rum yığınlarını da hayret ve dehşete düşürecekti. Bu gelişmeler İngilizleri Kıbrıslı Türklerle İngiliz dönemi boyunca hemen hemen her zaman ve her konuda Rumlara karşı işbirliğine Türkleri Rumlara karşı tutmaya ve böylece adada politik açıdan bir denge sağlamaya itecekti.
KIBRISLI TÜRKLERİN UYUMU
Uluslarının Kıbrıs’taki egemenliğinin sona ermesi ile kendilerini tam bir güvence içinde hissetmeyen Türkler, İngilizlerin bu tutumuna olumlu reaksiyon gösterecekler ve sadakat ile adanın yeni sahiplerinin yanında yer alacaklardı. Özellikle İngilizlerin halkın dini inanç ve ibadetine, gelenek ve göreneklerine karışmamaları aksine bunlara saygılı davranıp hatta onları korumaya özen gösterir bir tutum içine girmeleri Türkleri hoşnut etmişti. Sonra İngiliz geldi diye değişen pek bir şey olmamış; Babiali’nin atadığı üst düzey yöneticilerinin yerini Londra’nın gönderdiği görevliler almıştı. Onların altındaki Kıbrıslı Türk memur ve görevliler yerinde kalmıştı. İdari düzen kanun ve nizamlar hemen hemen aynen bırakıldığı gibi Türk memur ve görevliler, İngilizce öğrenmeye bile zorlanmamıştır. İngilizler adada İngilizce dili öğrenilene dek işler aksamasın diye İstanbul’dan mükemmel İngilizce ve Türkçe bilen Ermeni mütercimler getirmişlerdi. Bunlar bir taraftan hükümet bildirilerini, çıkarılan kanun ve nizamları Türkçeye, o bir taraftan da eski Osmanlı kanunlarıyla nizamlarını, daire kayıtlarını İngilizceye çeviriyorlardı.
BAĞLILIK!
Ada idaresinde değişiklik olması sosyal yaşam ve düzeni hiç etkilememişti. Ağaların ağalığı, beylerin beyliği, yoksulların yoksulluğa devam ediyordu. İngiliz vergisini ödeyemeyen köylülerin çizmesini bile sattırıyordu!.. Ulemanın ve genel olarak egemen çevrelerin saygınlık ve etkinlikleri aynen korunmuştu. Osmanlı döneminden kalan Meclis-i İdarelerde olduğu gibi İngilizlerin kurduğu Kavanin Meclislerinden (Legislative Counclis) de halkı hep ağalar, beyler, geniş toprak sahipleri temsil ediyordu. Yüksek dereceli memurlar, Hakimler, Kadılar yine aynı çevrelerden gelen kişilerdi. Halka odacılık ve zaptiyelik kalmıştı.
Değişen koşullara uymak gereğini duyan Türk egemen çevreleri hemen İngilizce öğrenmeye, çocuklarına da İngilizce öğretmeye başlamışlar, İngiliz tacına bağlılığı güncel yaşamlarıyla politikalarında belirgin bir şekilde göstermeye gitmişlerdi.
BİRLİKTE UYUM SAĞLAMAK
Çok geçmeden halka kaşları çatık, İngilizlerin önündeyse el pençe divan duran yeni tip bir egemen çevre oluşacaktı toplum içinde. Bu arkasını bir yandan İngiltere, bir yandan da adanın henüz hukuken egemeni olan Babiali’ye dayanan İngilizlerin verdiği görevleri ve maaşı geri çevirmeyen ama resmi törenlerde, Bayramlarda Padişahın yolladığı maaşları da göğsüne takmaktan geri kalmayan “İdare-i maslahatçı” bir sınıf olacaktı.
Bu çevre ve halk arasından çıkıp memuriyet veya evlilik dolayısıyla bu çevreye girebilenler yaşamlarından memnundular. Onların içlerine sindiremediği anlayamadığı tek şey daha düne kadar önlerinde eğilen, boynu bükük duran zorunlu bazı haller dışında memuriyete alınmayan, hele zaptiye yapılmayan Rum vs gayri Müslümleri de İngilizlerin hükümet hizmetine almasıydı. Ama zamanla buna da alışacak ve İngiliz amirlerin idaresinde Türk ve Rum memurlar, İngiliz komutanların emrinde Türk, Rum, Ermeni, Maronit polisler, kendilerinden beklenmeyen bir uyum içinde çalışmaya başlayacaklardı…