İngiliz İstihbaratı Ya Da ‘Yalan Haber Özgürlüğü’
• “Biz yazalım, doğru çıkarsa prestij kazanırız, yanlış çıkarsa kaynak utansın”
• Bazı gazeteciler, yalan haberin sorumluluğunun en çok sosyal medyadaki kadar olabileceğini mi sanıyor.
Habercilik yapıyorsanız okurlara doğru haber sözünü de vermiş sayılırsınız.
“Ben bir haber kuruluşuyum, size doğruyu, gerçeği aktarıyorum, benim yazdıklarıma inanmalısınız, güvenmelisiniz” diyorsunuz aslında.
O zaman size güvenenleri aldatamazsınız. Ya tutarsa diye kesinleşmemiş bilgileri sunamazsınız. “Güvenilir kaynaklar” deyip de her iddiayı ciddiye alamazsınız.
Yalan haber doğru haberi kovamadı
Haberin, serbest piyasada satılan bir mal olmaktan çoktan çıktığını bilmeliyiz. Liberal basın özgürlüğü felsefesine göre serbest haber pazarına sürülen doğru haber, yalan haberi kovacaktı; aynen kaliteli mal gibi. Olmadı. Yalan haber kışkırtıcıydı, çekiciydi ve doğru haberi piyasadan kovuyordu.
Daha çok kişiler zarar görüyordu yalan haberden ama kitlelerin ruh halini bozduğu, grupları kışkırttığı veya paniğe yolaçtığı ve tabii ki insan hayatına mal olduğu da görülüyordu. Bu nedenle serbest piyasa haberciliğine son verildi ve yalan haber basın özgürlüğü kapsamı dışına alındı.
Kısacası gazetecinin “yalan haber yazma” diye bir hakkı yoktur. Yasal düzenlemelerin bu konuyu ne dereceye kadar açık tanımlayabildiği (veya tanımlayabileceği) önemli olmakla birlikte, meslek ahlakı ve gazeteciliğin toplumsal sorumluluk boyutu, yalan haberi şiddetle reddeder. Kutsallık derecesinde önem verdiğimiz basın özgürlüğü yalan haberi haklı çıkarmaz.
Güvenilir kaynak! 4 bombalı araç
Bazı internet gazetelerinde geçen hafta yayınlanan “İngiliz istihbaratı KKTC’yi uyardı: Güney’den Kuzey’e 4 bombalı araç geçti” başlıklı haber, sorumsuz yayıncılığı uç noktalara taşıyan bir örnek oldu.
Bilişim Yasası uygulamaya geçmemiş olabilir, yani yasal bir denetimin kapsamı dışında olabilirsiniz. Ancak gazetecilik yaptığınız iddiasında iseniz, insan hayatına da mal olabilecek yanlışlıklardan kaçınmalısınız. Meslek etiği ve sorumluluğu bunu gerektirir. “Güvenilir kaynak” ibaresinin gazetecilik dünyasında çok kullanılması sizi aldatmasın.
Deneyimli, saygın gazeteci ve kuruluşların gerçekten çok güvendikleri kaynakları olabiliyor ve onlar gerektiğinde bu kaynaklara atıf yapabiliyor. Ama yine onlar, ismini vermek istemeyen her kaynağa inanmıyorlar, başka kaynaklardan da onaylatmaya çalışıyorlar.
İngiliz istihbaratının KKTC’yi uyardığı iddiası da başka kaynaklardan onaylatma ihtiyacı olan bir bilgiydi. Haberin kurgusundan da anlaşılacağı gibi ortada güvenilir bilgiler yoktu. Muhtemelen, “biz yazalım, doğru çıkarsa prestij kazanırız, yanlış çıkarsa ne yapalım, kaynak utansın” diye düşünülmüştür.
Mesele bu kadar basit değil; bu tür haberlerin paniğe, korkuya, kuşkuya yolaçabileceği ve sağlıksız ruh haline kapılabilecek bireylerin veya grupların insanlara zarar verebileceği, gazetecilerin aklından çıkmamalıdır.
Gazeteciler, haberin istedikleri gibi oynayabilecekleri bir oyuncak olmadığını, kamunun bir hakkı olduğunu tekrar tekrar hatırlamalıdır.
Sosyal medya gazeteciliğinin sakıncaları
İnternet gazeteciliğinde etik ihlaller ve sorumsuz yayıncılık örnekleri neden artıyor? Başka sebepler yanında, sosyal medyanın da etkisi olduğunu düşünüyorum.
Evet, sosyal medya, hem iletişime hem de haber medyasına yeni boyutlar ve yeni olanaklar getirmiştir. Ancak büyük oranda kişilerin kullanım alanı olarak karşımıza çıkıyor. Kişiler, doğru-yanlış bakmadan sayısız bilgiyi dolaşıma sokuyor. Gazeteciler de birer sosyal medya kullanıcısı olarak doğruyla yanlışın birbirine karıştığı bu davranış biçimininin etkisinde kalmış olabilir; yalan-yanlış haberin sorumluluğunun en çok sosyal medyadaki kadar olabileceğini hissedebilir.
Ancak sosyal medyada paylaşılan bir yalan ile gazeteler tarafından yayınlanan bir yalanın, izleyici üzerindeki etkisinin farklı olduğu bilinmelidir. Ayni zamanda sosyal medya kullanıcısı da olan izleyici “Ayşe ya da Hüseyin yanlış yazabilir, ağzına geleni söyleyebilir” diye düşünür ve paylaşılan bilgiye hemen inanmaz. Aynen, mahallede komşusunun, arkadaşının sözlerini değerlendirdiği gibi.
Ancak izleyici gazete haberine inanır. Çünkü gazeteyi, araştırıp doğruyu bulup yayınlamakla görevli olan bir kuruluş diye algılar. Ayşe’nin yazdığı bireyseldir, gazetenin yazdığı ise kamusaldır. Dolayısıyla gazeteci, sosyal medyadaki rahatlığa sahip olmadığını bilmelidir.
------------------------------------------------------
Tecavüz Mağdurunun Etnik Kimliği
• Etnik kimlik, potansiyel tecavüzcüler tarafından bir “yatkınlık” olarak değerlendirilebilir
• Yenidüzen, ‘Saldırgan yabancı, plakası şu’
Geçen hafta yaşanan bir tecavüz girişimi maalesef etik ihlallerle birlikte medyaya yansıdı. Bazı internet gazeteleri mağdurun etnik kimliğini ve mekanını tanımlayarak yanlışlık yaparken, Yenidüzen de saldırganın toplumsal kimliğinin ipuçlarını vererek hataya düştü.
Önce bazı internet gazetelerinde haberin nasıl yayınlandığına bakalım:
“Girne’de otostop çeken kadına ŞOK!(15 Mart 2016 Salı)
Girne’de dün akşam saatlerinde yaşanan olay ……... uyruklu üniversite öğrencisi kadının …………………… Üniversitesi’ne gitmek için otostop çekmesi ile meydana geldi. M.A …………… …. Pazarı civarına gelince aniden aracını boş araziye çevirdi. İddialara göre genç kadına cinsel ilişki teklif eden M.A hayır cevabı aldı…”
Haberde tuhaf olan hemen dikkatimizi çekiyor; saldırganın kimliği isminin baş harfleri yazılmak suretiyle gizlenirken(ki doğru yapılıyor), mağdur kadının adı hariç neredeyse bütün kimlik bilgileri veriliyor. Ancak daha önemli olan mağdur kadının etnik kimliğinin açığa çıkarılıyor olması.
Medya Etik Kurulu Gazetecilik Meslek İlkeleri 8. Maddesine bakalım:
“Yayımlanan haber, görüş ve yorumlarda, bir insanın davranışının veya işlediği suçun, haber konusu olayla doğrudan ilgili olmadıkça, onun ırkından, milliyetinden, dinî veya mezhepsel inancından, cinsiyetinden, cinsel kimliğinden, cinsel yöneliminden, yaşından, engelinden veya başka bir özelliğinden kaynaklandığını ima eden vurgular yapılmamalıdır.”
Neden? Çünkü, etnik kimliğin bahsedilen suç türü ile özdeşleştirilmesi olasılığı vardır. Ele aldığımız haber üzerinden konuyu açıklamaya çalışırsak; tecavüzün bütün kadınlar için bir tehlike olduğunu biliyoruz.
Potansiyel bir tecavüzcü ordusunun ülkemizde de var olduğunu inkar edemeyiz. Haberimizde, tecavüz girişimine maruz kalan kadının etnik kimliğinin, potansiyel tecavüzcüler tarafından bir “yatkınlık” olarak değerlendirilebileceği varsayımını küçümseyemeyiz. Hele etnik kimliklerin veya azınlık kimliklerinin, fazlasıyla bir takım özelliklerle özdeşleştirilme geleneği güçlü bir coğrafyada yaşıyorsak.
Yenidüzen’de saldırganın toplumsal profili
“…Saçlarını söktü”
Zanlının 14 Mart tarihinde …………….’nda …………. Restoran önünde otostop çeken Lapta’da sakin C.F.O. isimli kadını kullanımında bulunduğu …….. plakalı araca alarak, …………… isimli iş yerinin karşısındaki toprak yol içerisine götürdüğünü söyleyen Güneş, konu araç içerisinde söz konusu kadına cinsel saldırıda bulunarak, saçlarını çekerek koparttığını ifade etti….
Soruşturma kapsamında yapılan araştırmada zanlının 2006 yılından beridir Kuzey Kıbrıs’ta çalışma izinli olarak bulunduğunu söyleyen Güneş, bir otelde şoförlük yapan zanlının evli ve 1 çocuk babası olduğunu da aktardı…”(16 Mart 2016 Çarşamba)
Haberde mağdurun etnik kimliği ve mekanı doğru bir yaklaşımla açıklanmıyor. Ancak saldırgan hakkında, açık ismi dışında o kadar çok bilgi veriliyor ki, bir anlamda “yargı kararı kesinleşene kadar hiç kimse suçlu olarak lanse edilemez” ilkesi çiğnenmiş oluyor.
Bunun yanında “zanlının 2006 yılından beridir Kuzey Kıbrıs’ta çalışma izinli olarak bulunduğunu..” ifadesiyle saldırganın toplumsal konumu tarif ediliyor. Yani ima yoluyla yabancı olduğu anlatılıyor. Gazetecilik meslek ilkeleri 8. Maddesi, sakıncalı kimlik tanımlarının, sadece açık değil ima yoluyla da yapılmasını etik ihlal olarak sayar. Amaç açık; yabancıların potansiyel suçlu olarak algılanmasının önüne geçmek.
Plaka kimlik demek
Yenidüzen, saldırganın araç plakasını aynen yayınlayarak, bir başka hataya imza attı. Trafik kazalarında araç plakaları özel bir durum olmadıkça yayınlanır. Ancak, tecavüz girişimi haberinde plaka, haberin vazgeçilmez bir unsuru değildi. Yani eksikliği haberi etkilemez.
Dolayısıyla trafik kazası haberi verir gibi araç plakasının yazılması gereksiz olduğu gibi yargı kararı gerçekleşmeden zanlının kimliği de deşifre edilmiş olunuyor. Boyutları küçük ülkemizde yüzlerce binlerce kişinin plaka sayesinde aracı kimin kullandığını öğrenebileceği kesindir.