1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “İngiliz Okulu sıralarından Goççina’daki çatışmalara... Erol Yücesoy’un öyküsü...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“İngiliz Okulu sıralarından Goççina’daki çatışmalara... Erol Yücesoy’un öyküsü...”

A+A-

Andonis Andoniu

(İngiliz Okulu eski öğretmenlerinden)

(Çok değerli arkadaşımız, İngiliz Okulu eski öğretmenlerinden Andonis Andoniu, İngiliz Okulu eski öğrencilerinden Erol Yücesoy’la ilgili kaleme almış olduğu ve Kıbrıs’ın güneyinde POLİTİS gazetesinde 5 Şubat 2023’te yayımlanan Rumca yazının İngilizce çevirisini bize gönderdi. Biz de bu yazıyı Türkçeleştirdik okurlarımız için. Andonis Andoniu, Sayın Erol Yücesoy’un bu yazının Türkçe olarak YENİDÜZEN’de yayımlanması için izni olduğunu kendisine bildirdiğini de belirtti – S.U.)

***  Erol Yücesoy, 1941 yılında Nissu’da (Dizdarköy) dünyaya gelmişti... O günlerde babası bu köyde bir veteriner/cerrah olarak görev yapmaktaydı... 1953 yılında bir yıl boyunca bir Türk okuluna gittikten sonra kardeşi adadaki en iyi okulun İngiliz Okulu olduğunu ve ona devam etmesi gerektiğini Erol Bey’e söylemiş ve onu bu okula gitmek üzere ikna etmişti. İngiliz Okulu ayrıca dadaki en ucuz orta dereceli okuldu, yıllığı yalnızca 9 lira idi. Gerçekten de Erol Bey, İngiliz Okulu’nda iyi bir ortam bulmuştu... Okuldaki öğretmenler şahaneydi, öğrencilerle çok yakın ilişkileri vardı ve çok iyi akademik standartlara sahiptiler.

***  Ancak Erol Bey’in merağı okuldaki müfredat dışı aktivitelerdi ki kendisi bu konuda çok aktifti: Basketbol ve futbol oynuyor, atletizmde sporcu olarak yer alıyor ve herşeyden önce de futbol takımının kaptanlığını yapıyordu... Öğretmenlerinin teşvikiyle okul dergisine de hem İngilizce, hem de Türkçe olarak katkıda bulunuyordu.

***  Erol Bey, İngiliz Okulu’nda birbirine çok bağlı bir topluluk bulmuştu ve 1954-60 yıllarında öğrenciliği boyunca çok zor bir dönem olmasına karşın, güvenli bir ortam vardı. Kıbrıslırum öğrencilerin ezici çoğunluğu dostça davranıyordu: “Kıbrıslırum öğrencilerin yalnızca yüzde 10’u o kadar da dostça davranmıyor ve bizlerden kaçınıyordu” diyor. O günlerde İngiliz Okulu Müdür Griffin’in idaresindeydi... “Otoriter ve acımasız birisiydi bu müdür. Bence zor askeri hayatı, onu sertleştirmişti... Okula geldiği zaman EOKA zaten aktivitelerine başlamıştı... O günlerde bir de Karaoli meselesi vardı... Griffin’in görüşleri, Vali Harding’le tıpatıp benzerdi...”

***  Ancak Ancak Erol Bey gibi öğrenciler, okulda güven ortamı olduğunu hissediyordu. Dolayısıyla 5 Mart 1956 Pazartesi günü, sınıf odasına Cuma günü bir bomba yerleştirilmiş olduğunu öğrendiklerinde, Erol Bey ne öfke, ne nefret duydu ancak çok derin bir hayal kırıklığı hissetti: “Ancak seneler sonra bunun ne kadar acımasız bir eylem olduğunu anlayacaktım...” diyor. O günlerde hayal kırıklığına uğramıştı çünkü yılın geriye kalanında, soğuk okul holünde ders yapmak zorunda kalacaklardı... EOKA okul holünü yakmaya çalıştığında, broşürler dağıtıp sınıflardaki karatahtalara sloganlar yazdığında da aynı hayal kırıklığını hissedecekti...

erol-yucesoy.jpg

***  Bir Kıbrıslıtürk olarak Türklüğü’nün bilincinde olduğunu anlatıyor... Ancak okuldaki koşullar, milliyetçiliğin gelişmesini teşvik etmiyordu... Böylece Türklük, Erol’un gelişiminde esas belirleyici öğe değildi, İngiliz Okulu öğrencisi olarak statüsüydü egemen öğe: “Milliyetçi duygular geliştirmemiştik... Hiçbir zaman karşılık verme gibi bir şey geçmediydi aklımızdan. İngiliz Okulu’ndaki sınıf arkadaşlarımızı takdir ediyorduk. Dostluğumuz çok güçlüydü ve o dönem tehlikede olduğumuzu hissetmiyorduk...”

*** Kaptanı olduğu futbol takımlarındaki takım arkadaşlarıyla fotoğraflarını göstermekten mutlu oluyor... Özellikle de Lefkoşa’dan Girne’ye bisikletleriyle gittikleri bir geziden söz ediyor, Maronit ve Kıbrıslırum arkadaşları Pepi, Panikos ve Andreas’la birlikte...

***  1960 yılında İngiliz Okulu’ndan mezun olduktan sonra Erol Bey, Türk Bankası’nda rahatlıkla iş bulmuş fakat 1962 yılında Kıbrıs’tan ayrılarak Ankara’ya, üniversiteye gitmiş... 1963-64 olayları patlak verdiğinde, üniversite ikinci sınıftaymış... O dönem yaşanan cinayetler, ölümler ve şiddet, onu etkilemiş...

***  “Eğer azınlıktaysanız, çoğunluğun silahlı olduğunu görürsünüz ve sizden daha güçlü olduklarından korkarsınız, tehdit altında hissedersiniz... Emin olamazsınız ve bir çıkmazda hissedersiniz... Bu koşullar bende milliyetçi duyguları canlandırmıştı ve o nedenle tepki gösterme ihtiyacı hissetmiştim...” Bu dönem milliyetçi duyguları gelişmeye başlamış... Öte yandan Erenköy deneyiminin pek çok Kıbrıslıtürk gönüllüyü sola doğru yönlendirdiği görüşünü aktaran Kıbrıslıtürkler de var çünkü 1964 olaylarının emperyalizm tarafından kışkırtıldığını ve her iki toplumdaki egemen gruplarca etkilendiğini belrtmekteymişler... Bu bağlamda Hüseyin Angolemli, Özker Özgür, Naci Talat ve Alpay Durduran gibi insanların görüşlerine bakmak da ilginçtir...

***  1964’ün ilkbahar aylarında Erol Bey, 500 diğer öğrenciyle birlikte gönüllü olarak Goççina’ya (Erenköy) gidecekti... Herkesin bir buçuk ay süreli yoğun bir eğitimden geçmesi gerekmişti, Ankara’nın 50 kilometre dışındaki bir köyde: “Hepimiz de gönüllüydük... Bazı Kıbrıslıtürk öğrenciler gönüllü yazılmamıştı. Herhalde korkuyorlardı... Mersin’den ayrıldık ve Türk subaylar bize eşlik etmedi. Hepimiz de silah taşıyorduk... Farklı sandallar kullanıyorduk. Bazıları eskiydi ve su alıyordu. 20 kişiyle birlikte bir savaş gemisindeydim ben. Beş gruba ayrılmıştık, her grubun kendi lideri vardı. Tüm mücahitler cepheleşme hattına dağılmış vaziyetteydi... Ben kendimi Başiyammo’nun batı tarafına yerleştirdim...”

***  Goççina’ya vardıklarında, buradaki sakinlerin çoğunluğu Türkçe konuşmuyordu ve orada kaldıkları süre içerisinde, onlara Türkçe öğretmeye başlamışlardı... Goççina’da neredeyse iki yıl kaldı Erol Bey... Buradaki deneyiminde en önemli nokta, yiyecekten yoksun olmalarıydı. Fasulya yiyorlardı, böğrülce yiyorlardı, patates ve biraz ekmek yiyorlardı ve çoğu zaman komutana şikayette bulunuyorlardı...

***  “Öbür tarafta Kıbrıslırumlar yemek pişirirken ve kokusu bize kadar vardığında, bu tam bir işkence oluyordu... Aramızdaki mesafe kısaydı, 150 metre kadar... Kıbrıslırumlar, yiyecek sıkıntısının bilincindeydi... Bir keresinde bir Kıbrıslırum asker, hattın öte tarafında durup bütün bir tavuğu kaldırmış ve bize doğru bağırmıştı: “Hey! Tavuk yemek ister misiniz?” Su vardı ancak yıkanmak için sıcak su yoktu... Yalnızca yazın denizde yıkanıyorduk...”

***  Goççina’da Erol Bey, komutanın çevirmeni ve Birleşmiş Milletler askerleri arasında irtibat görevlisi gibi hareket edecekti... Aradan 15 ay geçtikten sonra komutanı bir gün onu çağırarak Batı tarafını bırakıp Doğu tarafına gitmesini söyleyecekti, çünkü Finlandiyalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri beş kamyon dolusu gıdayla geliyordu, Makarios göndermişti bu yiyecekleri... Erol Bey’in görevi, Birleşmiş Milletler askerlerine bu gıdayı cepheleşme hattı yakınlarına bırakmalarını söylemekti...

***  Ancak grup liderleri buna katılmıyorlardı ve Makarios’un tekifini reddetmek istiyorlardı... Birleşmiş Milletler askeri ise hiç tereddütsüz onlara grup liderlerinin ne söylediği ya da ne düşündüğüne ilgi duymadığını söyledi. Bir BM askeri olarak Birleşmiş Milletler’den aldığı talimatlar uyarınca yiyeceği götürüp orada bırakmaktı görevi. Böylece Birleşmiş Milletler büyük bir yığın halinde çeşitli yiyecekler bırakmıştı... “Biz de orada yiyeceklere bakmak üzere bırakılmıştık. Açtık... Gece olunca yiyeceklere yaklaştık ve sabaha kadar hiçbir şey kalmamıştı...”

***  Erol Bey “tüm bu zorluklar bizleri olgunlaştırdı ve bizi daha güçlü kıldı” diye anlatıyor. “Öğrenciler olarak tek bir kuş bile avlamamışken, şimdi savaşmak zorundaydık... Kıbrıslırumlar bizi kuşatmışlardı ve teslim olmamız için ultimatom vermişlerdi... Kıbrıslırumlar, Goççina’ya ateş açmış ve 15 kişi öldürülmüştü... Ondan sonra da Türk uçakları geldi ve bombardıman ettiler. Bombardımandan önce cepheleşme hattında önümüze beyaz çarşaflar sermemiz için talimat verildiğini hatırlıyorum... Bunun, bölgemizi göstermek ve üstümüze bomba düşmesini engellemek üzere yapılacağını anlamıştık. Uçakların çok alçaktan uçtuğunu, pilotları görebildiğimizi hatırlıyorum... Benim bulunduğum tarafa bir roket düşmüştü derin bir uçuruma fakat patlamamıştı... Birleşmiş Milletler askerleri gelerek bunu etkisiz hale getirecekti...”

***  Erol Bey bu çatışmalarda bir sınıf arkadaşını vurabileceğini veya öldürebileceğini düşünmüş müydü? Yanıtı şöyle: “Elbette... Bir gün bağırdım: “Be gumbare, adın nedir?” Yanıt, “Andreas” idi... “Hangi okuldan mezunsun?” dedim ona... O da bana İngiliz Okulu’ndan mezun olduğunu söyledi. Andreas’ı çok iyi tanıyordum. Benim sınıfımdandı... Burada ne yaptığını sordum, o da bana “Sen burada ne yapıyorsun?” diye yanıt verdi...”

***  Günümüzde Erol Bey, milliyetçi görüşlerden hoşlanmıyor. Bunları onaylamıyor... Bunları bir hastalık ve insanlık için kötü bir şey olarak görüyor, 20nci yüzyılda Avrupa’da pek çok durumda gözlemlediği gibi... “İnsanlar zamanla büyüyüp olgunlaşırlar... Günümüz Kıbrısı’na baktığınızda, kendi iradeleri dışında bölünmüş bir halk görürsünüz... Zaman geçtikçe İngiliz Okulu’yla ilgili güzel şeyleri gördüm... Örneğin Andreas Mihalidis beni ve diğer Kıbrıslıtürk arkadaşlarını partilere davet ediyordu, eğleniyorduk ve Kıbrıslırum arkadaşlarımla ne kadar iyi zaman geçirmiş olduğumu düşünüyordum... Ben de onları davet etmeye başlamıştım ve kaderin bu adada neden böyle bir oyun oynayıp bizi ayırmış olduğunu merak ediyordum... Çok hayal kırıcı birşeydi 1964’te olanlar... Ben kişi olarak Kıbrıslırumlar’a karşı nefret duymuyordum... Gerginlik duyuyordum, geçmişte olduğumuz gibi yaşamamızı istediğimi söylüyordum... O zamanlar Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk tarafı yoktu... İngiliz Okulu’ndaki gibi dostluklarımızın olduğu dönemden söz ediyorum yani...”

(Andonis Andoniu’nun yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Bu yazı toplam 729 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar