1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “İngiliz üslerinde polis olarak çalışan Kıbrıslıtürk bir genç, Polemidya’da bazı Kıbrıslırumlar tarafından öldürülmüştü...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“İngiliz üslerinde polis olarak çalışan Kıbrıslıtürk bir genç, Polemidya’da bazı Kıbrıslırumlar tarafından öldürülmüştü...”

A+A-

Bir Kıbrıslırum okurumuz, bizimle aşağıdaki bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Selam Sevgül! Nasılsın? Geçtiğimiz günlerde babam bana genç bir Kıbrıslıtürk’le ilgili bir hikaye anlattı – bu Kıbrıslıtürk, 1974’te Polemidyalı bazı Kıbrıslırumlar tarafından tutuklanmıştı. Henüz 30’lu yaşlarında bir Kıbrıslıtürk gençmiş bu ve İngiliz üslerinde polis olarak çalışmaktaymış. Babam o yıllarda henüz genç bir çocuktu...

Polemidya’dan bazı Kıbrıslırumlar, Polemidyalı bazı Kıbrıslıtürkler’i tutuklayarak okula koymuşlar...  Onu alıkoyan Kıbrıslırumlar bu genci sorgulayarak silahların nerede saklandığını ondan öğrenmeye çalışıyormuşlar, sonra da sözkonusu grubun lideri olan Kıbrıslırum, yeniyetme bir gence bu Kıbrıslıtürk genci av tüfeği ile vurarak öldürmesini emretmiş. Bu olay köy okulunda meydana gelmiş...

Babam öldürülen bu genci tanıdığını, köyün en iyi insanlarından olduğunu, onun da Polemidyalı olduğunu anlattı bana...

Fakat babam, bu gencin naaşını ne yaptıkları hakkında bilgi sahibi olmadığını söyledi.

Babamın ailesi seneler önce Polemidya’nın Kıbrıslıtürk kesiminde yaşamaktaydı... Babamın anlattığına göre gayet mutlu biçimde birlikte yaşıyorlardı fakat fasariyalar başlayınca, evlerinden çıkarak kente, bir akrabalarının yanına taşınmak zorunda kalmışlar. Fakat her gün köyün dışında Kıbrıslıtürk komşularıyla buluşmaktaymışlar ve babamlara ait tavukların yumurtladığı yumurtaları toplayıp veriyormuş Kıbrıslıtürk komuşları kendilerine... Bunlar ne kadar güzel hikayelerdi, bu güzel birliktelik – ne yazık ki savaş yurdumuzu darmaduman etti...

Bu gençle ilgili belki daha ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz diye size yazdım...”

Biz de bu Kıbrıslırum okurumuza paylaştığı bu bilgiler için çok teşekkür ediyoruz.

Konuyla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımı beni aramaya davet ediyorum.  Bu konuda bizi aydınlatabilirseniz müteşekkür olacağız...

Cep telefonum 0542 853 8436’dır. Şimdiden teşekkürler...


“Çalınmış Çocukluk başlıklı kitap, Kosova’da savaşın yaraladığı çocukları anlatıyor...”

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BIRN’den Serbeze Hakhiyaj’ın bildirdiğine göre, “Çalınmış Çocukluk” başlıklı kitap, Kosova’da savaşın yaraladığı, etkilediği, travmatize ettiği çocuklar anlatılıyor.

1998-99 Kosova savaşı esnasında öldürülen ve “kayıp” edilen çocukların öykülerini içeren “Çalınmış Çocukluk” (“Hijacked Childhood”) başlıklı kitap, savaş travmalarını ele alarak barışı ileri götürmeyi hedefliyor.

Geçtiğimiz Salı günü yayımlanan kitapta 1998-99 Kosova savaşı esnasında çocuklarını kaybetmiş olan 12 ana-babayla röportajlar bulunuyor – kitap bu ailelerin yaşadığı travmalara ilişkin güçlü bir tanıklık ortaya koyuyor.

Kitap, Kosova’dan bir sivil toplum örgütü olan  “Forum ZFD” tarafından yayımlandı – bu sivil toplum örgütü Balkanlar’ın batısında geçmişle yüzleşme üzerinde durarak, sözlü tarih formatında çalışmalar yapıyor... “Çalınan Çocukluk” başlıklı kitapta da sözlü tarih çalışmaları, çocukların ve çocuklara ait okul çantaları, giysiler, defterler, kalemler, cetvellerin fotoğrafları bulunuyor...

“Forum ZFD”den Korab Krasniki “Çalınmış Çocukluk” başlıklı bu projeyi yönetmiş, kitabın savaşta evlatlarını yitiren ana-babaların yaşadıkları deneyimleri daha iyi anlamaya yarayacağını, böylece savaş döneminde yaşanan şiddet ve travmayla yüzleşerek barışa doğru bir adım atılabileceğini kaydediyor.

“Bu ana-babalar mutsuzluklarını ifade ediyorlar çünkü öldürülen ya da dailelerinden kayıp edilenleri kurtarmak için ellerinden bir şey gelmiyordu ancak tek istedikleri şey adalettir, rehabilitasyondur ve artık bizimle birlikte olmayanların anılmasıdır” diye konuşuyor Krasniki.

Kitapta Ajete Ahmedi, Sırp güçler tarafından köyleri Kutloviç’e Mayıs 1999’da yapılan saldırıda 10 yaşındaki oğlu Jeton’un nasıl vurulup öldürüldüğünü hatırlıyor.

Akrabaları ve komşuları daha güvenli olduğu gerekçesiyle yakınlardaki Raşan köyüne gitmek üzere ormana doğru kaçtıklarını ancak oğlu öldürüldüğü için kendisinin oğlunun ölü bedenini bırakmamak için kaçmadığını anlatıyor Ajete Hanım...

“Kaynım, ‘Ajete, Jeton’u bırak! Öldü o! Korkarım bizi canlı yakalayacaklar!’ diyordu... Ama ben oğlumu bırakamıyordum, ona “Hayır, o hala hayattadır” diyordum çünkü oğlumun nefes alıp verdiğini sanıyordum...” diyor Ajete Hanım.

Kitapta öyküleri anlatılan çocukların çoğu 1999 yılının ilkbaharından üç ay içerisinde eski Yugoslav ordusu ve Sırp güvenlik güçleri tarafından öldürülmüşler... Bazı çocuklar da Haziran 1999’da savaş resmen sona erdikten sonra “kayıp” edilmiş ya da öldürülmüş...

Kitapta ana-babalar, çocuklarına karşı işlenmiş suçlarla ilgili herhangi gerçek bir adalete ulaşılamadığından şikayet ediyorlar ve bunun kendilerine ızdırap çektirdiğini ifade ediyorlar.

Oğlu İvan’ı Ağustos 1999’da kaybeden Dragiça Maystroviç, “Gerçeği bilmek istiyorum ki huzur bulabileyim” diye konuşuyor... O da, diğer Sırplar gibi Kosova’dan kaçmaya çalışıyormuş o günlerde ve oğlunu kaybetmiş...

16 yaşındaki İvan, Sırbistan’ın Leskovaç kasabasına doğru gitmeye çalışırken kaçırılmış – tam da liseye başlayacakmış, kaçırılmış, bilinmeyen bir yere götürülmüş ve bir daha ondan haber alınamamış... Annesi, kitapta oğlunun rüyalarına geldiğinden söz ediyor...

“Bana ‘Anne ben kaçtım ama gidecek yerim yok’ diyor rüyalarımda... Ya da rüyamda bir mezarlıktayım ve oğlumu arıyorum ve geliyor yanıma ve bana diyor ki ‘Ben ölmedim. Daha ne kadar süre beni mezarlıklarda arayacaksın, ilerlememiz lazım... Hadi bunları geride bırakıp ilerleyelim...” diye konuşuyor Maystoroviç...

Kitap için röportaj yapılmış ana-babaların neredeyse tümünün de savaş sonrası doğan çocuklarına veya torunlarına, savaşta kaybettikleri evlatlarının isimlerini vermiş olduklarını anlatıyorlar.

Yılın en zor dönemlerinin ise neşeli tatil günlerinde yaşandığını aktarıyorlar...

Maystoroviç, “Her zaman boş bir sandalye bulunduruyoruz” diye anlatıyor...

sayfa-13-alttaki-haber-icin-resim.jpg


“Kosova savaşında kayıp edilen insanları bulmak için hiçbir zaman geç değildir...”

Craig Lang

Kosova Misyonu eski üyesi, Pennsylvania’da Elizabethtown Koleji’nde konuk Profesör Yardımcısı

Kosova savaşı esnasında “kayıp” edilmiş olan insanların aileleri, sevdiklerinin nereye gömülmüş olduğunu öğrenmek üzere hala bekliyorlar. Siyasi liderler, gizlenmiş mezarların yerlerini ortaya koyacak bir anlaşmayı bloke etmek için herhangi bir gerekçeye sahip değillerdir.

2005’te Kosova’daki ABD Misyonu’ndaki görevim (şimdilerde bu bir elçiliğe dönüştürüldü) unutulmaz bir deneyimdi. 2002’den beridir ABD Dışişleri Bakanlığı’nda bu bölgeden sorumlu olmuş olsam da, Kosova’da yaşayıp orada çalışmak hem mesleki, hem de kişisel olarak çok anlamlı bir deneyimdi.

Yerel kültürden zevk alıyordum, aynı zamanda çok anlamlı dostluklar da kurmuştum. Artık hükümetimiz için çalışmıyor olsam da, Kosova politikalarını takip ediyorum ve zaman zaman Balkanlar’da geçiş dönemi adaleti hakkında yazılar yazıyorum, bu da bir kolej profesörü olarak şimdiki işimin bir parçası oluyor...

Kosova’dan pek çok güzel hatıram olmakla birlikte, bazı deneyimlerim de travmatikti... Misyon’daki görevim icabı, Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu UNMIK ile birlikte çalışıyordum, Özyönetim Geçici Kurumları PISG ve kayıp şahıslarla ilgili sivil toplumla da birlikte çalışmaktaydım. O günlerde ABD, Kosova’daki mezar yerlerinin kazılmasını finanse etmekteydi ve yardımlarımızın nasıl uygulanmakta olduğunu izlemek maksadıyla UNMIK de beni kazmakta oldukları bir mezar yerine davet etmişti...

İşte orada, sığ bir mezarda, elleri ve ayakları iple bağlanmış 13 kayıp şahsın iskeletleri yatıyordu. Açıktı ki kurşuna dizilmişlerdi çünkü kafalarının arkasında birer kurşun deliği vardı. Bu kadar çok huzur kaçırıcı bir şey görmemiştim o zamana kadar ve o imajlar ve o gün hissettiklerim belleğimde hala taptaze duruyor.

Ancak kayıp yakınlarının acısıyla kıyaslandığında, benim huzursuzluğumun fazla bir manası yoktur. Kosova’daki çatışmanın sona ermesinin üstünden 20 seneden fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın, 1,600 insan hala kayıptır. Pek çok ülkede bir çatışma esnasında zorla “kayıp” edilmiş olanların akibetinin belirlenmesi yıllar alsa da, Kosova’da tüm etnik toplumlardan binlerce ailenin babaları, oğluları, kızları gibi yakınları hakkında gerçeği öğrenme şansı elde etmemeleri gerçekten trajiktir.

Cenevre Konvansiyonları’na göre, özellikle de Ek Protokol 1, 33ncü Madde’ye göre (1977), silahlı çatışmaların kurbanları, kayıp akrabalarının akibetini öğrenme hakkına sahiptir ve çatışmanın tarafları da kayıpları arayıp kayıp kalıntılarının ailelerine iadesi hakkında sorumluluk altındadırlar.

Bu konunun önemine binaen, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2019 yılında 2474 numaralı Kararı’nı almış ve bir çatışmanın taraflarına,  uluslararası insancıl hukuk nezdinde sorumluluklarını hatırlatmış ve bu konunun çözümünün barışı kurmakta ne kadar önemli olduğunu da kaydetmiştir. Gerçekten de bu kararda “tarafların kayıplar konusunu nasıl ele aldıkları, çatışmanın tarafları arasındaki ilişkileri ve çatışmaları çözme çabalarını etkilemektedir” denmektedir.

Bu konunun kurbanlarına nasıl bir insani bedel ödetmekte olduğunu asla unutmamalıyız ancak kayıplar konusu aynı zamanda siyasi ve sosyal bir konudur ve bu konu Kosova ve Sırbistan’ın ilerlemesine engel olmaktadır.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki görev sürem boyunca, düzenli olarak savaşın kurbanlarıyla görüştüm... Bu toplantılardan birinde oğlu kayıp edilmiş olan bir anneyle bir araya gelmiştim, ona ABD’nin kayıpların bulunmasına yönelik bağlılığını ve çok toplumlu bir Kosova’yı görme arzumuzu anlatmıştım. Politikamızı gayet güzel anlattığımı düşünerek sözlerime son verirken, bu kadın bana Kosova’ya yönelik ABD desteğini takdir ettiğini söyledi fakat Kosovalı Arnavutlar ile Sırplar arasında uzlaşma olacağına yönelik inancımın naif olduğunu çünkü binlerce insanın kayıp olduğunu ifade etti. İşte o noktada Kosova’nın etnik toplumları arasındaki güvensizliği ve savaşın yol açtığı acıyı içimde hissedecektim...

Şimdilerde Kosovalı Arnavut ve Sırp ailelerin kayıplar için birlikte çalışmalarını gördüğümde cesaretlendiğim halde, 1.600 kişinin hala kayıp olması nedeniyle tam bir uzlaşmanın nasıl olabileceğini düşünüyorum – bu suçları işleyen şahıslar özür dilememiş veya sorumluluklarını da üstlenmemiştir bu arada...

Kayıplar konusunda Belgrad ile Priştine arasında başlatılan diyaloğun ilk oturumlarında gözlemci sıfatıyla hizmet etmiş birisi olarak, Kosova ile Sırbistan’ın bu konuda bir anlaşmaya yakın olmaları beni mutlu ediyor. Ama aynı zamanda böylesi bir anlaşmaya yanaşmanın 18 yıl alması da cesaretimi kırıyor – o günlerde bu diyalog devam ederken yanlarında oturduğumda, uluslararası aktörlerin fasilite ettiği bu kayıp şahıslar diyaloğunun 2022’de hala devam ediyor olacağını ve bunun gerekli olacağını düşlemek mümkün değildi.

Nihai bir anlaşmanın, sırf kullanılan terminoloji konusundaki farklılıklar nedeniyle bloke edilmekte olduğu hakkında raporlar okumak da sinir bozucudur – “henüz bulunmamış insanlar” mı yoksa “zorla kayıp edilmiş insanlar” mı gibi bir terminolojiden söz ediliyor. Müzakerelerin bu aşamasında bu kesinlikle kabul edilmezdir – 2002 ile 2007 yılları arasında beş yıl boyunca Kosova’da çalıştım ve kullanılan terminoloji hiçbir zaman sorun olmamıştı. Bunun da ötesinde bu gereksizdir çünkü uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları yasası, “kayıp şahıslar” ve “zorla kayıp edilenler” gibi her iki kategoriye de rehberlik edebilecek durumdadır.

Burada pek çok eski meslektaşıma çağrıda bulunuyorum, diplomatik çabalarını yeniden canlandırmaları ve uluslararası standartlara uygun biçimde kayıplar konusunda bir anlaşmayı sonuçlandırmaları için çağrıda bulunuyorum. İspanya’daki durumun gösterdeği gibi, kayıplar için kazılar yapıp onları bulmak ve yeniden defnetmek için hiçbir zaman geç değildir fakat hem Kosova, hem de Sırbistan’ın bunu şimdi yapabilecek olanakları vardır. Açık olmayan tek şey, ilerlemek için yeterli siyasi iradenin mevcut olup olmadığıdır.

Ve bir anlaşmayı sonuçlandırıp resmiyete dökmek de yeterli olmayacaktır. Bosna-Hersek’te federal hükümet 2004 yılında kayıp şahıslarla ilgili bir yasa geçirmiş fakat bu yasa tam olarak uygulanamamaktadır çünkü bölgedeki hükümetler her bir tarafın kayıp ailelerine destek için oluşturulacak fona ne kadar katkıda bulunacağı konusunda anlaşamamaktadır.  Ne yazık ki Brezilya, Lübnan, Nepal ve Doğu Timor gibi başka ülkelerde de siyasi irade yoksunluğu, sorunun çözümünde engeldir.

Nihayetinde bir yandan uluslararası topluluğun ve özellikle de Avrupa Birliği’nin herhangi bir anlaşmanın uygulanmasını takip etmekte merkezi bir rol oynaması gerekirken, benim diplomatik deneyimlerim dış baskıların tek başına yeterli olmayacağı şeklindedir. Uluslararası hukuk altında sorumluluk sahibi devletler olarak Sırbistan ve Kosova, bu konuyu bir defada ve tümüyle çözmelidir.

Eğer mezar yerlerine ilişkin bilgiler yeterli değilse ve bilgi verenlerin kovuşturma veya kişisel güvenlik hakkında kaygıları varsa, o zaman iktidardaki yetkililer, başka ülkelerden elde edilmiş deneyimlerden yararlanmalıdır. Örneğin Kıbrıs’ta Kayıp Şahıslar Komitesi, Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar’dan oluşmakta ve bu konuda kayda değer bir ilerleme elde etmiş vaziyettedir – eylemlerini hukuki ve siyasi işlemlerden soyutladıktan sonradır ancak ki bu kayda değer ilerlemeyi gerçekleştirebilmiştir.

Ancak başka örneklerden de biliyoruz ki Kosova’daki şimdiki gerçek, hükümetlerin tek başlarına bırakıldıklarında (ya da en azından üzerlerinde herhangi bir baskı olmadığında) her zaman doğru şeyleri yapmayacaklarıdır. Kosova, Kolombiya ve başka ülkelerden çatışmaların kurbanlarıyla birlikte çalışmış bir şahıs olarak kayıp şahısların yakınlarının oluşturduğu sivil toplum örgütlerinin tutkusu ve kararlılığı da gözlerimi kamaştırıyor. Bu örgütler, genellikle değişimin katalizörleridir ve uluslararası topluluğun desteğinin devamına ihtiyaçları olacaktır.

Yakınları “kayıp” edilmiş olanlar için keşke daha fazla şey yapabilseydim. Ben Kosova’da yaşananları unutmadım, orada geçirdiğim yıllar içerisinde benimle deneyimlerini paylaşmış olan insanların anlattıkları da halen verdiğim eğitimde ve araştırmalarımda önemli yer tutuyor. O nedenle Uluslararası Kayıp Şahıslar Günü’nde tümümüze de bir çağrı yapıyorum, yalnızca kayıpları hatırlamakla kalmayalım ancak onların ailelerini de onore edelim diyorum, onlar kendilerine verilmiş olan haklar için mücadelelerini sürdürmektedir... Bu desteği hak ediyorlar...

https://balkaninsight.com/2022/08/30/its-never-too-late-to-find-the-kosovo-wars-missing-persons/

(BIRN’de 30.8.2022’de yayımlanan yayımlanan Craig Lang’ın yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Bu yazı toplam 1439 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar