İNGİLİZCE'DEKİ GİBİ DÜŞÜNMEK
İngilizce bize neden lazım?
Turizmden siyasete, eğitimden bilgisayar programcılığına, bilimsel çalışmalardan teknoloji kullanımına ve ticaretten sanata kadar hayatın her alanında,
KKTC dışına elini ve aklını uzatmanın en temel şartlarından biri,
İngilizce bilmektir.
Daha neden olsun?
Ülkemizdeki birçok kişiden şu ortak cümleyi duymak çok mümkün:
"Yıllarca okulda gördüğüm İngilizce dersleri, kurslar ve özel derslerden sonra halâ daha İngilizce konuşamıyorum."
Evet, KKTC’deki en büyük emek israflarından birisi de İngilizce öğrenim ve öğretiminde gerçekleşiyor...
Bırakın üniversiteyi, ilk, orta ve lise eğitim sürecinde geçen toplam 12 yılda, ve sadece okullarda, en az 1500 saat İngilizce dersi alınmasına rağmen halâ daha İngilizce konuşmakta zorlanılıyor...!
Aslında, çok yaygın olduğuna inandığım bir nedeni var bunun.
İngilizce öğrenir ve konuşurken,
ana dildeki gibi düşünmek.
Yani Türkçe'deki gibi düşünmek!
Bir yandan İngilizce konuşmaya çalışırken, diğer yandan ne diyeceğini Türkçe'deki gibi düşünmek...!
Yani, söylemek istediğini Türkçe'den İngilizce'ye çevirerek konuşmaya çabalamak...!
Duyduğunu da İngilizce'den Türkçe'ye çeviri yaparak anlamaya çalışmak...!
Oysa İngilizce konuşurken İngilizce'deki gibi düşünmek, Türkçe konuşurken Türkçe düşünmek gerek.
Örneğin,
İngilizler "bir dakika" diyeceklerinde "one minute" demiyorlar.
"Just a minute!" diyorlar...
İşte bu yüzden,
İngilizce'deki gibi düşünmek önemlidir bence.
Dikkat edin!
Bu sözle anlatmak istediğim şey, İngilizce düşünmek değil !!!
"İngilizcedeki gibi düşünmek"tir...
"İyi de, İngilizce'deki gibi düşünmeye yetecek kadar İngilizce biliyor muyum?" diyebilir ve "İngilizce'deki gibi düşünebilmek için ne yapmak gerekir?" sorusunu sorabilirsiniz.
Öyleyse, önce şu soruyu sormak lazım:
"Türkçe düşünmeyi nasıl öğrendiniz?"
Farkında olmadan mı?
Buna literatürde İngilizce olarak "unconscious learning" diyorlar.
Yani, farkında olmadan öğrenme.
Yapılan en son bilimsel araştırma bulgularına göre de,
Öğrenmenin yüzde 20'si bilinçli ve planlı bir şekilde, okulda, kitaplardan okuyarak ve çeşitli öğretmenlerin anlatımları
yoluyla gerçekleşiyormuş...
Yani sadece yüzde 20'si farkında olarak öğreniliyor öğrendiklerimizin!
Yüzde 80'i ise farkında olmadan...
O zaman ne yapacağız?
O dilin konuşulduğu ülkede ve sosyal kültürel hayatın da içinde mi kalacağız?
Evet, bu bir çözüm olabilir...
Ancak herkese gidin İngilizce'yi İngiltere'de öğrenin diyemeyeceğimize göre bunun başka yolları da olmalı.
Örneğin, çocuklar daha İngilizce'yi öğrenmeye başladığı ilk anda, daha doğru bir sistem uygulayacaksın...
Ağır dilbilgisi kuralları öğretimi ile bu iş olmaz!
Özellikle erken yaşlardaki çocuklar ağır dilbilgisinden sıkılır, öğrenmezler.
Onlara farkında olmadan şarkılarla, oyunlarla, etkinliklerle fırsatlar yaratıp, farkında olmadan öğrenmelerine çalışacaksın...
Bir de şu var:
İngilizce'deki veya Türkçe'deki gibi düşünmek,
dil dağarcığına, yani kelime hazinelerine bağlı bir sonuçtur.
Kelime hazinesi eksik olan bir kişi konuşamaz...
Çünkü ihtiyaç, duygu, düşünce, görüş, bildirir ya da soru sorarken kullanılan dil; kesinlikle ve öncelikle kelime hazinesine bağlıdır.
Tabi ki, dil hazinelerini zenginleştirirken, ezber yerine kullanıma odaklanmak da gerekir.
Neticede,
Genelinde yabancı dil, özelinde de İngilizce dil sorunu,
KKTC'de çok fazla emek ve maddi kayba yol açan ciddi bir sorundur.
Bu sorunu, ancsk bakış açılarını değiştirerek çözülebilirsiniz.
"Neden diğer ülkelerde böyle değil?!"
"Neden diğer ülkelerde bu kadar fazla emek ve paraya gerek yok?!"
Bu sorulara cevap aramakla da işe başlayabilir bu sorunu çözmek isteyenler ve elbette ki bu sorunu çözmek için görevli olanlar...