İNŞAATI BATIRDIK. SIRADA EĞİTİM Mİ VAR?
Bazen bir film izlersiniz ve hiç ipucunuz olmayan önemli bir konuda sizi tamamen bilgilendirir. Geçen yıl çekilen ‘Büyük Açık’ filmi benim için tam da böyle bir filmdi. 2007 yılında Wall Street’de başlayıp tüm dünyayı etkileyen ekonomik krizi anlatan bu film, aslında bir nevi belgeseldi. Dahası benim gibi ekonomi konusunda bilgisi az olan kişilerin konuyu anlayabilmesi için kolaylaştırılmıştı.
Film, 2007’de yaşanan ekonomik krizi, ABD’deki Mortgage sistemini ve bu sistemin çökmesini anlatıyordu. Mortgage sistemi, insanların uzun vadeli konut kredisi almaları ve ev sahibi olmaları için kurulmuş bir sistemdi.
Bu kredi sisteminin on yıllar boyunca yatırılacak ödemeleri olduğundan, kişiler iyice süzgeçten geçiriliyor ve sadece dönüşü garanti başvurular onaylanıyordu. Sistem bu şekilde çalıştığında geri dönüş oranı neredeyse kayıpsızdı. Dolayısıyla da Mortgage sistemi yatırımcılar için müthiş bir olanak sağlıyordu.
50 yıl kadar önce sistemin potansiyeli yatırımcılar tarafından fark edilmiş ve milyonlarca Mortgage bir araya getirilerek Mortgage Tahvlilleri oluşturulmuştu. Mortgage kredilerinin ödemeleri krediyi alanlar tarafından aksatmadan ödendiğinden dolayı ise tahviller yatırımcılara servetler kazandırmıştı.
Film bir noktada güvenilir Mortgage’lerin sayısının yatırımcılara yetmediğini ve bankaların bu kredileri verme standartlarını gevşettiğini anlatıyor. Emlak piyasasının altı dolu olmadan bu şekilde şişirilmesi ve bir noktadan sonra patlaması ise ilk önce Amerikan ekonomisini, ardından da dünya ekonomisini yerle bir ediyor.
Yatırımcıların fazla kazanmasının önüne geçmiş olmamak için bu kredi sistemini denetlemeyen ve kıstaslarını sulandıran siyaset anlayışı ise tüm dünya ekonomisini temellerinden sarsıyor.
Bu örnekte her ne kadar Amerika sadece bir ülke de olsa, krize giren ekonomisi dünyayı ve dünya ekonomisi de bizleri etkilemişti. Dahası dünya ekonomisi henüz bu sorumsuz siyaset anlatışının yarattığı krizin etkisinden hala çıkamadı. Sonuçta ortaya bir grup yatırımcının yüksek gelir elde etme isteği, yönetimlerin sorumsuzluğu ve bedelini ödeyen insanoğlu kaldı.
----------------------
On yıl kadar önce benzer sorumsuzluğun yarattığı sıkıntıları, ülkemiz ölçeğinde bizler de yaşadık. Annan planı sürecinden sonra ülkemize İngiliz vatandaşlarının ciddi bir ilgisi oluşmaya başladı. Bu ilgiliyi tanımlamak ve heba ettiğimiz potansiyeli tam olarak anlayabilmek için belki yine ABD’ye, Florida eyaletine bakmalıyız:
Florida Amerika’da pek çok emekli insanın, emekli olduktan sonra taşınmayı seçtiği eyalettir. Ömrünü değişik eyaletlerde geçiren pek çok Amerikalı, emekliliklerinde ‘Güneş Eyalet’i olan Florida’ya taşınmayı tercih eder. Bunun sebebi ise Florida’nın sakin ve güneşi bol olmasıdır.
İşte tam Annan Planı sonrasında ülkemiz Birleşik Krallığın Florida’sı olma fırsatını ele geçirmişti. Hayatları boyunca bulutlu gökyüzünde ve güneşsiz iklimde yaşayan İngiliz vatandaşları, bütçelerine uygun gelecek evleri Kuzey Kıbrıs’ta bulmuştu. Özellikle bu insanların pek çoğu Girne bölgesine, denizine, dağına ve insanına bayıldı.
Bu insanlar hem ikramiyeleriyle buradan gayrimenkul almak, hem de Birleşik Krallık'tan aylık yatacak emeklilik maaşlarının büyük bir kısmını burada harcamak için hazırdı.
Küçük bir hesap yapacak olursak 5,000 adet İngiliz vatandaşının emekliliklerinde buraya yerleşmesi ve aylık maaşlarından 2,000 STG parayı ekonomimizde harcamaları, bizim yıllık bütçemize 120 Milyon STG ek katkı sağlamaları anlamına geliyordu.
Buraya yerleşmek için akın akın gelen İngiliz vatandaşları için ne yaptık peki? Öncelikle eline çekiç alan herkese müteahhitlik belgesi verdik mesela. Pek çok İngiliz vatandaşını dolandırdık, Girne’yi yarım inşaatlarla donattık ve pek çoğuna parasını ödedikleri evlerini vermedik.
Dolandırarak, (yabancıya) ev satmayarak, sattığımız evleri ipotekleyerek ve inşaatlarını hiç bitirmeyerek bu insanları ülkemize geldiklerine pişman ettik. Doğal olarak da ülke ekonomimize ciddi katkı sağlayabilecek bir potansiyeli, inşaat sektörünü önce şişirip, ardından kendimiz patlattık.
----------------------
Annan planından ve patlattığımız inşaat sektöründen sonra, bugün ikinci bir potansiyel sektörü harcama noktasına doğru ilerliyoruz: EĞİTİM.
Yükseköğrenim sektöründe ciddi büyüme yaşıyoruz. Adaya gelen öğrenci sayımız ivme ile artarken, bizler yine her zamanki yaklaşımımızı uyguluyoruz. Her geçen gün küçücük adamızın içinde yeni bir üniversite açıyoruz. Ardı ardına açılan üniversiteler bizlere acı bir şekilde on yıl öncesini hatırlatıyor.
Eğitim standartlarımız ile ilgili altyapımızı geliştirmemiz gerektiğinin hepimizi farkındayız. Fakat eğitimle ilgili standartlar dışında ülkemizin yasalarını ve hizmetlerini de acilen gözden geçirmemiz gerekiyor:
- Belediyelerce toplu taşıma sistemleri oluşturmamız,
- Sadece yurtları değil, konutları da öğrencilere uygun hale getirmemiz,
- Ülkesel kültür, eğlence ve sanat etkinliklerine bütçe ayırmamız,
- Öğrenciye yönelik eğlence aktivitelerini ve güvenliğini artırmamız,
- Şehirlerimizde öğrencilere vereceğimiz hizmetleri geliştirmemiz gerekiyor.
Bunlar ve benzeri hazırlıkları yapmazsak, çerez gibi tükettiğimiz sektörlerin yanına bir de Yükseköğrenim sektörünü ekleyeceğiz. Ve artık geriye tüketeceğimiz sektör kalmadığında, ülkemizdeki sorumsuz yönetim anlayışımızın bedelini hep birlikte ödemek zorunda kalacağız.