1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İnsan insanı nasıl kemiriyor?
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İnsan insanı nasıl kemiriyor?

A+A-

“siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!”  
       

Didem Madak

---------------------------------------------------

İnsan insanı nasıl kemiriyor?

Gemide fare istilası başladığı zaman...
Yol uzun üstelik...
Sular derin...
Ne yapacaklar?
Çinli gemiciler çözümü bulmuş!..
Yakaladıkları fareleri bir kafese koymuşlar önce...
Hepsi sekiz, on, on beş fare!
Ve sadece su vermişler uzun süre...
Gel zaman git zaman açlığa dayanamayan hayvanlar, başlamış birbirini kemirmeye...
Yani birbirlerini yiyerek, ayakta kalmayı başarmışlar.

***

Böylece "yamyam"laşan farelerden en son hayatta kalan çiftler, geminin içerisine bırakılmış...
"Fare istilası" böyle önlenmiş gemide!
Birbirlerini yiyerek fareler, birbirlerine yedirtilerek...

***

"Geyikli Park" kitabında anlatıyor Sunay Akın, çok da duymadığım bu yöntemi.
Bir diğer "fare yok edici" yöntem, çok daha yakıcı.
Amerikan gazı (!)
Aslında Amerika’nın Ortadoğu’da yaptığı “Çin işi” gibi...
"Zehir" aynı yani!
Birbirine yedirmek halkları...


***

Doğanın dengesi vahşidir.
Ayakta kalmak, hayata tutunmak için birbirini yer canlılar...
“Büyük balık küçük balığı yutar” diye öğretmişlerdir hep bize...
İnsanoğlu kendini bu yönüyle ayırır pek çok canlıdan...
Kendi cinsini yememekle övünür!
Güya (!)

***

“Güya” diyorum çünkü, hele bir bakınız çevrenize..
Siyasete...
Aile ilişkilerine...
İş ortaklıklarına...
Rekabete...
Kamuya...
Ve her nere istiyorsanız oraya...
Doymak bilmeyen hırs mı dersiniz ismine, şişkin bir ego mu, aç gözlülük yoksa kibir mi bilemem...
Belki de “var oluş” sebebi bu.
Hep ayakta kalmanın en kolay yolu.
Kimi kendine avantaj sağlamak kimi gücü elinde tutmak için bir başkasını 'kemirmek'te bulmuş çareyi.
Oysa insan insanın kurdudur, farklılıklardan doğar bütünlük, işbirliğiyle kazanır insan, el ele verirse büyür, dağları aşar...

***

Şimdi sorarım size "yamyam" olmak için illa ki "insan eti" yemek mi gerekiyor?
Bir bakınız çevrenize!
Hade!

------------------------------------------------------------

İNSANI düzeltmeden olmuyor

İçimiz yandı, Doğa’mız eridi, sarsıldık.
Her mesele gibi, iş işten geçtiği zaman sorguluyoruz.
- Yol güvenli mi, değil mi?
- Önlem niye alınmadı?

***

Mesele İNSAN en önce!
Hep İNSAN...

Çok yazdım, tekrar etmeyeyim öyküyü...
Hani insanı düzeltince, dünya da düzeliyor ya...
Diyelim ki yol kusurlu...
Öyle de, her gün yüzlerce yüzlerce araç kullanıyor aynı yolu, yüzlerce yüzlerce insan...
Yavaş sürse... Dikkat etse... SORUMLU olsa hem kendi canı için hem de başkası. İnsan olsa o insan!
YAŞANMAYACAK böylesi kazalar...
Eğer İNSAN tamam olsa, tüm olumsuzluklara RAĞMEN yaşanmayacak bu acılar...
İlla ki İNSANLARI aklayacağız her zaman.
Yok yok...
İNSANI düzeltmeden düzelmez memleket...
İNSANDIR hayatın öznesi...
Üstelik bu yolları yapan da, denetleyen de, susan da, canımızı alan da insan...
Halen sürat yapan, kırmızı ışıkta geçen, elinde telefon mesaj yazarak yolunda giden, dikkatsiz yaşayan yine insan...

***

YOL sorunluymuş!..
O sürücü olmasa o sürücü, bu yolda da ölmezdi o çocuk.

-------------------------------------------------------

Kadınlar daha çok uyumalı

Evet, kadınların daha çok uykuya ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.
Üstelik de niçin?
Çünkü “Kadın beyni daha çok çalışıyor!”
Böyle diyor araştırma...
“Kadın beyninin erkek beyninden daha karmaşık olduğu ve bu nedenle kadınların daha çok uykuya ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı...”
Loughborough Üniversitesi'nden profesör Jim Horne "Kadınlar için az uyku demek psikolojik stresin artması, depresyon ve öfkenin yükselmesi anlamına geliyor. Bu hisler ise erkeklerde kadınlardaki ile aynı oranda değil" diye saptamış...
8 saat uyku yetmiyor kadınlara...
Daha çok gerek...
Yani “daha karmaşık ve daha çok çalışan beyin” için daha fazla özen gerekiyor...
Sevinilmesi gereken bir durum mu kadınlar için, bilemedim!..

-----------------------------------------------------------

ÇAM KESE

Lefkoşa’daki apartmana taşındığım zaman bir çam ağacı ekmiştim, sene 1998!
Bir yıl sonra, hemen yanına bir daha.
Şimdi görseniz nasıl da kocaman iki ağaç oldu...
Ve bu yıl “kurtcuk” doldu üstleri...
İlaç istemiyoruz..
Elbette “kimyasal”a karşıyız...
Kanser yapıyor.
Peki sorun nasıl çözülecek?
Aslında doğanın dengesini bozmasak, bal gibi de çözülecek bu sorun.
Yani kurtlar ağacı kemirecek biraz...
Sonra kuşlar gelecek, kurtları!..

***

Her meselede olduğu gibi sıkıntı burada.
Hem “av” zevkinden taviz vermiyor kimse, elde tüfek dağ taş tarıyoruz.
Hem de “çamlar elden gitti” diye bağırıyoruz yine...
Kuş bırakmadınız ki...

***

Şimdi derdimiz başka!
Bizim apartmanda birer ikişer “alerji” olmaya başladı önce çocuklar, sonra büyükler...
Umarım hem SAĞLIK Bakanlığı hem de Orman Dairesi ciddiye alır meseleyi...

Küçük bir kriz masası oluşur...
Çünkü “nereye başvuracağız, ne yapacağız” bilemiyoruz.
Her zamanki gibi...

------------------------------------------------------------------

haftanın notcukları

• KIBRIS’ın iki ‘müteahhit’ örgütü, çözüm sonrası “inşaat artıkları ne olacak” derdine düştü! “Çok artık çıkacak” diyorlar. Haklılar...


• Epeyce öfkeleniyor ve eylem yapıyorlar, tamam, anladık da... Şu sütleri sokağa dökmek yerine, yoksul çocuklara dağıtsalar ya!


Ne kış bildik bu sene, ne bahar!.. Mevsimlerin de ağzına yandılar. Neyse ki bademler çiçek açtı, zamanın biraz farkına vardık...


• Türkiye Avrupa’dan göçmenler için para istiyor sürekli... Vakti zamanında Kıbrıs’ın kuzeyi onca göç alırken, “bunun bir bedeli olmalı” diyenler haklı mı yani?


• 10 yaşındaki Suriyeli kız Aiyle, elinde Türkiye ve AB’ye yazılmış bir karton tutuyor: “Biz mal (meta) değiliz."


• Ne kadar ‘tutarsız’ oluyoruz, kimi tepkilerde... Mağusa’da bebeğin öldüğü cinayet gibi kazada, sürücünün “Nijerya uyruklu” olduğunu herkes konuştu, kimse yadırgamadı. “Türkiye” uyruklu dense ya da “Kıbrıslı”, nasıl da kopacaktı kızılca kıyamet... İlla ki başka anlamlar aranacaktı.


• İyi pazarlar olsun... her nerede, her nasıl yaşanacaksa....

Bu yazı toplam 2149 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar