1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. İnsan Kaynaklı Felaketler, Savaş – Deprem – Yoksulluk…
Aslı Murat

Aslı Murat

İnsan Kaynaklı Felaketler, Savaş – Deprem – Yoksulluk…

A+A-

“Bu dünyadan ayrılırken iyi bir insan olmuş olmaktan çok,
ardımda daha iyi bir dünya bırakmış olmayı isterim.

Hannah Arendt”

Bir seneyi daha geride bıraktık. 12-13 gün sonra tarih sayfaları yeni bir yılı yazmaya başlayacak. Kim bilir neler getirecek, hayatlarımızdan neler götürecek 2024. Sağlık, umut, barış dileyecek insanlık. Ama birileri ısrarla ve hırsla, kötü planlar hazırlayacak bizlere; sömürü, katliam, yıkım devam edecek dünyanın farklı coğrafyalarında.

Savaş, en acısı savaş devam edecek. 8,000’i aşmış Gazze’de öldürülen çocukların sayısı, genel toplam ise 18,800 kişi. Dile kolay, yüreğe ağır. Rakam değil onlar, gelecek, geleceğimiz. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), 45 bin hamile ve 68 bin emziren kadının kansızlık, kanama ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Sağlıklı su ve besine, ilaç ve tedaviye erişim ise pek mümkün değil.

Dünyanın bir kısmı yapay zekâ üzerine tespitler ve tartışmalar yaparken, diğer kısmı ise hayatta kalmak için bin takla atması gerekiyor.  Tabi ki meseleyi batı- doğu ikiliği üzerinden okuma basitliğine kapılacak değilim. İnsan onuruna uygun yaşam koşulları sağladığı iddia edilen ülkelerde de yoksullaşma ve toplumların büyük bir kısmının haklarını görmezden gelen idareler var. Ama en azından çoğu ülkede başınıza bomba düşmeden yaşama devam edebiliyorsunuz.

Çare, ateşkes hemen şimdi…

***

2023’te yüreğimizi kavuran savaşın yanında, belki de daha derinden ve içten hissettiğimiz bir gerçeklikle daha sarsıldık, 6 Şubat depremi. O gün sabaha yakın Türkiye saatine göre 04:17’de tarih dondu adeta.

Aradan geçen bunca aya rağmen, yıkıntıların altından hâlâ insan bedenleri çıkarılıyorsa, resmi rakamları telaffuz etmek bana göre züldür. Gerçekleşen, insan eliyle yaratılan bir felakettir. Ötesi gereksiz, boş laftır.

Adıyaman İsias Otel başta olmak üzere, vatandaşlarımızı canlarımızı, Hatay’da, Osmaniye’de, Maraş’ta ve belki de bilgimiz dâhilinde olmayan pek çok yerde kaybettik. Her birinin kendine göre bir hikâyesi, gelecek planı, umudu vardı.

Hele çocuklar. Gözleri pırıl pırıl gülen, evlerinin neşesi olan çocuklar. Geleceğin çiftçisi, doktoru, avukatı, sanatçısı, bilim insanı, öğretmeni, profesörü, sporcusu, siyasetçisi, üreticisi, satranç ustası, balerini, aşçısı, mimarı, mühendisi…

Cehalet, kural tanımazlık ve kâr hırsı, yani karanlığa mahkûm olmuş bir zihniyet aldı onları aramızdan. Deprem değil, denetimsizlik, kayırmacılık ve sömürü düzeni ölüme neden oldu. Yaşam hakları, bilimi yok sayan keyfilik sebebiyle yok edildi. Öyle kazara falan da değil, bile isteye. Raporlar ortaya çıkarıyor bunu. İsias Otel’e dair hazırlanan teknik analizlerde; mimari proje ile ruhsat bilgilerinin birbirine uymadığı, 1998 deprem yönetmeliğinde zorunlu olmasına rağmen kullanılan demirin nervürsüz olduğu,  donatı detaylandırmasının yetersiz – betonun kalitesiz olduğu, binada kaçak katın çıkıldığı tespit edildi.

3 Ocak’ta başlayacak dava sürecinde yıkıma ilişkin daha ayrıntılı bilgi edinmemiz mümkün olacak. Ama biliyoruz ki, bu felakete giden yolu; suçu birlikte işleyen, binayı yapan – binaya izin veren – binanın sahibi olan herkes, birlikte kendi elleri ile döşediler.

Ve siz, 6 Şubat depreminde hayatını kaybeden güzel insanlar, bu memlekete kök salmaya çalışan birer ağaçtınız, salmaya da devam edeceksiniz. Yolculuğunuzda sadece aileleriniz değil, hepimiz varız. Sizi geri getiremeyecek olsa da, bu acıya neden olanların hesap vermesi için, adalet için son güne kadar mücadele edeceğiz.

Kısacası doğru dava bizi adalete yaklaştıracak. Olası kast, hemen şimdi…

***

Kıbrıs Türk İşverenler Sendikası temsilcisi Metin Arhun’un, toplum içinde büyük tepkiye yol açan ve farklı lanse edilse de asgari ücret komisyonundaki görevini sona erdirdiği düşünülen açıklamasındaki:  “Memlekette işsizlik, açlık yok, koşulları beğenmeyen gidip Avrupa’da çalışsın” cümleleri, toplumsal gruplar arasındaki uçuruma ışık tuttu. Yüzleşme imkânı yarattı yeniden.  

Gelir dağılımı arasındaki makas genişledikçe, bu ve bunun gibi haddini aşan cümleler rahatlıkla dillerden dökülebiliyor. Esas sorun, bu durum karşısında dengeyi kurması gereken “hükümet edenlerin” sessizliği, hiçbir iyileştirici adım atmamalarıdır.  

Bir süredir yürütülen bütçe görüşmelerini elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Teknik ayrıntılar bir yana, görüyorum ki; kamunun güçlenmesini, toplumsal refahın artmasını sağlayacak hiçbir kaleme yeterli bütçe ayrılmamış, gereken plan program hazırlanmamış. Varsa yoksa rant, kamu kaynaklarını har vurup harman savurmak, irade devri, şaibeli ihale, kültürel – dini müdahale…

Aylık asgari ücretin 15,750 TL (net) olduğu ve devletin kamu hizmetlerini (eğitim, sağlık, barınma başta olmak üzere sosyal hizmetler) güçlendirmek için yatırım yapmadığı bir yerde hangi temel insan hakkından bahsedebiliriz? Anayasanın değiştirilemeyecek maddeleri arasında sayılan, devletin şekli ve niteliğini tanımlayan 1. maddesindeki “sosyal adalet” ilkesi UBP – YDP – DP “hükümetinin” hangi icraatında mevcuttur? Hiçbirinde…

Çare; demokrasiyi tazeleyecek bir erken seçim, hemen şimdi…

Bu yazı toplam 1191 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar