“İnsan kendinden başka hiçbir türe yaşam hakkı tanımıyor”
Şair Emel Kaya YENİDÜZEN'e konuştu, “İnsan kendinden başka hiçbir türe yaşam hakkı tanımıyor” dedi.
“Uğultunun alnımıza yerleştiği, kendimizi bile yakalayamadığımız, kendimizi kaybettiğimiz, her şeyi kaybettiğimiz, sürekli bir şeylerin peşinde hızla koştuğumuz, ama hiç bir şeye yetişemediğimiz, gürültünün içerisinde yuvarlandığımız, evimizde bile huzur bulamadığımız bir yerdeyiz” diyor şair Emel Kaya... Çok da doğru söylüyor aslında. Şiirler adeta beni çağırıyor. Okumak, üzerine konuşmak istiyorum. Çünkü, kitap yaşadığımız Antroposen Çağ’a dair eleştiri niteliğinde ve bu çağı doğadan yana durarak eleştiren ilk Türkçe şiir kitaplarından biri. “Dünya Burada Bitsin” ismiyle Everest Yayınları tarafından yayımlanan kitabı okudukça kendimi, yaşadığım çevreyi ve dünyayı daha çok sorguladığımı fark ediyorum. Emel Kaya’ya katılıyorum. Dünya burada bite de bilir…
Kitap Ursula Le Guin’nin “bedenim çivi ve akbaba, nefesim mermi ve tüy” dizesiyle başlıyor. 14. yy yazılan Okçuluk kitabından bir alıntıyla devam ediyor. Buradaki ifadeler bana, dini kitapları hatırlatıyor.
“Tüm din kitaplarında benzer alıntılar var. Kitabın açılışı Ursula Le Guin’in şiiri ile başlıyor. Bu şiir Amerika’daki doğadan kopuk kent yaşamını eneştirmek için yazıldı. Ardından gelen okçuluk kitabından alıntı ise bir çeşit kapitalizm ve savaş karşıtlığına işaret ediyor. Tarihi metinlerde insanın, Adem’in cennetten indikten sonra Tanrı’nın ona demir göndermesi, onun bu demirden silah ve bıçak yapmasıyla başlayan bir süreç var. Burada sikke dediği, parayı kapitalimi simgeliyor. İnsan zamanla bıçağı da beğenmiyor, kılıç yapıyor. Onunla savaşıyor. Sonra yetinmiyor uzun olsun istiyor, mızrak yapıyor. Olmuyor. Daha öldürücü olsun istiyor. Biraz daha uzun olsun daha öldürücü olsun derken nihayet oku icat ediyor. İnsan ve tüm ardından gelen Habil, Kabil İbrahim ve Süleyman peygamberler, hepsi eril sistemi temsil eden erkekler... Savaşın belliği zaten erkek üzerinden devam eden bir şey. Buna da bir eleştiri var. Aslında dünyayı yok etmeye hangi zihniyetle başladığımız üzerinden kurgu oluşturuyorum. Bugüne değin ok atmaktalar diye biten alıntıdan sonra, ben bu oku atamam şeklinde kadın olarak, dünyanın acısını içinde duyan insan olarak kendimi tavrımı ortaya koyuyorum. Böylece kitabın ilk bölümü ‘Ben Bu Oku Atamam’ başlıyor.
“Şiirlerin ortak dili transa geçen öfke hali”
Kitap üç bölümden oluşuyor. Elbette Emel Kaya’nın daha önceki kitabında olduğu gibi bu kitabında da şiirlerin ortak bir dili olduğunu söyleyebilirim. Ancak buradaki dil öncekilerden çok farklı. Hatta yıkıcı ve umutsuz gibi sanki...
“ Her kitapta şiirlerin psikolojisine göre dil oluşuyor. Şiirlerin diline çok kafa yorduğumu söyleyebilirim. Benim asıl şiirdeki meselem dil meselesi. Bu şiirlerimin ortak dili çokça öfke diyebilirim. Burada daha öfkeli bir dil var. ‘Ten Tarihi’nde adanın biraradalığı nasıl mümkün olabiliri anlatan, barışçıl bir dil vardı. ‘Yan Etkiler’ kitabımda biraz kimlik sorgusu üzerinden gelişen, yapıcı bir dil vardı. Toplumun, devletin bize dayattığından farklı kimlik kurgulanabilir mesajı veriyordu. ‘Veba Sütünü’ ise oldukça ironikti. Hatta yer yer komik diyebileceğim şiirler vardı. Arada ‘Disko Topu’ isimli şiir kitabım çıktı. Art book şeklindeydi. Daha kendinden geçmiş, daha sarsak bir dili vardı. Çünkü dünyanın sonuna gelinmiş ve insan nasıl yıkılacak, yıkılıyoru anlatan bir dildi. Bu kitapta ise insanlara da kendime de bir şeyleri göstermek için ister istemez gelişen bir öfkeye kapıldım. Yıkıcı bir dil yarattım. Geldiğimiz yer burası bunu görün artık diyorum. Daha öfkeli, agresif bir dil bu. Düşünün Kantara yangınından sonra Bize Bir Türlü Lanet Olmuyor isimli bir şiir yazdım. Artık daha ne diyebilirim. Bilemiyorum. Lanete kadar giden transa geçmiş öfke hali bu. Zaman zaman azalan yükselen bir öfke bu. Asla bağırmak değil ama, edebiyatın zaten bağırmasını sevmem çünkü buna ihtiyaç duyan eserleri sorgulamak lazım diye düşünürüm.”
“Artık birbirimizi algılama biçimimiz değişti”
Kitabın son bölümündeki Dip Dalgalar başlığı, şiirler kadar ilgi çekici … Düz yazıdan oluşan bu bölümde dünyada insanın algılanış biçimine göndermeler yapılıyor.
“Son bölümdeki Dip Dalgalar, kısa bilgiler, şiirsel bir devam değil. Bu bölümü kitabın üzerine oturttuğum zeminin süreci, altyapıyı ifade etmek için ekledim. Okurların kolay kolay internette google’layarak bulamayacaklarını düşündüğüm için bilgiler ekledim. Aslında bu bölüm eski tıp anlayışının ne olduğu ile ilgili. 19. yy’da virüsün keşfine kadar insanlar başka bir tıp anlayışı içinde kendilerini tedavi ediyordu. Humoral patoloji dediğimiz, dünya ile ay arasında dört unsur vardır. Bunlar; ateş, su, hava, topraktır. Bir migrocosmos olarak insan da macro cosmosdaki özellikleri bedeninde taşır. Bunların insan vücudunda belli oranı vardır. Sıcak, soğuk, nemli ve kuru özelliklere sahiptir. Eskiden insanın hastalığı tanımlanırken vücuda giren besinler, hava, ne varsa bunların dönüşümü ile sağlıklı veya sağlıksızdınız. Yürüdüğünüz yollar, gezdiğiniz yollar, yediğiniz yemekleriniz. Eski tıp sizi, potansiyel hasta değil de koruyucu hekimlik üzerineydi. Hasta olmamak için ne yapmak gerektiğine bakılırdı. İnsan eski tıp anlayışında doğadan gelen her şeye göre şekillenmiş varlıktı. Bugünkü tıp ise, sizin önce hasta olmanızı bekliyor. Size ilaçlar veriyor. Onlar yan etki yapıyor. Bu yan etkiler için başka ilaçlar veriyor. Bu kısır döngü böyle devam ediyor. Modern tıbba karşı değilim. Anlatmaya çalıştığım dünyada insanın algılanış biçimi değişti. Bir birimizi algılama, sağlıklı beden dediğimiz şey değişti. Kitap da bunların üzerine kuruldu. Kurduğumuz tıp sistemi içindeki çaresizliğimiz. Nereye gitmemiz gerektiğine dair işaretler var. İpucu olsun diye koydum.”
“Dünyayı bu hale getirmişsek ve devam edeceksek burada bitsin diyorum”
Son olarak neden dünyanın burada bitmesi gerektiği üzerine kafa yoruyoruz. Sonuçta hemfikiriz. Dünya burada bitsin, biz hayata yeniden başka bir dünyada başlayalım.
“Bu kitap Antroposen çağ, yeni insan çağı eleştirisi. Dolayısıyla insanın dünyayı getirdiği duruma bakmak zorundayız. İnsanın dünyayı getirdiği nokta artık kendinden başka hiçbir türe yaşam hakkı tanımıyor. Hayvanları öldürdüğümüz, doğayı katlettiğimiz, böceği yok ettiğimiz her şeyi ilaçladığımız kendimizden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımadığımız bir dünya yarattık. Özellikle de bu süreç buharlı makinenin icadı ile hızlandı. Zaten yoğun olarak Antroposen çağın buharlı makinen ile başladığına yönelik görüşler var. Dolayısıyla eğer dünyayı bu hale getirmişsek ve bu şekilde devam edeceksek dünya burada bitsin diyorum. Başka canlılarla başka bir insan türü ile yeni bir dünya oluşturulsun. Zaten kitaba ismini veren bu şiir de insanın içsel yolculuğunu kaybedişini konu almaktadır.”