“İnsanlar cezaevlerini görmeli hele de hakim ve savcılar”
“İnsanlar cezaevlerini görmeli hele de hakim ve savcılar”
Simge ÇERKEZOĞLU
Dünya Müziğinde Yaşayan Efsane ve Tarihi Kadın Şarkıcılar listesindeki 81 isimden biri Selda Bağcan… Yoksulluk içinde geçen mutlu bir çocukluk, cezaevine girip çıkarak bitiveren gençlik ve ilk albümle 1 milyona ulaşan bir isim. Hayatı boyunca dibi de zirveyi de gören “bir daha dünyaya gelsem yine aynı yolları yürürdüm” diyebilen bir sanatçı…
Mehmetçik Festivali ev sahipliğinde geçtiğimiz günlerde etkileyici bir konserle Kıbrıslı hayranlarıyla buluşan Selda Bağcan düne ve bugüne dair yaşanmışlıklarını bizimle paylaştı.
Yeni albüm için bir Kıbrıs türküsü müjdesi daha verdi.
“Bundan şarkıcı olmaz”
Sohbetimizin başında Bağcan’la biraz geçmişe gittik. İlk albümle 1 milyon satış, bu gün hayal dahi edilemeyecek bir rakam. Oysa dönemin ünlü plakçısı Adnan Saner onun için “bundan şarkıcı olmaz” ifadesini kullanıyor. Oysa zaman ondan plakçı olmayacağını gösteriyor. Gülüyoruz…
“Dönemin plakçısı Adnan Saner’le böyle bir anım var haklısınız. Benim albümüm çıkınca ve o kadar da satış rakamına ulaşınca kendisine telefon da açtım. Bak keşke senin dediğin gibi senden plakçı olmaz deseymişim. O kadarını düşünemedim, çok gençtim o zamanlar. Daha üniversite son sınıftaydım. Fizik okuyordum. Aradım, sadece bak nasılmış gördün mü, dedim. Hani satmıyordu dedim. Adam da kem küm etti telefonu yüzüne kapattım. Herhalde çok pişman olmuştur. O gününü parasıyla o albümü yayınlayanlar 1 milyon 800 bin lira gibi bir para kazandılar. Bakın 1971 yılından bahsediyorum. Bir düşünün.”
Türkü söylemeye Ankara’da Beethoven isimli bir gece kulübünde başladığını anlatan Bağcan, türkülerle ve sesinin gücüyle bu günlere geldiğini söylüyor.
“Türkü söylemeye Ankara’da Beethoven isimli bir gece kulübünde başladım. Gece kulübü ağabeyimindi. Cem Karaca ve Barış Manço’dan sonra ben sahne alırdım. Patronun kardeşi olduğum için bana ayrıcalık yapılır onlar da ses çıkarmazdı. Hatta her ikisi de sana plak yapalım, elinden tutalım diyorlardı. İki şarkımı plak da yaptılar ama kendilerine. Cem Tatlı Dillimi, Barış da Katip Arzuhalim’i seslendirdi. Şaştım kaldım hala unutmuyorum. Ama onlara ne kızdım ne küstüm. Aramızda hiç kırgınlık olmadı. Özellikle Cem Karaca çok yakın arkadaşımdı.”
Türkiye’de bazı sanatçılar yaptıkları işin bedelini ağır ödüyor. Bağcan da bu sanatçılardan biri. Öyle saçma sapan gerekçelerle 12 Eylül döneminde yok yere cezaevinde girip çıkıyor. Yine de “dünyaya bir daha gelsem aynı yolları yürürdüm” diyebiliyor.
“Doğrudur yine dünyaya gelsem aynı yolları yürürdüm. Çünkü ben buyum, böyleyim. Bu düşüncede bir insanım. Yaşananlar yaşandı. Hayatta hiç pişmanlık duymadım. Bir daha olsa bir daha aynı şeyleri yaşarım. Bence cezaevine de girmem gerekiyordu. Oraları görmem gerekiyordu. İnsan, bu şekilde hayatı daha iyi anlıyor. O sırada, 12 Eylül yıllarında, cezaevlerinde işkence yok diyorlardı. Ancak içeriye girince işkencenin olduğunu gözlerimle gördüm ve öğrendim. Doğrusu bana yapılmadı ama yapılanları gördüm. İyi ki hapse girdim diyorum bazen. İnsanlar cezaevlerini görmeli hele de hakim ve savcılar. İnsanlara kolaylıkla ceza vermeden önce tebdil- i kıyafetle orada mahkum gibi bir ay bile kalsalar içerideki insanları anlamaları için yeter.”
“Bazı şiirler sağcısını da solcusunu da yüreğinden vurur”
Türkiye her daim zıt kutupların ülkesi oldu ama Bağcan hep çok sevildi, geniş kitlelere hitap etti. Bunun nedenini ve bir anısını bizimle paylaştı.
“ Mesela bir anım var hiç unutamam. Mahkemeye çıktığım bir gün davam görüldü yeniden cezaevinde dönüyorum. Cezaevi arabasına ki ona ring arabası derler, binmek için ellerim kelepçeli çıktığım sırada oradaki askerler hep bir ağızdan, benim Kızıldere şarkımı söylemeye başladılar. Çok şaşırdım. Dedim çocuklar bu şarkıları burada söyletmezler. Biz söyleriz abla dediler. Bunlar tabii hep Anadolu çocukları. Türkiye’nin farklı yerlerinden gelmişler askerlik yapıyorlar. Benim şarkılarımı böyle söyleye söyleye gittik. Bu kadar farklı kesimin ortak noktası olmamın sebebi biraz seçtiğim türküler. Gerek anonim gerek halk ozanlarının türküleri gerekse de benim kendi bestelerim ki bunlar arasında ünlü şairlerin şiirlerine yaptığım bestelerim de var. sevilmemede tüm bunların çok önemli etkisi bulunuyor. Bir Atilla İlhan’nın An Gelir şiiri var ki, bu şiir dinleyen herkesi yüreğinden vururu. Sağcısı ya da solcusu insan olanı yüreğinden vururu. O yüzden bu kadar geniş kitlelere hitap edebiliyorum.”
İlk Kürtçe türküyü söylen isim o. Dolayısı ile günümüz Türkiye’sinde yaşananları en iyi cevaplayacak isimlerden biri de o. Ne değişti nasıl bir yol alındı yoksa Türkiye bir çemberin içinde debelenip duruyor mu diye soruyorum. Üzülerek cevap veriyor.
“ Yol aldık tabii ama haklısın çemberin içinde debelenip durduğumuz da bir gerçek. Bak yeniden terör hortladı. Yıllardır neler oldu neler bitti. Hoş şeyler de olmadı. Tabii seçimlere kadar Kürtler’e dur otur denildi. Şunu yapacağız bunu yapacağız denildi. Bir anlamda Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalındı ama sonra hiçbir söz gerçekleşmedi. Tabii daha sonra da terör hortladı işte. Bunlar iyi şeyler değil. Geldiğimiz yerden elbette farklıyız ama çok daha iyi bir yerde olmalıydık. Şu an yeniden çatışmaların başlaması çok feci bir durum. Ülkemiz için çok kötü. Beklentim bunun aşılması yönünde.”
“Kıbrıslılar sıcak ve sahi kaldılar”
Dünyada özellikle de yabancı müzisyenler için çok ilgi uyandıran bir isim Selda Bağcan. Neden siz desem bana kızar mısınız? diyorum. Yine gülüyoruz.
“Hiç kızmam. Bende neden ben diye düşününce sesimden dolayı diyorum. Sesim hem farklı hem de bu toprakların sesi. Ben Ortadoğu coğrafyasında türkü söylüyorum. Anadolu türküleri, özellikle de anonim türküler. Bu türküleri de çok güzel söylediğimi düşünüyorum. O yüzden ben dinliyor olmalılar diyorum.”
“40 yılın 40 şarkısı”
“40 yılın 40 şarkısı” çok etkileyici bir albüm. Elbette bundan da bahsediyoruz. 40 şarkıyı belirlemenin zor olduğuna ve bu albümü yenilerinin de takip etmesi gerektiği kanaatine varıyoruz.
“ Yeni albüm 40 şarkılık bir seçki. 40 yılın 40 şarkısı diye. Bu kırk yıllık sanat hayatım içinde ben 400 şarkı söyledim. Aralarından kırk tanesini seçtim. İki CD iki long play olarak piyasaya çıktı. Birinci CD’de hit parçalarım var. Sahnede de seslendirdim. Herkes biliyor. Benimle söylüyor. İkinci bölümde ise benim seçtiğim parçalar var. Benim kendimi beğendiğim şarkılarım var, ki bu şarkılar yasaklı yıllarda arada kayboldu, fark edilmedi. Bir kısmı kendi bestelerim. Bir kısmı anonim türküler. Mesela Bebek Nenni diye bir türkü var ki olağanüstü bir performansla söylemişim. Duyan şaşırır. Gary Fredo duysa onu bir daha şaşırtabiliriz. Dinlese o İnce İnce Bir Kar Yağar’ı dinlemiş ve çok beğenmişti. Zaten şuanda dünyada hit olan dört türküm var. Bu da onlardan biri. Diğerleri de Yaz Gazeteci Yaz, Yaylalar ve Mehmet Emmi. Bu dört türküyü ben yurt dışındaki festivallerde söyledim mi bir tek Türkçe kelime bilmeyen insanlar bile benimle söylüyor. İnanılmaz. Aynen buradaki konserde olduğu gibi. Bunları da albüme koydum. Dediğim gibi yasaklı yıllara kurban giden şarkılarım da var. Tüm bunlar yanında aralarında Mağusa Limanı da var. Oradaki performansımı çok beğeniyorum. Ağlama Anne de çok güzel. Azeri bir de Türki söyledim. İlkbahar Geldi. An Gelir de çok güzel. Bir de Gülüşün Kalır Bende var ki… Bunlar benim performansımın zirvede olduğu şarkılar. İkinci CD benim için daha doyurucu oldu. Bu şarkıları çok zor seçtim. O yüzden de seri olarak devam etsin diyoruz. Böylece en azından 240 şarkılık seçki yapmış olacağız. Hem de daha genç nesillerin hit şarklara kulak dolgunluğu var ama ikinci CD deki şarkılar onlara çok farklı gelecek. Çok satmaya başladı zaten CD. Şimdiden en çok satan ikinci CD oldu. Fredo İnce İnce Bir Kar Yağar’ı duyunca demiş ki Sela Bağcan’nın sesini duyunca aklımı kaçıracak gibi oldum. Yirmi beş yıldan bu yana bir plak şirketim var. Bu şarkılar da oradan çıktı. Eskilerinin de yayın hakkını almıştım. Tekrar söylemiyorum bu şarkıları. Yayın hakları bende olduğu için orijinal haliyle dinleyebiliyorsunuz. Bu şarkıları tekrar söylemeye kalksam zaten böyle olmaz. O günkü duygularım çok başkaydı. Sesim yaşlanmıyor ama o günlerdeki duygularla bugünkü duygularım çok farklı.”
Bağcan için Kıbrıs’ın özel bir anlamı olduğunu ve burayı çok sevdiğini biliyoruz. Bunun nedenini de anlatıyor.
“Ben Kıbrıs’ı çok seviyorum. Bambaşka topraklar. İnsanlar bambaşka. Çok sıcak. Hala köylü. Kötü anlamda değil de o saf köylü Anadolu temizliği sizde hala baki. Türkiye’den daha sıcak ve sahi kaldılar. İnsan ilişkileri daha sıcak. Medeniyet ilerledikçe insanlar yabancılaşıyor. Uzaklaşıyor. Metropollere sıkışıyorlar. Herkesin çok işi var. Kimse kimsenin hatırını soramıyor. Hele de İstanbul’da hayat çok yoğun. Benim oradaki hayatım da öyle. Buranın bozkırı başka. Ufukta yeni albümde bir Kıbrıs türküsü daha olacak. Onu da sizinle paylaşayım ama hangi türkü olduğu da sürpriz olsun.”