Hasan Yıkıcı

Hasan Yıkıcı

İnsansız

A+A-

Yıllardır bu topraklardan sünni islama bandırılmış milliyetçi naralar yükseliyor.

Bu naraların sadece sözde mi kalacağını sanıyordunuz?

Şuursuz bir hükümetin sonsuz biat politikasının sonuçlarının yıkım olmayacağını mı yoksa susup geçiştirmelerin, sineye çekmelerin bedelinin olmayacağını mı sanıyordunuz?

*

Artık sadece milliyetçi naralar yükselmiyor, insansız savaş makineleri de yükseliyor.

Her milliyetçi hezeyanın sonuçları olur.

Ve bazen o sonuçlar milliyetçi hezeyanların daha da palazlanmasına yarar...

Birbirini besleyen döngüler gibi...

Gazetelere saldırıydı, Maraş 'Türk malıydı', 'federasyon öldüydü', 'doğal gazdı' derken, Kıbrıslı Türkler kendilerini 'hiç habersiz' yeni bir fetih hareketinin bir parçası olarak buldu.

Bakın önceki gün ne diyor TBMM kürsüsünden TC Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay: “Gerekirse asker gönderme, gerekirse Doğu Akdeniz’de sondaj, sınır ötesinde operasyon ne gerekiyorsa onu yaparız, yapıyoruz”

Hemen ardından dün Erdoğan, gerekirse daha fazla İHA yollarız diyor Geçitkale’ye…

Kıbrıslılar yarın belki de bir savaşın parçası olarak bulacaklar kendilerini...

Halbuki ne suçu var kendi halinde yaşayan 'masun' Kıbrıslıların...   

*

Geçitkale'den kalkan her insansız teneke yığını, insansız bir coğrafyanın, insafsız düzeninin temellerini atmak için havalanacak.

Artık ulusların sınırları gözükmüyor.

Önümüze bir harita çıkıyor. Devletlerin sınırlarının denizin ortasından geçtiğini görüyorsunuz. Sınırı bekleyen insan yok. Havada uçan insansız araç var...

Ama aslında orada bir sınır da yok.

Hayali sınırlar çizmişler.

Hayali topluluklar, hayali cemaatlar gibi...

Ve hayali bile korkunç senaryolar üretmeye başlamışlar...

Hiç kimse söyleyemiyor, devletlerin hayallerinin, halkların kabusu olduğunu.

*

Şimdi, Türkiye'nin fetihçi emelleri için yaratılan ve denizin içinden geçen bu hayali sınırları korumak için insansız silahlar havalanacak Lefkonuk'tan...

Sınırlar hayali fakat gerçekler kabus gibi.

İnsansız, çatışmasız bir savaşın içerisindeyiz aslında.

Her gün savaş makineleri kalkacak Lefkonuk'tan...

Ve sustuğumuz her gün bu eyleme ortak olacağız...

Sahi kaçımız hatırlar Geçitkale'nin isminin aslında Lefkonuk olduğunu?

Veya hatırlasak bile kaçımız günlük hayat içinde Geçitkale'ye Lefkonuk der...

İşte böyle böyle insansızlaşır mekanlar ve yaşamlar...

Unutarak, sineye çekerek, susarak ve alışarak...

*

Bu ülkenin insanlarının fikri ve kararı sorulmadan askeri araçlar gelir konar en çöl yerimize...

Ve daha da çölleşiriz…

Artık şiirlerde betimlendiği gibi maviyle çevrilmiş ada, yeşil Kıbrıs veya yasemin kokulu sokaklar yoktur...

Aslında hiçbir zaman olmamıştı, sadece hastalıklı bir sanrıydı bu...

Ama şimdi barut ve demir kokmaya başladı ortalık,

Varlığımızın çölünde gittikçe yoksunlaşan bir serzenişe dönüşüyoruz... 

Ve bir ülke böyle insansızlaşır işte...

İktidarı çürüyerek,

Muhalefeti çölleşerek,

Bastığı toprakta yurtsuzlaşarak insanı,

Suni zenginlikleri içinde daha da bir tutsaklaşarak,

Sustuğu her an bulanıklığın dibine daha da batarak,

Konuştuğuna inanmayarak,

İnandığını konuşamayarak,

Barıştan yana tavır alamayarak,

Sanal alemde kendi kendisiyle kavga ederken,

Sokaktan çekerek elini ayağını,

Pankartlarını kapayarak, düşlerini kapadığı gibi tavan aralarına,

Elini ayağını çekerek özgürlük yolundan,

Ve gittikçe akıllı akılsız metal yığınlarına dönüşerek...

İşte bir ülke böyle insansızlaşır...

*

Şimdi sadece insansız hava araçları yok, aynı zamanda insansız bir muhalefet de var...

Metafor değil, kelimenin gerçek anlamıyla insansız.

Barışa o kadar hasret kalmışken ülkemizin ve coğrafyamızın daha da fazla askerileşmesini sinik bir körelmeyle takip ediyoruz.

Basın açıklamaları dışında tık yok.

Basın açıklamaları da sanki “Otomatik Basın Açıklaması Yazma Tuşu”na basılmış da yazılmış gibi, hiçbir şey söylemeyen çokça kelimeler...

İnsansız kelimeler, hissiz, öfkesiz ve neşesiz.

Sendikalar, örgütler, partiler...

Türkiye’ye 'dik duran' Cumhurbaşkanımız.

Hepsi insansız.

Çünkü insan demek varlık teşkil etmek demek...

İnsan demek, sana biçilmiş kaderi kabul etmemek demek...

Çünkü insan demek, öfkelenebilmek, neşelenebilmek ve mücadele edebilmek demek...

Bizim buradaki insansız muhalefet gözlerini kapadıklarında veya sessizliğe gömüldüklerinde hayatın öylesine devam edeceğini sanıyor.

Her susuşun, her hareketsizliğin ve kabullenişin bir getirisi vardır.

Belki de bugün insansız savaş tenekelerinin bu coğrafyadan bu kadar kolay havalanmasının bir nedeni de geçmişte biriktirdiğimiz susuşlar ve sessizliklerdir.

*

Ve tam karşımızda halkıyla dalga geçen, gün be gün bu ülkeyi ateş çemberinin içine atan, gözü kör bir iktidar; biat etmekten şaşmayan bir koalisyon ve yalanlarına 'ulusal çıkarlar gömleği' giydirmiş bir hükümet var... 

*

Şimdi soru şudur...

İnsansız savaş makinelerinin iniş kalkışlarını seyirlik bir eğlence olarak kabul edip; insansız bir coğrafyanın kaderine boyun mu eğeceğiz?

Yoksa insan tarafımıza yaslanıp daha fazla askersizleşmeye karşı durup barışı mı savunacağız?

İnsansız bir ülke mi?

Yoksa yurdunu sırtlanan, barışın sorumluluğunu üstlenen ve eyleme geçen bir insan mı?  

Sahi insan nedir? Nasıl olunur?

iha-(1).jpg

Bu yazı toplam 3080 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar