'İntihal' arzuhalimdir
Bu köşede, geçen çarşamba günü, 'İç savaşlar nasıl sona erer?' başlığıyla bir yazım çıktı.
Yazı şöyle başlıyordu:
“Suriye'deki iç savaş nasıl sona erdirilebilir?
Cenevre'de önümüzdeki ay başlaması beklenen görüşmelerde yanıtı aranacak soru bu.
Peki bugüne kadarki iç savaşlardan elde edilen veriler ne diyor?
Birileri üşenmemiş, son 70 yılda çıkan iç savaşların nasıl sona erdiğini araştırmış.”
Şimdi... Koyu renge aldığım iki cümleden sonra, söz konusu araştırmalardan elde edilen verileri aktarmamdan başka bir şey beklenebilir mi?
Nitekim yazının sonraki satırlarında tam da o verileri, bahsi geçen araştırmalara ilişkin olarak politicalviolence.org sitesinde yayınlanmış bir makaleden ve birebir denebilecek biçimde aktardım.
Makale, Barbara F. Walter isimli bir akademisyen tarafından yazılmıştı. Hem başkalarının hem de kendisinin sayfalar dolusu akademik yazı ve kitaplarına göndermeler vardı makalede. Öte yandan bir gazete yazısına temel oluşturmak için fazlasıyla yeterli bir özetti makalenin kendisi.
Yazımı Suriye'deki iç savaşa ve Türkiye'nin Suriye politikasına ilişkin kendi görüşlerimi de ekleyip noktaladım.
Gazetede yayınlandığı çarşamba günü, her zaman yaptığım gibi, yazımı sabah saatlerinde bloguma da (erdalguven.wordpress.com) koydum. Koyarken, “Birileri üşenmemiş son 70 yılda çıkan iç savaşların nasıl sona erdiğini araştırmış” cümlesinden, alıntı yaptığım politicalviolence.org sitesindeki yazıya link de verdim. Dileyen tıklayıp makalenin orijinalini, makaledeki referans metinleri de okuyabilsin diye. Ve yazımı o haliyle Twitter üzerinden paylaştım.
Akşam saatlerinde Twitter mesaisindeyken, medyadan tanıdığım Ceren Kenar'ın, önce yazımın 'aynen çeviri', sonra da 'intihal' olduğunu iddia eden tweetlerine rastladım.
Twitter malum; Kenar'ın tweetleri, işi hakarete vardıran takipçileri bir yana, az da olsa kaydadeğer kimi isimler tarafından da retweet edildi.
Bunun üzerine oturup “Zorunlu ve 'intihal'li bir açıklama” diye Kenar'ın iddiasına cevap veren, üç beş paragraflık bir yazı yazdım. Kişisel algılamadığım, kötü niyet aramadığım için Kenar'ın ya da söz konusu tweetleri paylaşan kimi kaydadeğer takipçilerinin adını anmaya gerek duymadım. Sadece, 'intihal'in ağır bir suçlama olduğunu, yukarıda da özetlediğim gibi, yazımın neden 'intihal' sayılamayacağını anlattım.
Ayrıca şu cümleyi ekledim. “Özeleştiri olarak da şunu söyleyeyim: ‘İntihal’ suçlamasıyla karşı karşıya kalınca düşündüm ki keşke gazete yazısında da parantez içinde orijinal yazının linkini verseymişim. O da benim hatam olmuş, okurlardan özür dilerim.”
Bu açıklamamı da bloguma koyup Twitter üzerinden paylaştım.
Yeri gelmişken, “Peki bugüne kadarki iç savaşlardan elde edilen veriler ne diyor? Birileri üşenmemiş son 70 yılda çıkan iç savaşların nasıl sona erdiğini araştırmış” dedikten sonra aktardığım verilere dayalı bir yazının 'intihal' diye algılanacağı aklımın ucundan bile geçmediği için yaptığım bu hatadan dolayı okurlardan bir kez de bu köşeden özür diliyorum.
Devamla, Kenar'ın tweetini paylaşan kaydadeğer isimlerden bazıları, örneğin Furkan Torlak, açıklamamı da retweet etti.
İki gün boyunca en azından bu kadarını, Kenar'dan ve diğer kaydadeğer isimlerden de bekledim. Beklentim boşa çıktı. Hatta, Kenar, beni gayet iyi tanıyan saygın bir gazetecinin (adını böyle bir polemiğe karıştırmak istemediğim için yazmıyorum) uyarı tweetlerine rağmen görüşünde ısrar etti.
Bunun üzerine, cuma günü Kenar'a ve kaydadeğer tek tük isimden Yıldıray Oğur'a birer email yazdım. Beklentimi aktardım.
Oğur, hemen yanıt yazdı. Bloguma koyduğum açıklamadan, mailimi alınca haberdar olduğunu belirterek başladığı yanıtını, “Kusura bakmayın” diyerek bitirmişti. Oğur ve aynı dakikalarda, ilk 'intihal' retweetini fark etmediğim Melih Altınok da (fark etsem kaydadeğer biri olarak ona da bir email yazardım) açıklamamı retweet etti.
'İntihal' suçlamasının müellifi Kenar ise okuduğunuz bu yazıyı gazeteye gönderdiğim dün saat 18.00 sularına kadar ne blogumdaki açıklamamı paylaştı, ne de mailime yanıt yazdı.
Sadede geleyim: 'İntihal', fikri sahtekarlıktır. Birini, uluorta ve haksız yere 'intihal'le suçlamanın tarifini ise herkes kendi yapsın.
Kenar tüm yazdıklarıma rağmen hala 'aynen çeviri' ya da 'intihal' yaptığımı düşünebilir. Açıklamamı paylaşmadığına, emailimi yanıtsız bıraktığına ve en önemlisi o tweetleri hala silmediğine göre muhtemel ki öyle düşünüyor. Kendisi bilir.
Ancak bilinmesi gereken ikisi mühim, biri ehem üç şey daha var:
İlki, 'aynen çeviri' olan bir yazıda, orijinal yazıda olmayan, hatta 'aynen çeviri' denen yazının üçte birini kaplayan bir bölüm olmaz.
İkincisi, 'intihal' yapan sahtekar, gazete yazısında başka 'birileri'nden, 'elde edilmiş veriler'den ya da 'bir araştırma'dan söz etmez; yazısının blog versiyonunda 'intihal' yaptığı öne sürülen makalenin linkini verip kendi kendini ihbar etmez.
Ve üçüncüsü, 'aynen çeviri'yle, 'intihal'le suçladığınız bir kişinin cevabi açıklamasını görmezden gelmek, beklentisini aktardığı emailini yanıtsız bırakmak -eğer elde olmayan nedenlerden kaynaklanmıyorsa- ne asgari nezakete, ne entelektüel terbiyeye ne de liberal ahlaka sığar.
Gazeteciliğin temel ilkesi de gerçeğe sadakattir, hataya değil.