Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

İntihar

A+A-

 

 

Bugün 10 Eylül, Dünya İntiharı Önleme Günü.

Ve tam da bugünün hemen öncesinde, ülkemizde bir intihar vakasına daha şahit olduk.

43 yaşında bir insan, kendi hayatına son verdi.

***

Dünya Sağlık Örgütü, geçtiğimiz hafta içerisinde ilk kez bu konuda bir rapor yayınladı.

‘Küresel bir gereklilik; İntiharı Önleme’ başlığını taşıyan ve dünya çapında son on yılı kapsayan bir çalışmanın ürünü olan bu rapora göre her yıl 8 yüz bin insan intihar ediyor, yani yaşamına kendi eliyle son veriyor.

Bu, her 40 saniyede bir kişinin intihar ettiği anlamına geliyor.

İntiharı bir ‘kamu sağlığı sorunu’ olarak tanımlayan Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre intihar vakalarının %75’i az ve orta gelişmişlik düzeyine ait ülkelerde kaydedilmiş.

Raporda pek çok istatistiki veri dikkate getiriliyor ancak sanırım bu verilerden daha önemlisi, intiharların önlenebilmesi adına yapılması gerekenler.

2020 yılına kadar intihar oranını %10 azaltma hedefinde olan DSÖ’nün özellikle altını çizdiği hususlardan biri, ülkelerin intiharı önleme konusunda ulusal bir strateji belirlemesinin gerekliliği.

Rapora göre dünyanın sadece 28 ülkesinde böylesi bir strateji uygulanmakta.

Ve bu tür programları hayata geçiren ülkelerde, intihar oranında belirgin bir düşüşten bahsediliyor.

Rapordan bir örnek;

Kanada’nın ikinci büyük kenti Montreal’de, Emniyet Güçleri Birimi bünyesinde kapsamlı bir intiharı önleme programı uygulanmış.

Ve bu sayede, polisler arasında intihar vakaları tam %79 oranında azaltılmış.

***

İntiharın önlenmesi konusunda azaltılması gereken risk faktörlerinin başında, ateşli silahlara ve kimyasallara erişimin önlenmesi geliyor.

Ateşli silahlar, pek çok ülkede en çok kullanılan intihar yöntemi.

Ve DSÖ, ‘bunu asgariye düşürün’ diyor.

Oysa bizim ülkemizde, neredeyse her 2 evden birinde ateşli silah var.

Alın size ‘kocaman’ bir risk faktörü.

Bir diğer yaygın intihar yöntemi ise farmakolojik ve zirai ilaçlarlar.

Alın size bizim için ‘kocaman’ bir risk faktörü daha.

İlaçlara erişim konusunda da son derece ‘gevşek’ bir sistemimiz var çünkü.

***

Ruh hastalıklarını ya da ruhsal sorunları tabu olarak gören toplumlar da ayrıca önemli bir risk faktörü yaratmakta.

Bizim de hiç yabancısı olmadığımız böylesi ortamlarda insanlar sorunlarının üstesinden gelmek için profesyonel yardım almaktan çekiniyor ve bu da intihar oranını yükseltiyor.

***

Ve tabii MEDYA!

Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘İntiharı Önleme’ raporunda medyanın ‘uygunsuz’ olarak nitelenecek davranışlarına da hatırı sayılır bir yer ayrılmış.

Ciddi bir risk faktörü olarak gösterilen medyanın, intihar olaylarını çekici hale getiren yayınlarına dikkat çekilmiş.

Medyanın intihar vakalarını , insanları adeta ‘galeyana getirir’ şekilde yayınlamasının tehlikelerine işaret eden raporda, ‘taklit’ yöntemiyle intihar ve intihar girişimlerinin artırılmakta olduğu ifade ediliyor.

Ünlü insanların intihar haberlerinin ya da bu insanların hangi yöntemi kullanarak intihar ettiğinin yayınlanması...

İntihar haberlerinde ‘yöntem’ tarifine gidilmesi...

Görsel malzemenin (resim ya da video görüntüleri) kullanılması...

Ya da zor bir dönemden geçen kişinin intihara başvurmasının ‘anlaşılabilir’ bir davranış olduğunun ima edilmesi ve bu şekilde intiharın normalleştirilmesi...

Hemen ekleyelim, DSÖ bu noktada internetin ve sosyal medyanın ayrıca ‘artırıcı’ bir risk faktörü oluşturduğunu da not ediyor.

***

İntihar vakaları, bizim ülkemizde de maalesef sıkça karşımıza çıkmakta.

En son dün bir kişinin daha bu yolla hayatını kaybettiği dikkate alınacak olursa, yöneticilerimizin intihar konusunda uluslararası alanda yapılan çalışmalara bir göz atmasında ve intihar oranını azaltmak adına yapılabilecekleri ajandasına almasında fayda var.

Ve tabii bizim ülkemizde de, intiharın önemli tetikçileri arasında bulunan medyanın da artık üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi ve intihar vakalarını bir ‘tiraj artırma’ yöntemi olarak kullanmaktan vazgeçmesi gerekiyor.

Bu yazı toplam 2376 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar