1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. İplik fabrikasında çalıştırılan küçük yaştaki genç kızlar…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

İplik fabrikasında çalıştırılan küçük yaştaki genç kızlar…

A+A-

“Lefkoşa’nın Geçmiş Yılları” başlıklı sosyal medya sayfasında birkaç fotoğraf paylaşan Manolis Emmanuel, bizi eskiden Sanayi Holding binası olan yapının geçmişine götürüyor… Daha önce de bu sayfalarda bu binanın bir iplik fabrikası olduğunu belirterek şöyle yazmıştık bu binayla ilgili olarak:  “Sanayi Holding’in Lefkoşa’daki eski merkez binası – şimdiki Koop Levazım binası – bir zamanlar 1963 öncesi pamuk fabrikasıymış… Bu binada yalnızca pamukla ilgili, tekstille ilgili üretim değil, pamuk yağı üretimi de yapılırmış… Andreas Panayis’in sosyal medyada paylaştığı bu fotoğraf da 1963 öncesi çekilmiş…”

Manolis Emmanuel’in paylaştığı fotoğraf ise anneciğini gösteriyor… Manolis’in annesi Yorgulla, Omorfo’ya bağlı Karavostasi köyünden (Gemikonağı) imiş ancak küçük yaşlarından beri Kaymaklı’da yaşamaktaymış… Bu fotoğraf, Yorgulla henüz 17 yaşındayken çekilmiş – Yorgulla, her gün bisikletiyle Kaymaklı’dan Trahona’ya (Kızılbaş), bu pamuk ipliği fabrikasındaki işine gidip geliyormuş. Fotoğraf da fabrikanın yani eski Sanayi Holding binası önünde çekilmiş… O günlerde bu fabrika en büyük üretimi yapan fabrika imiş…

Sosyal medyada bu fabrikayla ilgili olarak paylaşılan öykülerden anladığımız kadarıyla, bu fabrikada o dönemler küçük yaşta genç kızcıklar çalıştırılmaktaymış ve denetim olacağı zaman genç kızlara “Hadi koşun tuvalete gidin” denilerek, denetçilerden bu genç kızcıklar saklanıyormuş…

Bu konuda Konstantinos Hrisostomu ise Lefkoşa’nın Eylence bölgesinden ninesi Eleni Hrisostomos’un bu fabrikada çalıştığını, işe gitmek için komşusuyla birlikte sabah saat 03.45’te yola koyulduklarını ve fabrikada 16 genç kadının çalıştığını anlatıyor… Bunları ona ninesi anlatmış… Konstantinos Hrisostomos’a ninesi Eleni Hanımın anlattığına göre, bu fabrikada çok sayıda küçük yaşta genç kız çalıştırılmaktaymış, İngilizler denetime geleceği zaman genç kızlara “Hade bakalım, tuvalete gitme zamanı” denilerek, bu genç kızlar tuvaletlere saklanıyormuş ki İngilizler, küçük yaşta işçilerin çalıştırıldığını göremesinler…

Sayfada George Messaritis de bu fabrika önünde 1 Mayıs İşçi Bayramı nedeniyle yürüyüşe katılan genç kadın işçilerin yaftalarıyla bir fotoğrafını yayımlıyor…

Bu tarihi fotoğraflar nedeniyle George Messaritis’e ve Manolis Emmanuel’e çok teşekkür ederiz…


Kıbrıs’tan yaşanmışlık içeren fıkralar…

Artun Gökşan Lurucinalı’nın “Zizziro Mizah Gazeddası” adlı sosyal medya sayfasında, Kıbrıs’ın çeşitli yörelerinden, yaşanmışlık içeren fıkraları paylaşıyor… Artun Gökşan Lurucinalı’nın kaleme aldığı bu harika fıkralar, eminim hepimize benzer anekdotları anımsatacaktır – Kıbrıs’ın yaşanmışlığını içeren bu güzel fıkralar için değerli arkadaşımız Artun Gökşan Lurucinalı’ya çok teşekkürler… “Bireccik daha gülelim” başlığı altında paylaştığı fıkralardan bir kısmını sayfamıza alıyoruz, okurlarımız için…

Taksim

Poli'de yaşayan bir Türk adam, yine Polili bir Rum kadınla evlenmiş, iki oğulları olmuştu. Birinin adını Cuma, diğerinin adını da Barasgeva (Cuma'nın Rumcası) koymuşlardı.

Gel zaman git zaman Cuma ile Barasgeva'nın annesi ve babası geçimsizlik yüzünden ayrılmışlar, Cuma babasıyla, Barasgeva da annesiyle yaşamaya başlamıştı.

Kıbrıs'ta fasariyalar başlayınca; EOKA, arkasından da TMT kurulunca, Cuma kendini TMT'de, Barasgeva da EOKA mücadelesinin içinde bulmuştu.

Birbirlerinin karşı saflarda olduklarını bilen iki kardeş uzun zaman görüşememişlerdi. Aradan zaman geçip ortalık biraz yatışınca köyde biraraya gelen Cuma ile Barasgeva kavgaya tutuşmuşlardı.

Daha iri yarı olan Barasgeva, taksim için mücadele eden TMT'li Cuma'yı yere bastırmış hem vuruyor, hem soruyordu:

- İsden Taksi re? Ha! İsden taksi?

- Brag re gardaş brag! Da ne taksi isderim ne da fordigo!..

 

Kovan Bey

TMT'nin üst düzey bölge sorumlularına halk arasında 'Kovan Bey' denirdi. Bölgede bulunan tüm Kıbrıslı Türkler Kovan Bey'den sorulurdu.

Leymosun köylerinden Aytuma’da yaşayan Menteş dayıya bir gün Kovan Bey'den bir mesaj gelir. Mesajı getiren köylü, Menteş dayıya, Evdim’e gitmesi gerektiğini ‘üstü kapalı’, ‘usduruplu’ bir şekilde bildirir:

- Menteş ağa, Govan bey selam eder. İsder görüşsün seninila. Yarın dedi, uyarsa saa da enen aşşa, eyi olur.

Menteş dayı, ertesi gün gideceği yere gider. Akşamüstü köye döndüğünde kendisine sorarlar:

- N'oldu Menteş ağa. Gittin gördün Govan beyi?

- Vallahi be efendiler. Her yere bagdım amma ne govan gördüm ne arı!..

 

Ey re Hüseyincik...

Stravrogonnolu Abosdrado Hüseyin dayı da İkinci Dünya Savaşı’na katılanlar arasındaydı. Lisi’de kahvede otururken, ya da bir içki masasında keyif sürerken, gençler Hüseyin dayıyı galeyana getirir, o da savaş maceralarını anlatırdı:

- Be Hüseyin dayı. Annad bize o Alamanlara garşı nasıl savaşdıydınız?

Hüseyin dayı ilk başta birşey söylemek istemez, ama gençler ısrar edince annadmaya başlar:

- Aldı bizi İngiliz, o zaman askere. Götürdüler bizi böyük bir meraya. Saldılar bizi zeytinciklerin içine. Verdiler elimize da baba piyadeyi, beklerik. Ansızdan bir böyük uğultu. Bir bakdım, Alaman tayareleri gelir. Ben deyim size yüz, siz deyin bana ikiyüz. Vuuuu vuuuuu vuuuu! Napacan oğlum? Sindim zeytinciğin altına beklerim. Geşdişer üstümden da gideller. Hemen da geşdiler, nişan aldım en arkadakine. Sıkdım genne bir tane, sıyırttı genni. Farketti oğlum beni. Geri kesdi obirlerinden da attı yiroyu da gelir. Alçaldı alçaldı benim olduğum zeytinciğe doğru. Yanaşınca pilot aşdı pençereyi, uzaddı golunu da dişarı da dedi bana: “Ey re Hüseyincik ey! Dur da gösdereceyim sana”...

 

Amman aman gaçın!..

Gambilili Hasan, İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefik kuvvetlerin albay pilotlarındandı. Savaşa katıldığı yıllarda başından geçenleri yıllar sonra konusu açıldıkça köydeki gençlere anlatıyordu.

Bir gün yine kahvede otururken köyün üzerinden alçak uçuş yaparak geçen bir uçak ona eski günlerini hatırlattı. Orada bulunanlara anlatmaya başladı.

"Savaşın en tantanalı günleriydi. Ansızdan bir emir geldi. Uçaklara atladık. Kıstırdık İtalyanları çölün tam ortasında. Verdik bombayı ver allah allah. Hepsini temizledik.

Tam gaçıyorduk, baktım İtalyan bir telsizci uğraşır haber versin da ekstra guvvat gelsin. Dedim no çans! Bunnara hiç tolerans yok. Ani bir dönüş yaptım da giderim üsdüne doğru. Alçaldım, tam geçerkan telefon tellerinin arasından duydum İtalyan askerine da şu telsizden gonuşurdu da dedi:

- Amman amman gaçın da Gambilili Hasan s…ı ağzımıza!"

 

Un kamyonları

Fasariyaların devam ettiği günlerde, Lurucina İsdavroz Tepesi’ndeki Mücahitler, Dali-Limgya arasındaki yolu iyi takip etmek için sıkı tembih altındaydılar. Komutan, karargâhtan ikide birde telsizle Mücahitlere ulaşıp, durumun ne olduğunu soruyor, durumu savsaklamadıklarına emin olmak istiyordu.

O günlerden gene bir gün, komutan telsizle İsdavroz Tepesi’ni aradı:

- Yolun durumu nasıl aslanlarım?

- Şu anda üç un kamyonu doğuya doğru ilerliyor komutanım.

- Un kamyonu olduklarını nereden anladın oğlum?

- Kamyonların üstünde büyük harflerle "UN" yazıyor komutanım!..

foto-eski-fotograflar-sosyal-medya-sayfasindan,-lefkarada-hambisin-kahvesini-gosteriyor.jpg
Eski Fotoğraflar sosyal medya sayfasından, Lefkara'da Hambis'in kahvesini gösteriyor...

PAZARTESİ DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 2504 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar