İrade burada!
“Bizim adımıza ileri sürülmeye çalışılan iki ayrı devlet politikası bizim görüşümüz de irademiz de değildir.”
Kim söylemiş bunu?
Öğretmenler.
Doktorlar.
Akademisyenler.
Belediye işçileri.
Memurlar.
Esnaf.
Emekçiler.
Mühendisler.
Mimarlar.
Biyologlar.
Çevreciler.
Ayrıca CTP, TDP, BY, YKP, BKP...
***
New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na anlamlı bir mesajdır bu...
Mesele örgüt ya da siyasi parti sayısından öte temsil eden kitlelerin önemidir.
Kıbrıs sorununa bulunacak çözümün Birleşmiş Milletler kararlarında ve bugüne kadar varılan mutabakatlarda belirtildiği gibi “federal çözüm” olacağını anlatıyor tümü..
Bunun aksini iddia edenler “dayatma” bir siyasetin sözcülüğünü yapıyorlar.
İmkansızı istiyor, bataklığa dönüşen bu statükoyu sürdürmek istiyorlar.
Türkiye’deki iktidar kendi pazarlık alanı için Kıbrıs’ı “stratejik” bir araç olarak görüyor, buradaki aparatları kendi statülerini korumak istiyor.
Bizim hayatlarımız üzerinden pazarlık yapıyorlar.
Güç dayatıyorlar.
Olmuyor!
Beş senede beş adım ileri gidilmedi çünkü…
Üstelik, ada yarısında daha da yalnızlaştık…
Korkularımız, endişelerimiz, huzursuzluklarımız büyüdü…
Hiçbir kazanım olmadığı gibi ortada onca kayıp var.
***
Doktorum, öğretmenin, mühendisin, mimarın, memurun, işçinin, kooperatifçinin, esnafın ortak sesi çoğulcu ve gerçek bir iradeyi temsil ediyor.
İşte bu “ortak ses” en yakından uzağa iyi anlaşılmalıdır.
Kıbrıs, ne Türkiye’dir, ne Yunanistan!
“Vicdani Ret” için yeni bir süreç
Türkiye'nin Kıbrıs'a yönelik "vicdani ret" itirazı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde karşılık bulmadı.
Mahkûm oldu.
Hem de oy birliğiyle...
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesinde belirtilen düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiği için tazminata mahkum edildi Türkiye….
Peki, şimdi ne olacak?
Eninde sonunda tanınacak vicdani ret hakkı...
Böyle gitmeyecek.
Özgürlükler çağında "mecburi askerlik" de sürdürülemeyecek…
Savaş oyunlarıyla gençlerin en değerli yılları çalınıyor.
Üstelik tam bir eşitsizlik var.
Askerlik erteleme üzerinden “doktora” düzeni kuruldu.
Kimine “bedelli”, kimine “zorunlu…”
İşlerine gelirse “asker açığı” diyorlar, gelmezse “bütçe açığı…”
***
“Meclis”e sunulan değişiklik önerisi var.
Üstelik öyle radikal bir öneri de değil.
Dünyadaki pek çok örnekte olduğu gibi vicdani retçi kabul edilenlerin, askerlik süreçlerini “sivil hizmet” olarak yapması isteniyor.
Vicdani ret hakkını talep edenlere, askerlik görevine alternatif kamu hizmeti seçeneği sunulması doğru olandır.
Hele de “Bizim anayasamız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumludur” diyorsanız.
:::
Onların cesareti unutulmayacak
“Vicdani Ret” mücadelesinden konu açılmışken…
Kıbrıs'ta vicdani ret hakkı savunucuları olarak Murat Kanatlı, Salih Askeroğlu, Mustafa Hürben, Halil Karapaşaoğlu gibi isimleri cesaretleri, kararlılıkları ve duruşları nedeniyle onurlandırmamız gerekiyor. Unuttuklarım varsa af diliyorum. Onların yürekli çabaları her zaman takdiri hak ediyor.
:::
Sizce bu normal mi?
Yeni bir protokol düzeni oluştu buralarda…
Mevcudu zaten sorumlu…
Büyükelçi, seçilmiş vekillerin, bakanların, ana muhalefet başkanının ve Başsavcının önünde yer alıyor protokolde...
Üstelik "mütekabiliyet" yani karşılıklılık ilkesiyle de ilgisi yok.
Lefkoşa'da başka kuruluyor oyun, Ankara'da başka!
Şimdi bu “resmi protokol”ün de dışına çıkılmış.
Din İşleri Başkanı en önde duruyor.
Halbuki protokol listesinin en sonunda…
Yetmezmiş gibi Yüksek Mahkeme Başkanı da aynı sırada…
Doğrusu pek alışkın değildik bizler, Yüksek Mahkeme Başkanı’nı açılışlarda kurdele törenlerinde görmeye…
Yeni başkan böylesi temsiliyetlere ilgi gösteriyor.
Tamam da en azından “laiklik” ilkesi korunabilse…
Fatin Rüştü Zorlu’nun ölümünün 63. yılı dolayısıyla düzenlenen “Vefa Gecesi”nde dikkatimi çekti. En önde başkanlar bakanlar büyükelçi, yargının en tepesindeki isim ve bir de müftü…
Bu manzara bir tek bana mı tuhaf geldi?
‘Sahte Diplomalar’ için gözler YÖDAK raporunda
“Genel denetim kararı da aldık. Kurul üyeleri, memurlar ve hukukçular ilgili üniversiteyi kapsamlı denetime gideceğiz” demişti, Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Aykut Hocanın.
Bu sohbetimizin üzerinden 3 ay geçti.
Kapsamlı denetimin yapıldığını öğrendim.
Hatta "bir kamyon" belge alınmış üniversiteden...
Abartmıyorum!
Sayfalar dolusu da "rapor" yazılmış.
Ciddi bulgular olduğu söyleniyor.
Önümüzdeki günlerde bu rapor Meclis ve Eğitim Bakanlığı gibi kurumlara da sunulacak.
İçeriğini merakla bekliyoruz.
Pek tabii adanın kuzeyinde "üniversite açmak" basit de "kapatmak" kolay değil.
Hele hele işin ucu denizin ötesine uzanıyorsa...
Gözler raporda!
Bakalım neler olacak.