İranlı Rodsari ve seçimlerimiz…
İnsan doğarken seçimini yapamaz ki!
Ne kim olacağına, ne anne-babasına, ne yaşayacağı ülkeye, ne maddi durumuna, ne de dinine… Nerede doğmuşsa,
kimler yapmışsa ve o kimseler hangi dindense doğan çocuk da o dinden olur genel kurala göre…
Kimse sormuyor, “hangi dini seçiyorsun” diye tercihine bırakmıyor. Hemen kimliğine, Müslüman’sın, Hristiyan’sın, Yahudi’sin vb diye yazarlar.
O çocuk büyüdükçe görür, izler, anlar, yorumlar…
Adının yanına yazılan dinle ilgili bazı algıları oluşur.
Beğenir veya beğenmez… Veya çok da aldırmaz.
Ancak sonradan aldıranlar var işte… Birkaç gün önce Mağusa’da yargılanan İranlı Sina Esmailpoor Rodsari, KKTC yasalarına göre “sahtelenmiş resmi belgeyi tedavüle sürme” suçuyla üç ay cezaya çarptırıldı ancak Rodsari, İran’da İslamiyet’ten çıkıp Hıristiyanlığı seçtiğinde 16 yıl hapse mahkûm edildiği için ülkesinden kaçmıştı.
Önce sahtelediği pasaportla Türkiye’ye, daha sonra KKTC ve Kıbrıs’ın güneyine geçen ve tekrar kuzeye geçmeye çalışırken fark edilen Rodsari, aldığı üç ay cezayı Aralık’tan beri içeride yattığı için ya bitirdi, ya da bugünlerde bitirecek. Peki ondan sonra ne olacak? Mahkeme kararında bu konuda bir karar yok sanırım… Yani İranlı Rodsari ülkesine geri mi gönderilecek yoksa geldiği yere yani Türkiye’ye mi… İran’a iade edilmesi durumunda hayati tehlikesi de sözkonusudur muhakkak…
Bu konuyla ilgili kararı Bakanlar Kurulu mu verecek? İranlı Rodsari ne olacak?
Dini hakkında tercih yapmak istediği için bir insanın bunları yaşaması ne kadar adaletli?
* * *
Peki ya başka tercihler… Düşünceler, arayışlar, yönelişler!..
Bunlarla ilgili özgürlüğümüz ne aşamada?
Cinsel yönelimlerle ilgili eskisi kadar kesin reddedici yargılar olmasa da hâlâ bu konudaki önyargılarımız, düşüncelerimiz, kabullenişimizde veya edemeyişimizde alacağımız çok yolumuz var.
Siyasi tercihlerimiz… Onlarda bir problem yok gibi görünse de siyasi partilerimizi seçerken veya siyasi görüş oluştururken ‘ganimet’ düzeninden kalan anlayışla ‘kişisel çıkar elde etmek için en uygun görüş ve siyasi parti’ arayışına girip ona göre seçimlerimizi yaptığımızı söylemek yanlış olmaz. Bu durum da aslında siyasi tercihimizi de özgür irademizle yapamadığımızı ortaya koyar.
Kendi kaderimizi tayin etmeye geldiğimizde bunu da özgür irademizle yapamadığımızı söyleyebiliriz.
Bakın işte Kıbrıs müzakereleri… Bu müzakereleri Kıbrıs’ta iki toplumun özgürce yürüttüğünü kim söyleyebilir ki! Kendi tarafımız açısından baktığımızda şu an için Türkiye’deki referandum sonucunu kendi lehlerine, ittifaklarının en azından referanduma kadar sürebilmesi uğruna garantilemek için Kıbrıs’taki müzakere sürecini ertelemek, bir sonuca ulaştırmamak, bir süreliğine kesmek gibi bize kabul edilmez, hatta sinir bozucu gelen durumlar da var. Yani irademize başkalarının çıkarları öncülük yapıyor.
* * *
Okulumuza, işimize, hayallerimiz, isteklerimiz doğrultusunda karar verebiliyor muyuz? Okul seçerken ileride iyi para kazanabilecek, mutlu olmasak da başkalarını kıskandıracak! bir iş arayışındayken veya zorunlu kaldığımız için sığındığımız bir iş olurken irademizi kullandığımızı kim söyleyebilir ki! Artık sevgimizi, aşkımızı bile çıkarlara göre belirliyoruz. Aşklar, evlilikler ticari işlermiş gibi görülmeye başlandı artık… Çok da varlıklı olmayan gerçek aşkının peşinde gidene artık ‘ahmak’ olarak bakılan bir yerde özgür yaşamdan söz etmek ne kadar doğru!..
* * *
Rodsari’nin yaptığını onaylarsınız veya onaylamazsınız ama o özgür iradesiyle dinini seçmek hakkını kullanmak istedi ama yaşadığı yeri hesap etmedi galiba!.. Bizde şu an için böyle bir uygulama çok uzak gibi görünse de bir anda başımızda bitebilir olasılığını da göz önünde bulundurmak ve ona göre hareket etmek önemlidir.
Amerika’ya gönderdik ama Ada’dan çıkamadı
“10 günde gider” dediler Girne Postahanesi’nden… Üzerine bir hayli de pul yapıştırdılar… Bekledik… Bir gün eve “postada bir gönderiniz var, arayınız” kağıdı geldi. Gittik, baktık Amerika’ya gönderdiğimiz paket geri gelmiş. Ancak ‘iade’ diye bir ibare yok. Yani Amerika’ya gitti de, adres bulunamadı da geri geldi diye bir şey yok. “Neden geri geldi” diye sorduk, “bilmem” yanıtı geldi. Eve geldik, paketi inceledik. Üzerinde iki tane mühür var. Biri Girne, diğeri Lefkoşa… Yani paket Ada’dan çıkmamış ki! Lefkoşa’ya gitmiş, Lefkoşa’dan geri gelmiş. Hem de iki hafta sonra… Bir haftada Girne’den Lefkoşa’ya gitmiş, bir haftada da Lefkoşa’dan Girne’ye geri gelmiş paket… Biz de Amerika’ya gitmesini bekliyoruz! Bugün paketi yeniden postalayacağız… Bakalım bu sefer Ada’dan çıkabilecek mi? Yoksa bu yazıyı yazdık diye paket postada kaybolur mu!..
İşin kolayı
“Nergis toplanmasın, toplayana şu kadar ceza… Çocuklar çalışmasın, çalıştırana bu kadar ceza” deniyor… İyi güzel, toplanmasın, çalıştırılmasın da nergisler zevk olsun diye, çocuklar boş vakitlerini değerlendirsinler diye çalışmıyorlar… Nergis toplayanlar da, çalışan çocuklar da ki nergis toplayanlar da genelde çocuk, para kazanmak için yapıyorlar… Babalarına iş verin, evlerine girecek ekmeği tedarik edin, onlar da nergis toplamasınlar, çalışmasınlar, okula gitsinler. “Çocuklar çalışmasın” demek kolay!
“Gene görüşelim”
Gönyeli Belediyesi “alt geçit yapacağım” dedi, “gerekli izinleri de aldım” dedi, işe girişti. Karayolları engelledi, “gene görüşelim” diye Belediye’yle anlaştıklarını söyledi ve oraya çember düşündüklerini de ekledi. Sorun “tekrar görüşmedikleri” için mi yoksa yine işe yaramaz, çember adı altında ‘adacık’ yapmak istedikleri için mi! Yoksa başka bir şey mi! Yoksa devlet hantallığı mı! “Biz iş yapmıyoruz, siz de yapmayın” kıskançlığı mı!
En iyi yananlar eski odunlar; En güvenilen kimseler eski dostlar; En rahat okunanlar da eski yazarlardır.
BACON