Irkçılık ve ataerkinin şiddetli buluşması
Irkçılık ve ataerkinin şiddetli buluşması
Faika Deniz Paşa
YKP-fem Aktivisti
[email protected]
Seks işçilerine seks kölesi demek ve mağdurlaştırmak, karar verme yetilerini ellerinden almak demektir; seks kölelerine de seks işçisi/fahişe demek maruz kaldıkları şiddeti görmezden gelmek anlamına gelir!
Temelde, herkesin geçimini sağlamak amacı ile nasıl bir iş yapacağı ve bedeni ile ilgili karar verme özgürlüğü vardır. Elbette yaşadığımız ataerkil, neo-liberal kapitalist toplumda bu özgürlüğün derecesi oldukça tartışmalıdır. Ancak bu seks işçiliğine özel bir durum değil, tüm meslekler için geçerlidir. Seks işi için kullanılan ‘bedenini satma’ tabiri ise tamamen karşı durulması gereken bir söylemdir. Şöyle ki, böyle bir söylem erkeklerin, para karşılığı veya ücretsiz olarak, cinsel ilişkiye girdikleri kadınların bedenlerine sahip olduğu ön kabulünü içerir, erkeler ve kadınlar arasında var olan eşitsizlikleri pekiştirir ve kadınların eşit bir birey olarak görülmesi ve cinsel özgürleşmesi önünde bir engeldir. Günün sonunda olan, kapitalist sistemde var olan bir meta olarak geçici olarak bir ilişkinin alım ve satımından ibarettir.
Rıza olmaksızın cinsel ilişkinin adı tecavüz, rıza olmaksızın çalışmanın adı köleliktir!
“Dün gece 13 kişi geldi. Polisti sonuncusu, onun için yapman lazım dediler. Geleli bir hafta oldu. Çok zor. Gitmek isterim ama borcum var, ödemem lazım” Mart 2013, Haspolat
Ancak, bugün coğrafyamızda ‘Gece Kulübü’ olarak tabir edilen yerlerde var olan ilişki biçimleri yukarıda tarif edilenden oldukça farklıdır. Küresel neo-liberal politikalar sonucunda fakirlik kadınlaştırılmakta ve küresel kuzey ve güney arasındaki eşitsizliklerden ötürü de fakirleştirilen ülkelerin fakirleştirilen kadınlarına da hayatta kalabilmek için göç etmektedir. Yaşadığımız topraklarda ‘Gece Kulüp’lerinde seks işçisi olmayı seçenler, seks işçisi olmaya kendi koşullarından dolayı razı olanlar veya seks işçisi olmaya zorlananların karşılaştığı borçla bağlama, özgürlüğün kısıtlanması, seyahat belgelerine el konulması, çalışma saatlerinin düzensizliği ve çokluğu, müşterilere hayır deme, kendilerini koruma olanaklarının ellerinden alınması, sistematik olarak tecavüze uğraması pratikleri de tek bir şekilde tabir edilebilir: Kölelik.
Kölelerin itaat etmeleri de en kolay ve garanti şekilde sağlanır: Şiddet!
Saat 3 civarıydı. Karın ağrısı nedeniyle başvurduğum acilin kapısından yarı çıplak, ağlayan, makyajları akmış, bir kaçının yüzünde tırmık iziyle 6 kadın girer. Sağlık görevlisinin 15 dakika sonra sesi duyulur. 16 yaşındaki kız çocuğu cinsel organındaki yırtıklar nedeniyle ameliyata alınması gereklidir. Sonra başka bir ses; 22 yaşındaki anal yaralanmadan ötürü dışkısını tutamamaktadır. Ardından kalın bir erkek sesi yükselir. “Dükkânı boş bıraktık, abartmayın, birkaç saat yatırsınız geçer. Çalışmanız lazım!” Lefkoşa, Ekim 2013.
Kölelik sistemine ve ölüme kadar varan şiddete devlet ortak olmaktadır. Yasada sadece kamu sağlığını, esasen kendi erkeğinin sağlığını ve alacağı vergileri düzenleyen devletin kaçmaya çalışan kadınlara ve kız çocuklarına sunduğu tek yardım, uluslararası örgütler ve sivil toplum örgütleri devreye girdiğinde, onları sınır dışı etmekten öteye geçememektedir. Toplum ise bu pratiği, erkeklerin önü alınmaz cinsel ihtiyaçları olduğu ve karşılanmazsa da şiddet uygulayacakları ataerkil düşünce sistemi ile aklamakta ve şiddete uğrayan göçmenlere karşı onların zaten ‘öteki’ kadınlar olduğu ırkçı bakış açısıyla, ‘kendinin’ olanı kollamak adına rıza göstermektedir.
Anlatılanlar hepimizin hikâyesi!
Bir bayram yemeğinde çok yakın bir dostumun anneannesini şöyle demişti: “Allah’a şükür ne babamın ne de kocamın evinde açlık, yokluk çekmedim” Ağustos 2012, Lefkoşa
Kadınlar olarak karın tokluğuna bakım, temizlik ve cinsel hizmetler sunduğumuz, nereye, kiminle, ne saat gittiğimiz, ne giydiğimizin, hizmetimiz karşılığında bize barınacak yer ve temel ihtiyaçlarımızı sunan erkekler tarafından kontrol edildiği, onlara itaat etmediğimizde şiddete uğradığımız zamanların üzerinden çok geçmedi. Ne de olsa onların vurduğu yerlerde gül biterdi. Ne de olsa dizleri bedenlerimizden daha değerliydi… Birçoğumuz için ne yazık ki bu durum güncelliğini halen korumaktadır.