1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. İş Kazaları ve Eğitim
Salih Sarpten

Salih Sarpten

İş Kazaları ve Eğitim

A+A-

İşsizlik az gelişmiş, gelişmekte ve hatta gelişmiş ülkelerin bile henüz tam olarak çözemedikleri bir sorun…  Ancak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, işsizliğin yanı sıra çözmeleri gereken önemli bir sorunu daha var: İş kazaları…

Ne yazık ki “iş kazaları”, ülkemizdeki çalışma hayatının en önemli sorunlarından birisi haline geldi. Hemen her hafta, ölümle ya da ciddi yaralanmayla sonuçlanan iş kazaları haberleri gündemimize giriyor…

ABD’de bir kamu kuruluşu olan Pensilvinia Eyaleti Çalışma ve Sanayi Kurumu (Department of Labor and Industry of The State of Pennsylvania) tarafından yapılmış ve eğitim iş kazaları literatürüne geçen istatistiklere göre; iş kazalarının %18’inin mekanik faktörlerden (makine, cihaz, vb), %19’unun çalışanlara bağlı faktörlerden (dikkatsizlik, uykusuzluk, alkol alarak işe gelme vb), %63’ünün ise ilgili iş kolunda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmamadan kaynaklandığını belirtilmektedir. Bir başka deyişle, iş kazalarının birinci dereceden temel nedenleri; çalışanların yeterli bilgi ve beceriye sahip olmamaları, iş güvenliği tutum ve davranış yoksunluğundan kaynaklanmaktadır.

Bizdeki iş kazalarının, yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayan işçilerden kaynaklanma oranın %63 oranın çok daha üzerinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü bu olgulara ilaveten denetimsizlik, yeterliliğe ve belgeye dayalı bir çalışma yaşamı ve personel istihdamının olmaması bu oranı artıran en önemli etkenlerin başında gelmektedir.

Kişilerin davranışlarının kontrol altına alınması, belirli hareket tarzlarını, ihtiyaç duyacakları tutum ve davranışları kazandırılması eğitimin işidir.

Öte yandan bireyin uğraş alanı olan işle ilgi eğitimi yanında genel eğitim düzeyi de iş kazalarının önemli bir parçasıdır… Bu anlamda iki temel unsur dikkate çekmektedir. Birincisi, genel eğitim yeterli düzeyde olmayan işçilerin, hayatlarını sürdürebilmek adına ağır ve tehlikeli işlerde çalışmayı kabul etmesi ve mesleki risklere daha fazla maruz kalmasıdır. İkincisi ise, eğitim düzeyinin yetersizliğinin yapılan işte var olan mesleki risklerin farkına varmayı engellemesidir. Ne yazık ki ülkemizdeki iş kazalarının temelinde bu olgu yattığı da gün gibi ortadadır.

Sonuç olarak yapılması gereken belli aslında;
1. Tüm iş kollarında (özellikle ağır ve tehlikeli işlerde) çalışanların mümkün olan en üst düzeyde örgün eğitim almış olmalarını sağlamak,
2. Her bir iş kolunda günün ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilgi, beceri ve tutumları kazandıran bir mesleki ve teknik öğretim anlayışına geçmek,
3. Belgelenmiş yeterlilik ve normlara dayalı iş yeri ve işçi istihdamından taviz vermeyen yaklaşımlarla, sürekli denetimi içeren bir çalışma yaşamı yapısı kurmak…

Eğitim, her anlamdaki iş kolunda profesyonelleşmeyi sağlar. Profesyonelleşme ise, işçinin kaza yapma riskini azaltacağı gibi, ürettiği ürün ve hizmette kaliteyi de artırır…

 

------------------------------------------------------------

Buraya Dikkat
 

Hangi Oyun?

Bugünkü bilgilerimize göre öğrenme, beyinde bir değişiklik meydana getirmektir. Başka bir ifadeyle, bir çocuk ne kadar çok şey öğrenirse beyninde o kadar çok ve belirgin izler oluşur. Bu izlerin de en kalıcıları oyun oynarken gerçekleşir. Çünkü çocuklar bu sırada oynamakla öğrenmek arasında ayrım yapmazlar, oynarken öğrenirler.

Çocuklar oyun oynarken kurallara uymayı ve aynı zamanda diğer oyuncularla birlikte kuralları değiştirmeyi öğrenirler. Yoğunlaşmayı ve bütün güçleriyle bir hedefe doğru çalışmayı denerler. Diğerini dışarıda bırakmadan kazanmayı da, kaybetmeyi de, mutlu olmayı ve saldırganlaşmadan öfke veya başarıyla baş etmeyi öğrenirler. Oyun oynarken kendilerini sosyal bir toplumun parçası olarak yaşarlar, kurallara göre davranmayı öğrenirler. Sorumluluk ve dayanışma, saygı ve adalet duygusu geliştirirler. Duyularını geliştirir, kaslarını, hareketlerini ve becerilerini alıştırırlar.

Peki, ama çocuklar artık hangi oyunları oynuyorlar? “Lingiri”, “pirili” ya da “beş taş”… Yoksa bunlardan daha farklı oyunlar mı?

Ne yazık ki sokak oyunlarının yerini artık dijital oyunlar aldı… Hem apartman duvarları ile örülen kentsel yapılaşma hem de teknolojik gelişme elektronik oyunları kaçınılmaz kılıyor… Artık hemen her evde en az bir tane; cep telefonu, bilgisayar, oyun tableti (PSP), oyun istasyonu (play station) veya benzeri dijital cihaz var. Bir de bunlara internet bağlantısı eklenince korkunç bir dijital oyun dünyası evlerimizin içine giriyor.

Günümüzde; 1 milyarın üzerinde kişi dijital oyun oynuyor. İnsanlar giderek daha küçük yaşta elektronik oyunla tanışıyor (4-5 yaş). Tek bir oyuna ait (Angry Birds) yıllık ekonomik sektör 75 milyar doları buluyor. Facebook kullanıcıların %80’i bu siteyi oyun oynamak için kullanıyor…

Galiba yapılması gereken şey, onlarla oyun oynamaya vakit ayırmaktır. Onları bu dijital dünyadan biraz olsun uzak tutacak gerçek oyunlarla buluşturmalıyız. Nasıl yaparız bilemiyorum ama yapmak zorunda olduğumuza hiç kuşkum yok…

-----------------------------------------------------------

Anlayana-Gülmece


Fikirlerim Var

Minik kız elinde karnesiyle evden içeri girmiş. Karnesini babasına göstermiş. Babası bir bakmış baştan aşağı pekiyi, bir iki tane de iyi var, ama öğretmen karnenin altına şöyle bir not düşmüş:

- "Çok akıllı ve yetenekli bir çocuk fakat bir kusuru var, derste çok
konuşuyor. Buna nasıl son verebileceğimiz hakkında fikirlerim var, en kısa zamanda siz velisiyle de paylaşmak istiyorum"

Baba bunun üzerine karneyi imzalamış ve öğretmenin görüşlerinin altına kendi de bir not düşmüş:

- "Lütfen paylaşalım, çünkü işe yararsa ben de annesinde
uygulayacağım..."

Bu yazı toplam 2825 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar