İş sağlığımız ne durumda?
İş sağlığımız ne durumda?
Stella Aciman
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Türk Tabipler Birliği, iş sağlığı ve meslek hastalıkları çalıştayı yaptı. Merak ettim, neydi bu çalıştayın amacı? KTTB Genel Sekreteri Dr. Minel Özen’le konuyla ilgili konuştum ve bakın neler öğrendim…
Bu çalıştay neden yapıldı, amaç neydi?
İlk amacımız meslek hastalıklarıyla ilgili bir çalışma yapmaktı, göreve başladıktan iki ay sonra iş sağlığı ve güvenliği uzmanları birliği başkanı Uğur Erdim, hemen arkasından Taşova Vakfı’nın koordinatörü Halil Bey bizi ziyaret ettiler. Her ikisi de iş sağlığı ve güvenliği konusunda bizimle birlikte çalışmak istediklerini söylediler. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği de çevre ve toplum konularında her zaman son derece duyarlı bir örgüt. Çalışan sağlığı dışında meslek hastalıkları konusunda da Ada’da yapılan kayda değer bir çalışma yok. 1995-98 yılları arasında Ada’da üç hekim birkaç ay süreli kurslara giderek bazı çalışmalar yapmışlar. Hali hazırda göğüs hastalıkları uzmanı olarak çalışan Hasan Adataş, iç hastalıkları uzmanı Fatma Ekenoğlu ve pratisyen hekim Kezban Hanım meslek hastalıkları konusunda Ankara’da eğitim görmüşler. Hasan Bey göğüs hastalıklarıyla, Fatma Hanım ise kimyasal etmenlere bağlı olan göğüs hastalıkları konusunda çalışmışlar.
Bu eğitimden sonra Kıbrıs’ta ne gibi çalışmalar yapıldı?
Eğitimden döndükten sonra çimento fabrikalarında çalışan işçilere BM’nin de desteğiyle de bir göğüs taraması yapılmış. Fakat sonra arkası kesilmiş. Son zamanlarda özellikle inşaatlarda yaşanan kazalardan sonra emniyet tedbirleri, iş güvenliği koşullarıyla ilgili bir kamuoyu oluştu. Gazetelerde sıkça yer alıyor. Bu gündemin de zeminiyle meslek hastalıkları, iş sağlığı konusunda da bir şeyler yapmak zorunda olduğumuza karar verdik yönetim kurulu olarak...
İŞ HEKİMİMİZ YOK
Kıbrıs’ta iş yeri hekimliği uygulaması var mı?
Ülkede iş yeri hekimliği ile ilgili bir uygulama yok. Dünyada birçok ülkede iş yeri hekimliği birinci basamak sağlık hizmeti kapsamı içinde yer alan bir uygulama. Ancak iş yeri hekimliği uygulamasının yapılabilmesi için temel tıp bilgilerinin yanında özel bir eğitimin de yapılması gerekiyor. Çünkü iş yerinde çalışacak hekim çalışma hayatının mevzuatını, işin şeklini ve bununla ilgili bazı teknik detayları öğrenmek zorunda. Bizim yasaya koymak istediğimiz; tehlike oranı yüksek işyerlerinde hekim bulundurma zorunluluğu olması. Yani inşaatlar, petrol dolum tesisleri, limanlar, taş ocakları gibi yerler…
Nasıl bir çalışma yaptınız?
İş yeri hekimliği ve meslek hastalıkları için ne yapalım diye düşünürken Türk Tabipler Birliği ile beraber bir kurs programı başlatma kararı aldık. Onlar bize destek olacaklar, 5-9 Ekim arasında ilk planda 25 hekimi öngördüğümüz bir kurs programımız olacak. Tabii işyeri hekimliğinin bizim mevzuatımızda yeri yok. Gerek sağlık çalışanları yasası altında gerek çalışma bakanlığının kendi mevzuatı altında bir tüzük öyle bir yapılaşma yok. O yüzden sağlık hukukçularıyla birlikte yasal bir çalışma da başlattık. Çalışma Bakanlığının 2008 yılında iş sağlığı ve güvenliği yasası altında çıkan bir yasası var. Bu yasa 2009 yılında uygulanmaya başladı. Aslında o yasa iş yeri hekimliği ile ilgili bir yasa yapmaya müsait. Onun altında bir tüzük çalışması götürüyoruz. Öz bir yasa, derli toplu. Bu çalışmaları yaparken iş yeri güvenliği uzmanlarının, sendikaların, işveren örgütlerinin ve üniversitelerin halk, çevre sağlığı uzmanlarının da katıldığı çok daha geniş tabanlı bir grup çalışmasını devam ettiriyoruz. Yani bu çalıştay öncesinde 5-6 ay üç ayrı alanda çalışmalar yürüttük ve sonuçlarını çalıştayda paylaştık.
“NE İŞ YAPIYORSUNUZ? SORUSU ÖNEMLİ”
Meslek hastalıkları nedir?
Meslek hastalığı, yapılan işe özgü olan bazı belirtileri içeren bir etken ve buna bağlı klinik bir tablo ile ortaya çıkan hastalıklar ve kalıcı hasarlardır. Mesela biz taş ocaklarını çalıştık; taş ocağında çalışılmasına bağlı olarak, oradaki tozun solunması ile ortaya çıkan akciğer hastalığı. Bir meslek hastalığı olduğu gibi bir ofis çalışanının da sürekli sabit oturarak devamlı bilgisayar ekranına bakmaktan oluşan çok hastalıklar var. Bir kaynak işçisinin kaynak buharına maruz kalarak uğradığı metal intoksikasyon da meslek hastalığıdır. Aslında meslek hastalığı tanımı tıbbın pratiğinde karşılaştığımız birçok hastalıkta eğer yeterli sorgulama yaparsanız ki hekimler genelde atlıyorlar bunları… O ‘ne iş yapıyorsunuz, ne kadar süredir yapıyorsunuz?’ sorusu var ya, işte bu soru çok önemli. Polikliniğe gelen hastaların birçoğunda da meslek hastalığı olduğu fark edilir.
Meslek hastalıkları için özel bir hastane gerekiyor mu?
Az önce söylediğim gibi işyeri hekimi bunun birinci basamak uygulaması, meslek hastalığı uzmanı ise üçüncü basamağı. Meslek hastalığı nedeniyle ciddi maluliyetler var. Sakatlanmalar, iş göremeyenler var, bazen bu kişilerin yatarak tedavi görmesi gerekiyor. O yüzden böyle bir hastane önemli ama bizim nüfusumuz için şu an ütopik kalabilir ama büyük ölçekli ülkelerde meslek hastalıklarında bu insanların ömür boyu tedaviye ihtiyaçları olması, o hastanelerde bakımlarının sağlanması açısından bir meslek hastanesinin olması önemli. Biz iş sağlığı birimi veya merkezi gibi tanımlamaları önerdik.
Kıbrıs’ta meslek hastalıklarıyla ilgili bir çalışma yapılmış mı?
Hiç öyle bir çalışma yok ama iş kazalarıyla ilgili istatistikler var. Çalışma dairesinde var çünkü bildirimi zorunludur ama kaza bazındadır ve iş güvenliği alanına girer. Kronik hastalıklardan dolayı yani sakatlanmalar ve hasarlar meslek hastalıklarına giriyor. Bizde de böyle bir bildirim sistemi yok. Hâlbuki bildirimi mecburi hastalıklardır bunlar. Meslek hastalığı uzmanı ve işyeri hekimi sisteminin geçmesiyle birlikte ancak kayıt altına alınabilir. Çünkü işyeri hekimi işe giriş muayenelerini yapar. O iş yerinde artık görev süresine bağlı olarak değişen dönemlerde ve işyerinin tehlike sınıfına göre muayeneleri yapar, tahlil sonuçlarını ilgili bakanlıklara bildirir, bu bakanlıklar da sağlık ve çalışma bakanlığıdır. Bu raporları alan bakanlık aynı zamanda bu işyerlerindeki çalışma hayatının kusurlarını da denetlemiş olur. Bir de işyeri güvenliği uzmanlığı diye bir alan var. Bu kişiler de o işyerindeki çalışma alanında ölümlü, sakat kalma gibi tehdit oluşturabilecek koşulları raporlayarak işverene sunarlar. Hâlihazırda birçok ülkenin çalışma mevzuatı içinde işyeri güvenliği raporlama sistemi yasal olarak mecburidir zaten.
ORTAM ÖLÇÜMÜ
Ada’da nasıl işliyor?
Ada’da genelde işverenler talep ediyor, çalışma bakanlığının işvereni mecbur etmek gibi bir uygulaması yok, yasanın içinde olmasına rağmen... Bunu da, yeterli sayıda elemanının ve organizasyonunun olmaması, işyeri hekimliğinin kurumsallaşmaması olarak açıklıyorlar. Tabii bunu sağlık bakanlığının yapması lazım… Hatta bazı işyerleri ortam ölçümleri için gereken aletleri kendileri almışlar.
Ortam ölçümü nedir?
Ortamdaki metal, toz, kimyasal toksin madde ölçümlerini yapmaktır. Uluslararası çalışma örgütünün ve dünya sağlık örgütünün bu konuda yayınladığı cetveller var. Çalışma hayatında her türlü detayı oturmuş ülkelerde bu konularda çok disiplinli tarama programları var. Özellikle İngiltere ve Almanya’da çok dikkat edilen konular bunlar çünkü ağır sanayileri çok fazla. Ortam ölçümü mesela toz için konuşalım; havadaki parçacık oranı demek, birçok değer var. Metabolit ölçümü ise kişideki maruziyet oranıdır. Mesela kurşun yüklenmesi, kaynak işçilerinin maruz kaldığı nikel veya petrol dolum tesislerinde çalışan işçilerdeki petrol türevleriyle ilgili metabolitler gibi. Bizde bununla ilgili de ciddi bir eksiklik var. Ortam ölçümüyle ilgili aslında bakanlığın altında bir laboratuar hizmeti verilmesi lazım, devlet laboratuarı da olabilir.
Taş ocaklarında bir tarama yapılıyor mu?
Biz yaptık, 10 tane taş ocağı gönüllü olarak katıldı, 91 işçi taradık. Ada’da 14 tane taş ocağı var, bunların 12’si aktif. İşçilere akciğer grafileri, solunum fonksiyon testleri ve işitme testleri yapıldı. Ayrıca üç tane göğüs hastalıkları uzmanı tarafından muayene edildiler işçiler. Bu işçilerin 22 tanesinde akciğer hasarı çıktı. Birçoğunda da işitme sorunu bulundu. Bu 22 kişiden üç tanesi tomografi çekilmesini kabul etmedi, 19 kişinin tomografisi çekildi hepsinde lezyon var. Tabii bu lezyonların sınıflanması ve yorumlanması yine uluslararası çalışma örgütünün çıkardığı değerlere göre, meslek hastalıkları uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Biz de bu tomografileri çalıştayda konuşma yapan Prof. Dr. İbrahim Akkurt’a yollayacağız, o hepsini değerlendirecek. Diğer sektörlerle de bu çalışmaları yapmayı planlıyoruz. Böylece elimizde veriler oluşacak.
TARAFLAR RAHATSIZ!
Peki, bu taş ocağında çalışan, sizin kontrollerini yaptığınız işçiler rahatsızlıklarının farkında değiller miydi?
Meslek hastalıklarının tüm dünyada tanılarının az olmasının altında çeşitli nedenler var. Bu sağlıkçıların sahiplendiği bir konu değil. Meslek hastalığı konuşulurken yürütme kısmında muhatap olan taraf her zaman çalışma bakanlığı olmuştur. Birinci sıkıntı bu… Doktorlar ise meslek hastalığı konusunu hep ötelemiştir. Çünkü işin içinde ciddi bir polemik vardır, çünkü siz meslek hastalığı tanısı koyduğunuzda her zaman bir diyabet tanısı veya kalp hastalığı tanısı koyarsınız ve iyi bir şey yaparsınız hastanın sağlığına yönelik. Ama meslek hastalığı tanısı koyduğunuzda rahatsız ettiğiniz çok taraf vardır… İşveren tarafı vardır mesela. Hatta tanı koyduğunuz kişi bile bundan rahatsız olabilir, çünkü çalışana sakatlık, maluliyet tanısı koyuyorsunuz. O tanıyı alan çalışan artık çalışma hayatının içinde iş göremez, yarı iş görür tanımlarına sahip olmuştur, bir daha işe girmekte sıkıntı yaşayacak kişidir. Sigortayla, işverenle sıkıntıya girecek kişidir. Yani çalışanlarda bu meslek hastalığı konusunda gönüllü değiller aslında. Bu yüzden meslek hastalıkları konusunda bir ülkenin yol alabilmesi için sendikal örgütlenmenin çok sağlam olması gerekiyor çünkü meslek hastalıklarıyla ilgili mücadele tanı alındıktan sonra çalışma hayatındaki sağlık koşullarının iyileştirilmesi, iyi bir yürütmeyle birlikte sendikal mücadeleden geçiyor.