İşbirliği …. Ama Nasıl?
Okan DAĞLI - Yücel VURAL
Merkezinde ister istemez adamızın yer aldığı Doğu Akdeniz’de, uzun süredir hidrokarbon kaynaklarını arama, askeri unsurların eşlik ettiği meydan okumalar ve bölge ülkelerinin doğalgaz boru hattı anlaşmaları nedeniyle tırmanan gerginliği yaşamaktayız. Doğu Akdeniz’de kıyısı olan tüm ülkelerin rol aldığı ve taraf olduğu bu krizde adanın kuzey yarısında yaşayanlar olayları izlemekte ama maalesef gerginliğin giderilmesinde pek etkili olamadığı gibi bu krizin olumsuz etkilerini de iliklerine kadar hissetmektedirler.
Siyasi aktörlerin edilgenliğini aşabilecek ve Kıbrıslı toplumların bu krizden olumsuz anlamda etkilenmesine engel olacak en önemli olgulardan biri adada toplumlararası işbirliğinin gelişmesi sonucu siyasi liderlikler üzerinde oluşturulacak etkidir. Yani liderler işbirliği yapmıyorsa ya da yapamıyorsa, toplumlar doğrudan doğruya bu işbirliğinin önünü açabilir.
İşbirliği derken farklı söylemlerin varlığının bilincindeyiz…. Örneğin son dönemde bu işbirliğini farklı bir boyutta ve farklı niyetlerle ortaya atan KKTC Dışişleri bakanı sayın Kudret Özersay, ‘devletten devlete işbirliği’ yaklaşımını ileri sürmeye çalışmaktadır. Böyle bir model üzerinde durmak aslında işbirliği girişimlerini ta başından toprağa gömmek anlamına gelmektedir. Böyle bir modelin geçerli olamayacağını artık herkes anlamış olmalıdır.
İki devletliliği ve tanınma taleplerini içeren devletten devlete işbirliği talep ve iddiaları bölgedeki mevcut krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ayrıca Kıbrıslı Türkleri BM parametrelerinin daha da dışına iterek bölgedeki yalnızlığını derinleştirecektir. Böyle bir olgu nasıl arzu edilebilir? Ve hatta bunun üzerinde niçin inatla ısrar edilir? Bu soruların yanıtları uzun olabilir? Herkes bunun üzerinde düşünebilir. Biz şimdilik bunu geçelim….
Gerçekleşebilir, kabul edilebilir ve işleyebilir modeler üzerinde durmayı anlamlı buluyor ve toplumlararası işbirliğine, dolayısıyla sivil toplumun ve kurumlarının işbirliğine dikkat çekmek istiyoruz.
Geçmişten günümüze devam eden işbirlikleri...
Adada sivil toplum kurumlarının işbirliği yıllardan beri vardır ama etkisi arzu edildiği kadar değildir. İşte tam da bu noktada bu ilişkilerin daha sağlıklı bir şekilde geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Geçmişten günümüze, bu konuda, yani sivil toplum düzeyinde işbirliklerine dayalı zengin bir birikim oluşmuştur.
Lefkoşa’nın iki belediyesi arasında projelendirilip 1980’li yılların içinde hayata geçirilen kanalizasyon projesi halen tüm Lefkoşalılara hizmet vermeye devam etmektedir.
Kültürel Miras Teknik Komitesi’nin devam eden projeleri sayesinde adanın kültürel mirası tarihte görmediği kadar ilgiyi görmekte ve yok olmaya yüz tutmuş anıtsal eserlerimiz tekrardan hayata döndürülmektedir. Kültürel mirasımızın çok önemli örnekleri Mağusa ve Lefkoşa Surları, Apostolos Andreas Manastırı, Othello Kalesi, Baftaki Osmanlı Hamamları gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Dinler arası işbirliği sayesinde adadaki tüm toplumların dini liderleri biraraya gelmekte, karşılıklı saygı temelinde geçmişe kıyasla olabildiğince barış diline yakın söylemlerle toplumlararası yakınlaşmaya hizmet etmektedirler. Geçmişin kışkırtıcı, diğerini yok sayan ve ötekileştiren dilini kullanmamaya özen göstermektedirler.
Mağusa’da çok önemli bir geçiş noktası haline gelen Derinya geçiş kapısının açılışında iki toplumun sivil toplum örgütleri ortak ve eşzamanlı yaptığı eylemlerle, siyasi otoriteler üzerinde devamlı bir etki oluşturmuş ve geçişlerin başlamasına ve bölge insanları arasında köprü oluşturmasına büyük katkı yapmıştır. Sivil toplumun birlikteliği kapının açılması ve daha sonra da geçişlerin şöven unsurların eylemlerinden etkilenmemesi için verdikleri mücadele de bu işbirlikleri için örnek gösterilebilir.
Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında oynadığı rol aslında işbirliğinin başlangıç mekanizmalarının alacağı biçim hakkında yeterli ipuçlarını sunmaktadır.
Yeşil hattın her iki yakası arasında yükselen sendikal işbirlikleri geleceğin, Federal Kıbrıs’ın güven içinde devamı için vazgeçilmezdir.
Kadın ve gençlik örgütlerinin, siyasal partilerin ve çeşitli nitelikteki topluluk ve meslek gruplarının her düzeyde oluşturmaya çalıştığı işbirlikleri bu ülkenin istikrarı ve güvenliğine hizmet etmekten başka herhangi bir olumsuz sonucu var mıdır? Örnekleri elbette çoğaltabiliriz. Fakat, üzerinde esas durmak istediğimiz nokta, bu örneklerden yola çıkarak bunun hangi alanlarda nasıl geliştirilebileceği ve buna nasıl katkı konacağı üzerinedir. .
Yeni işbirliklerinin yolu nasıl açılabilir?
BM Genel Sekreteri tanınma endişelerinin, toplumlar arasındaki işbirliğinin artmasına engel teşkil etmemesi gerektiğin 7 Ocak 2020 tarihli raporunun 62. maddesinde vurgulamıştır. Toplumların birbirine karşılıklı güvenini artıracak her türlü çalışmanın Kıbrıs barışına önemli katkı yapacağı aşikardır. Bu konuda BM’nin toplumlara her türlü desteği verip, kolaylık sağlayabileceği de raporda vurgulanmaktadır.
Ada’nın her iki bölgesindeki akademisyenlerin devam eden siyasi çözümsüzlüğe yeni arayışlar getirecek alternatif politikalar üzerinde daha fazla odaklaşması mümkün ve gereklidir.
Özellikle 1960 öncesi kurulan iki büyük belediye, Lefkoşa ve Mağusa belediyelerinin mevcut bölünmüş ve insansızlaştırılmış kentler için ortak alt yapı ve ulaşım vd sorunların projelendirilmesi ve çözümü konusunda işbirlikleri kaçınılmazdır. Her iki belediyenin bu konuda geçmişte ortak alanlar yaratıp işbirlikleri geliştirdiğini biliyoruz. Bu işbirliklerinin daha da geliştirilmesi ve yakıcı yerel sorunlara el atılması için ortaklaşa insiyatif alınmasına kimler niçin engel oluyor? Örneğin, Lefkoşa’nın her iki tarafındaki trafik yoğunluğunu hafifletecek şekilde yeni araçlı/araçsız geçiş noktalarının açılmasından kim nasıl zarar görecektir?
Peki Mağusa? Kapalı Maraş’ı, bu kentin BM tarafından şekillendirilmiş statüsünü ve sakinlerinin beklentilerini hesaba katmayan bir planlama çabası ne kadar gerçekci ve başarılı olabilir?
Turizm sektörünün tüm adada çok önemli bir ekonomik faaliyet olduğu, karşılıklı geçişlerle her iki tarafın birbirinden önemli sayıda yerli ve yabancı turist çektiğini biliyoruz. Bunun artırılması ve turizmden alınan payın işbirliği sayesinde geliştirilmesi mümkündür. Turizm örgütlerinin bu noktada yakınlaşması için ne yapılmaktadır?
Yine 1960 öncesi kurulan ve geçmişte örnek olabilecek işler başarmış meslek örgütleri KTMMOB, KTTO, KTTB, KTÇB ve KTFF gibi kurumların bölgesel planlar, tarım ve hayvancılık çevre, ticaret, spor ve adamızı tehdit eden hastalıklar konusunda ortak çalışma yapmaları mümkündür.
Kıbrıs’ın kuzeyinde AB mevzuatının kademeli olarak uygulanması ciddi bir hedef olarak ele alınabilir ve AB mali kaynaklarının, bu amaca dönük olarak daha etkin kullanılmasının önü açılabilir.
Kıbrıs’ta yıllardır devam eden ve şimdilerde denizlerine de sirayet eden gerginliğinin tüm Doğu Akdeniz’e yayılmasının adaya etkilerini hergün daha da derinden hissediyoruz. Siyasetin iki toplum arasında yeterli ve etkin bir işbirliğine öncülük edemediği de aşikardır. Tam da bu noktada toplumlararası işbirliği, sivil toplum ve çeşitli kurumlar üzerinden geliştirilmesi ülke barışı için dünden daha da fazla önem arzetmektedir. Bu nedenle ne birilerinin ‘tanınma korkusu’ ne de birilerinin ‘tanıtma inadı’ artık geride bırakılmalıdır.