“İşbirliği yaşamsaldır: Kıbrıslırumlar buna inanmayabilir ama daha iyi bir gelecek için onların gerçek partnerleri Kıbrıslıtürkler’dir…”
Shemaine Bushnell Kiriakidis/KATHİMERİNİ
(2012 ile 2015 yılları arasında ABD Büyükelçisi olarak görev yapmış bulunan John Koenig, ABD Başkanlığı’na Trump’ın seçilmesinin Kıbrıs ve Avrupa’yı nasıl etkileyeceğine dair KATHİMERİNİ gazetesi İngilizce edisyonundan Shemaine Bushnell Kiriakidis’e bir röportaj verdi. 18 Kasım 2024’te yayımlanan bu röportajı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. ABD eski Büyükelçisi John Koenig, “İşbirliği yaşamsaldır: Kıbrıslırumlar buna inanmayabilir ama daha iyi bir gelecek için onların gerçek partnerleri Kıbrıslıtürkler’dir” dedi. Röportajın çevirisini sayfalarımızda paylaşıyoruz. S.U.)
Bir devlet adamı, bir diplomat ve bir yurtsever olarak John Koenig, yurduna ve diplomasiye hizmet konusunda bir simgedir. Gezegenimizin önemli noktalarında otuz yıla yayılan kariyeri boyunca hizmet vermiştir – 2012 ile 2015 yılları arasında Kıbrıs’ta ABD Büyükelçisi olarak görev yapmış, ondan önce de Belçika, Yunanistan, Endonezya, İtalya ve Filipinler’de çalışmıştır. Ayrıca Brüksel’de NATO’da ABD Daimi Temsilci Yardımcısı ve İtalya’nın Napoli kentinde NATO’nun Ortak Kuvvetler Komutanlığı’nda Siyasi Danışman olarak önemli görevlerde bulunmuştur. John Koenig günümüzde de Washington Üniversitesi Henry M. Jackson Uluslararası İncelemeler Okulu’nda uluslararası ilişkiler alanındaki gelecek liderlerin biçimlendirilmesine, gelecek kuşak diplomatlarla geniş deneyimini paylaşarak görev yapmaktadır.
TOPLUMLARI BİR ARAYA GETİRMEYE ÇALIŞMIŞTI…
KATHİMERİNİ’ye ait KNEWS’la özel röportajında Büyükelçi Koenig, Kıbrıs’ta geçirdiği dönemi irdeliyor – o dönem adadaki iki toplumu çaresizce bir araya getirmeye çalışmış ve iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyonu ileriye götürmek isterken zorluklarla karşı karşıya kalmıştı. Kıbrıs’a bağlılığı derin biçimde kişiseldi, adayı ve insanlarını çok seviyordu…
Koenig yakın geçmişte Avrupa’ya yaptığı çağrıyı da irdeliyor, bu çağrıda Avrupa’nın Amerika’ya gözü kapalı biçimde güvenmemesi ve kendi yolunu çizmesi gerektiğini belirtmişti. Avrupa’nın ABD ve NATO’ya dayanmayı azaltması gerektiğini, kendi geleceğini kendi ellerine alması gerektiğini ve Çin’le ilişkiler gibi anahtar konulara çözüm getirerek harekete geçmesinin elzem olduğunu kaydetmişti… “Birbirinize tam olarak güvenmiyorsunuz. Tamam. Ancak Allah aşkına bize de güvenmeyiniz. Kimse sırtınızı kollamıyor” diyor emekli ABD Büyükelçisi John Koenig… Röportaj şöyle:
*** 2012 ile 2015 yılları arasında Kıbrıs’ta ABD Büyükelçisi idiniz. Geriye dönüp baktığınızda, o dönemden en çok neyi hatırlıyorsunuz? O günlerden bu yana Kıbrıs nasıl değişmiştir sizce?
Ben 2012 yılında Kıbrıs’a vardığımda, mali kriz yaşanmaktaydı, insanlar ATM’lerin önlerinde kuyruklar oluşturuyor, birikimleri için kaygılanıyorlardı – ekonomi tepetakla olmuştu. Bu karmaşaya karşın, Kıbrıs’ta olası bir çözüm için iyimserlik vardı ve kıyılardaki doğalgaz bulunmasının ekonomiyi dönüştürebileceğine dair yüksek umutlar bulunuyordu. Tüm bunların yanında Rusya’dan para akışı mevcuttu ki bu da o günlerde Kıbrıs ekonomisinin işeyebilmesi için merkeziydi – bu da önemli oranda Amerika’nın ilgisini uyabndırmaktaydı…
2015’ten bu yana Kıbrıs’a tekrar gitmedim, o nedenle adada nelerin değişmiş olduğunu görmedim.
“ANASTASİADİS BENİ KINAMIŞTI…”
2015’te Kıbrıs’ta geçirdiğim son birkaç ay zorluydu, özellikle Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in RİK televizyonuna çıkarak beni kamuoyu önünde kınaması ardından… Yine de orada geçirmiş olduğum süre içerisinde fevkalade liderlere dair güçlü hatıralarım vardır – Yorgo Vasiliu, Glafkos Kliridis, Yannakis Kasulidis, Keti Kliridis, Mihalis Papapetru gibi… Umarım ki Kıbrıs, bu düzeyde liderliklerden yararlanmayı sürdürür günümüzde…
*** Siz Kıbrıs’ta görev yaparken, ABD Kıbrıs’ın iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonla yeniden birleştirmesine dair bir plana destek vermekteydi. Hatta Joe Biden 2014 yılında bu desteği göstermek maksadıyla adayı ziyaret etmişti. Aradan geçmiş olan 50 sene ardından Kıbrıs’ın bu koşullarda yeniden birleşmesi için gerçek bir fırsat hala var mıdır sizce?
Benim bu konuya dahil olmamla ilgili biraz arkaplan bilgisi vererek başlamak isterim. Cumhurbaşkanı Anastasiadis, Alexander Downer’i etkili biçimde uzaklaştırdıktan sonra yaşanan bir dizi olay beni Anastasiadis ve Eroğlu arasında ortak bir açıklama yapmaları için aracılık yapmama yol açmıştı. Bu açıklama önemliydi çünkü Kıbrıs’ta çözüm için son görüşme turlarını başlatmaktaydı, 2017’ye kadar devam etti bu müzakereler ve o günlerde Başkan Yardımcısı olan Biden’in ziyaretine neden oldu, (Biden’in ziyaretinde) Kıbrıs konusu ve bölgesel kaygıları tartışmak üzere Kıbrıslı liderlerle buluşmuştuk.
“BAŞKA BÜYÜKELÇİLERDEN DAHA FAZLA BİLGİ SAHİBİYDİM…”
Akıncı Kıbrıslıtürk lider olduktan ve BM müzakerecisi olarak Espen Barthe Eide görevi devraldıktan sonra, ben bu konuya derinlemesine dahil oldum. Aslında ikinci kez adadaydım, bundan önce ilk gelişim 1990’lı yıllarda siyasi bölüm başkanlığı dönemindeydi. Büyükelçilik görevi ille de bir tür terfi anlamına gelmiyordu ancak ben Kıbrıs’a özen gösteriyordum, herhalde herhangi bir eski ABD büyükelçisinden daha fazla bilgi sahibiydim ve daha fazla özen gösteriyordum Kıbrıs sorununa…
2012 ile 2015 yılları arasındaki koşullar vaad vericiydi ve ortak açıklama da anahtar konularda gerçek ilerlemeleri kaydetmekteydi. Ancak 2017 yılında Crans-Montana’da herşey çökecekti. O günden bu yana bir çözüme yönelik adımlar atıldığını görmedim ve açıkçası ufukta birleşmenin olduğuna inanmıyorum. Öngörülebilir bir gelecekte, büyük olasılıkla onlarca yıl boyunca yeniden birleşme masada olmayacaktır…
“HAYATI KOLAYLAŞTIRACAK KISITLAMALAR AZALTILMALI…”
Öyleyse şimdi ne olacak? Her iki taraftan Kıbrıslılar, hayatı kolaylaştırmak için kısıtlamaları azaltmalıdırlar. Bunun için izleme gerekir – çoğunlukla bu izleme işi yetersiz kalmaktadır. İşbirliği yaşamsaldır: Kıbrıslırumlar buna inanmayabilir ama daha iyi bir gelecek için onların gerçek partnerleri Kıbrıslıtürkler’dir… Çevreyle ilgili sorunlar – kötüleşen yangınlar, su kıtlığı ve çölleşme – ada çapında önlemleri gerektirmektedir…
Ben uzaktaydım bunca zaman ve şimdiki ABD duruşu hakkında konuşmuyorum – bunu yeni ABD Büyükelçisi’ne sormanız gerekir. Ancak benim görüşüme göre, geçmişte destek vermiş olduğumuz çerçevede yeniden birleşme şansı artık gerçekçi değildir.
“DAHA GENİŞ BİR ABD STRATEJİSİ YOKTUR…”
*** Son zamanlarda Kıbrıs’ta daha fazla ABD hareketliliğine tanık oluyoruz, özellikle Gazze’deki durumla ilgili… Barışı korumanın ötesinde bu giderek artan varlığın ardında ne vardır? Türkiye’ye yönelik ABD politikalarında bir değişikliğin sinyali olabilir mi bu?
ABD’nin bölgeye dahil oluşunu tam olarak barışı koruma olarak tarif etmezdim. Bizim ana hedeflerimiz İsrail’I korumak ve gerçek bir tehdit olan İran’ın etkisini frenlemektir. Etkinliklerimizin çoğu da – ki buna bölgedeki füzesavar deniz araçları bulundurmak dahildir – bu hedeflere odaklanmaktadır, geçen sene 7 Ekim’den bu yana İsrail’I destekleme hareketlerimiz de bunu yansıtmaktadır.
Türkiye’ye gelince, ilişkimiz sürekli olarak değişmektedir. Erdoğan’ın başkanlığında Türkiye daha bağımsız, çok yönlü bir dış politika izliyor, bu da NATO’yla veya sözünü ettiği AB hedefleriyle düzgünce örtüşmüyor… Bu yaklaşım, Türkiye için başarılı olmuştur ve ABD kendini daha çok önceden bunları tahmin etmek yerine tepki gösterir vaziyette bulmaktadır. Artık Ankara’yla güçlü bağlarımız yoktur ve dürüst olmak gerekirse, bunun ötesinde doğu Akdeniz için daha geniş bir ABD stratejisini de görmüyorum…
*** ABD, Kıbrıs’ta kara para aklama ve mali suçlarla ilgili katı davranıyor, hatta (Kıbrıs için) vizeyi kaldırmaya daha büyük bir şeffaflık koşulu getirmiştir. Sizce bu odağın esas amacı Rus etkisini sınırlandırmak mıdır yoksa Kıbrıs için daha geniş bir ABD stratejisiyle mi ilgilidir bu durum?
ABD’nin Kıbrıs’taki yasadışı mali aktiviteyle savaşımı, yalnızca Rusya’ya odaklı olmayan daha geniş bir stratejinin parçasıdır. Bu konuyla yıllardır ilgilenmekteyiz, Yugoslav savaşları esnasında kuşkulu mali aktiviteler nedeniyle Tasos Papadopulos’un işaretlenmesi dönemi de dahildir buna… Kıbrıs’la işbirliği her iki taraf için de yararlıdır.
Şimdiki vurgu ise Rusya’dan kötü aktörleri Avrupa bankacılık sisteminden dışlama hedefine dayanıyor daha çok, bu da bizim yaptırımlar politikamızla bağlantılıdır ve bu da Kıbrıs ekonomisinin temizlenmesine yardımcı olmaktadır. Vizelerin kaldırılması programı da Kıbrıs’a yarar getirecek olan bu işbirliğinin olumlu bir sonucudur…
Ancak bu, ABD politikasında daha geniş bir değişikliğe işaret etmiyor. Kıbrıs’la ortaklığımızı yükseltirken, ülkelerimiz arasındaki boyut farklını hatırlamak da önemlidir. Bir milyon nüfuslu bir ülke ile 350 milyon nüfuslu bir ülke arasında ortaklık, ABD’den çok Kıbrıs için daha değerli olabilir.
“AVRUPA DEHŞETE DÜŞMELİDİR…”
*** Geçen hafta Facebook sayfanızda Avrupa’ya seslenen ve özellikle savunma konusunda yalnızca ABD’ye dayanmaktan kendilerini uzaklaştırmaları ve gerçek bir otonomi kurmaya başlamaları yönünde bir “uyanın” çağrısı yayımladınız…
Öncelikle Trump vardır. Bu tartışmayı yalnızca ona dayandırmak istemiyorum ancak ABD başkanı olarak yeniden seçilmesi önemli bir faktördür. Milli güvenlik atamalarına dair ilk kararları, Avrupalıları derinden kaygılandırmalıdır. Trump’ın ekibinde şahinlerle eski neo-con’ların bır karması vardır – bunların pek çoğu kendi ana medya etkisine sahip Fox News’da Trump’un sarsılmaz savunucularıdırlar.
Olası bir kaygı verici atama Pete Hegseth’in Savunma Bakanı olarak atanma olasılığıdır. Savunmada pek az politika deneyimine sahip olan Hegseth’in etkisi, daha çok sağ medyadan kaynaklanıyor, bu sağ medyada kendisi ABD askeri eylemlerine ilişkin aşırı bir takım şeyler söylemiştir. Savaş suçu işlemekten mahkum edilmiş olan Amerikan askerlerinin affedilmesini, güçlü biçimde savunmuştur, hatta Trump’ı soğukkanlılıkla esirleri öldürmüş olan bir askerin mahkumiyetini geri çevirmeye ikna etmiştir. Bu, Avrupa’ya dehşet vermelidir ancak Trump’ın başkanlığı daha geniş, uzun vadeli bir konunun parçasıdır yalnızca: O da, Avrupa’nın gerilemekte olan global etkisidir.
“AVRUPA, ABD’YE BAĞIMLILIKTAN KURTULMALI…”
*** Avrupa’ya yaptığınız çağrıda, üye ulusların birbirlerine güvensizliklerine karşın bir araya gelmelerini söylemeniz bana kaygılandırıcı geldi, onlara “Birbirinize tümüyle güvenmiyorsunuz. Tamam… Ancak Tanrı aşkına bize de güvenmeyiniz. Kimse sırtınızı kollamıyor” demiştiniz. Bunu açar mısınız lütfen…
2008’deki mali krizden ve Eurozone krizinden bu yana, Avrupa ayaklarını bulmakta zorlanmıştır, global gücü ve etkisi önemli oranda yok olmuştur. Bu esas olarak, özellikle savunma ve ekonomik konularda ABD’ye olan bağımlılığından kaynaklanmaktadır. Sanayi politikalarında çatışmalar, ticari anlaşmazlıklar ve Trump’ın ekonomik yaklaşımı, bunu daha da şiddetlendirecektir. Avrupa, bu bağımlılıktan kendini kurtarmalı ve bağımsız global bir güc olarak kendini ortaya koymalıdır – ABD’ye karşıt olarak değil ama yalnızca onun takipçisi olmaktan çıkarak yapmalıdır bunu…
Avrupalı bir özerklik için bu çağrıya, Timothy Garton Ash’ın Guardian gazetesinde yer almış olan bir makalesi neden oldu – bu makalede Trump başkanlığındaki ABD geri çekilse de, Avrupa’nın Ukrayna’ya desteğini sürdürmesi gerektiğini yazmaktaydı. Ukrayna veya başa bir yerde ABD’den bağımsız biçimde hareket etmek için birlik olması gerekli ancak yetersizdir – Avrupa bu konuda kaynaklardan, mekanizmalardan ve yeteneklerden yoksundur.
Ukrayna, Avrupa’nın kendi savunma ve karar verme altyapısını oluşturmasının ivedi gerekliliğini aydınlatıyor. Bölgenin kritik yakınlığına ve mülteciler, insani kaygılar ve uluslararası hukuk ihlalleri gibi konulara karşın benzer biçimde Avrupa’nın Orta Doğu’daki etkisi de çok küçüktür… Avrupa sesini güçlendirmeli ve bu konularda proaktif bir rol üstlenmelidir.
On sene önce ABD’nin eylemleri, bir göçmen krizini tetiklemiş ve Avruaplı politikaları önemli oranda kesintiye uğratmıştır. Böylesi bir senaryo kendini yeniden tekrarlayabilir ve ABD politikalarında bir kenarda tutulması Avrupa’yı kurtarmaz. Kendi kaderini kendi ellerine almalıdır – hem denge, hem de daha dünyanın daha geniş anlamda iyiliği için…
“AVRUPA’YLA SÜRTÜŞMELER ARTABİLİR…”
*** Peki ya NATO ve yeni Trump yönetimi hakkında ne diyeceksiniz, bunlar nasıl gelişecek? Ve NATO’yla ilgili neden “transaction” (muamele/işlem) sözcüğünü kullandınız?
ABD’deki deneyimimiz odur ki güvenilir, kurulu bir sistemde dahi, anahtar konumundaki bireyler yasaları ve kurallara uymakta ya da bunları görmezden gelmekte önemli bir takdir yetkisine sahiptir. Bu, Trump yönetimi döneminde çok açıktı.
1949 yılında imzalanmış bulunan Washington Anlaşması, NATO’nun kuruluşunu oluşturmaktaydı. Özünde Beşinci Madde, kollektif güvenliği oluşturmaktadır ancak bazılarının düşündüğü kadar da bağlayıcı olmayabilir. Bu madde, gecikmelere ve bireysel direnişlere de alan sağlıyor, yani bunun anlamı, bunun ortaya konması, ille de otomatik bir yanıt sağlayacak demek değildir. O kurumdaki insanlara güvenmek, o kuruma güvenmek kadar önemlidir.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Avrupa, ABD’ye savunma bakımından daha da fazla bağımlı hale gelmiştir, 1989’dan daha da fazla… ABD dış ve güvenlik politikaları son yirmi senede Avrupa’yı , daha geniş güvenlik sistemleri yerine, ABD öncülüğündeki operasyonlardaki özel yeteneklere odaklanmaya teşvik etmiştir. Bu yaklaşım Avrupa’nın büyük savunma harcamalarından kaçınmasına yardım etmiştir. Bunun karşılığında da ABD Avrupa’dan askeri destek, diplomatik uyum ve global insiyatiflerine arka çıkmasını beklemiştir. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’I işgali, Avrupa’nın daha güçlü bir savunmaya sahip olması çağrılarına yol açmış ancak bu konudaki somut ilerlemeler yavaş seyretmiştir.
İleriye doğru baktığımızda Trump’ın görüşleri, ABD-Avrupa ilişkilerini daha da gerebilir. NATO, AB ve BM gibi çokuluslu örgütleri görmezden gelerek ikili anlaşmaları yeğleyebilir Trump yönetimi ve bu da daha fazla sürtüşmelere yol açabilir. Bu durum, teknolojiden Elon Musk ve Peter Theiel gibi bu tür çerçevelere karşı olan isimlerle birleşince, AB ile bir ticaret savaşını ve özellikle yapay zeka ve sosyal medya gibi alanlarda Avrupalı kuralları ortadan kaldırmayı tetikleyebilir…
(KATHIMERİNİ gazetesi İngilizce edisyonunda Shemaine Bushnell Kiriakidis’in 18.11.2024 tarihinde yayımlanan röportajını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)
ABD eski Büyükelçisi John Koenig
ABD'nin eski Kıbrıs Büyükelç ... Kathimerini gazetesine konuştu....