1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Işıklar İçinde Uyu Luis!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Işıklar İçinde Uyu Luis!

A+A-

nn-086.jpg

Son yıllarda Kıbrıs Rum toplumunda ciddi kayıplar yaşıyoruz.

Peş peşe bizi bırakıp gidenlerin sayısı artıyor. Hayatta kalan dostlarım neredeyse gidenlerden daha az...

Gidenlerin hepsi de Kıbrıs sevdalısıydı ve farklı bir ülke kurmak için mücadele etmişlerdi.

Fakat ne yazık ki, hepsi de bölünmüş bir ülkenin toprağına verildiler.

Aralarında, külleri denizlere saçılanlar da var.

Sulla, Zenon, Jus, Kostas, Mavratsas ve Marios’tan sonra Luis İgumenitis de göçüp gidenler kervanına katıldı.

Ve maalesef her giden barış-sevdalısından sonra ülkemizin bölünmüşlüğü biraz daha derinleşiyor...

Luis uzun yıllar sol hareket içinde yer almıştı. Önce AKEL’de, daha sonra da ADİSOK’ta aktif siyaset yapmıştı.

Mihalis Papapedru ile içtikleri su bile ayrı gitmezdi. Hem yoldaştılar, hem bacanak.

Luis, Atina’daki öğrencilik yıllarında Yunan Cuntası tarafından tutuklanmış, işkenceye uğramıştı. Suçu, 17 Kasım Politeknik Direnişine katılmaktı.

Tutkulu bir insandı. Hem siyasi yaşamı, hem de özel hayatı tutkulu anlarla doludur.

İri gövdesiyle dans eder, şarkılar söylerdi. Mikis Theodorakis’in parçalarını sesiyle değil kalbiyle söylerdi. Şiir okumayı da severdi. Zenon ile yarışırcasına karşılıklı şiir okumaları bizleri mest ederdi.

Yemeklerin en iyisini severdi. Müdavimi olduğumuz restoranın adını Epikür koymuştuk. Gerçekten de tam bir Epikürcü idi. Yaşam-severlik en bariz özelliği idi.

İlk kalp krizinden sonra sigarayı bırakıp alkolü bayağı azaltmıştı. Artık hiç aksatmadan her gün yürüyüşe çıkar, sağlıklı bir yaşam sürdürürdü.

Bu durum, kendisi kadar bize de iyi geliyordu.

Alkol kontrolüne yakalanmayalım diye bizi tek tek evlerimizden alır, tavernaya götürür, gece de evlerimize bırakırdı.

Yemek siparişlerini her zaman kendisi yapardı. Hesap geldiği zaman kimin ne ödeyeceğini de o belirler, herkesten parayı toplar hesabı hallederdi.

Buna o kadar alışmıştık ki, o olmadığı zamanlarda hesabı ödemede zorlanırdık.

Sohbetlerin baş konusu elbette Kıbrıs Sorunu idi.

Luis, değişmez görüşünü her zaman aynı coşkuyla haykırırdı: “Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kabul etmiyorlar, temel sorun budur!”

Bu görüşünü her ortamda tekrarlar, haftalık yazdığı köşe yazılarında ifade ederdi.

Luis, Baf’ta doğmuş, orada büyümüştü. İlk gençlik yıllarında etnik çatışmalara tanıklık etmiş ve daha o yaşlarda milliyetçi ideolojinin yarattığı düşmanlık ve tahribatı fark etmişti.

Londra’da ve Atina’da okurken solcu bir aydın olmuş ve kendisi gibi solcu olan Yunanlı bir akademisyenle evlenmişti.

Kıbrıs’a döndüğünde çok sevdiği öğretmenlik mesleğinin yanı sıra, AKEL’de de aktif görev yapmayı sürdürdü. (Atina’da zaten solcu öğrencilerinin başkanlığını yapmıştı) Fakat kısa süre sonra AKEL ile yolları ayrıldı.

Yayıncılığa atıldı ve Emros (İleri) adlı haftalık gazeteyi çıkarmaya başladı. Aynı tarihlerde Mihalis Papapetru ile ADİSOK adlı yenilikçi sol hareketi kurdu.

Ahır’ı Çok Severdi

Geçit noktaları açıldıktan sonra, hep beraber adanın kuzeyine gittik. Luis doğal olarak iyi bir restoran istiyordu. Lokanta ararken yolumuz Ahır’a düştü. Luis, Ahır’a bayıldı ve mekanın sahibi Kemal ile büyük bir dostluk kurdu.

Bundan böyle Cuma akşamları Ahır’a gidilecekti. Kemal’e önceden yemek siparişleri verir, bizi de evlerimizden toplayarak Ahır’a götürürdü.

Kemal, Luis’i ve bareyasını çok sevmişti. O kadar ki, gençliğinde Rum öldürdüğünü itiraf eder, pişmanlık duyduğunu söylerdi.

Yaşam-severlik yaz aylarında Yunanistan’da devam ederdi. Sahil kenarındaki yazlık evine gider, dostlarını da oraya davet ederdi. Ziyaretine gittiğimiz zaman bizi krallar gibi karşılar, müthiş bir misafirperverlik sergilerdi. Sahilde tzipurolar içilir, sonra da kendimizi suya bırakırdık...

Luis, diğer Kıbrıslı Rum demokratlar gibi, son dönemlerde büyük bir düş kırıklığı içindeydi. Crans Montana zirvesinin fiyaskoyla sonuçlanmasından bütünüyle Nikos Anastsiadis’i sorumlu tutuyordu ve tarihi bir fırsatın heba edildiğine inanıyordu.

Akıncı’nın koltuğundan edilmesiyle son umut kırıntılarını da yitirdi.

Çok karamsardı ama yine de mücadeleyi elden bırakmıyordu.

Ta ki, onu ölüme götürecek olan o şansız ana kadar...

Yedi ay önce bir sabah evinin merdiven ayaklarından düşüp başını vurunca, komaya girdi ve bir daha uyanmadı.

Işıklar içinde uyu Luis...

  

Bu yazı toplam 2187 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar