1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İsimleri yeni çocuklara, yeni bir gelecek hayali
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İsimleri yeni çocuklara, yeni bir gelecek hayali

A+A-

Yeni doğan çocukların yeni isimleri var.
Kimi yabancı kimi farklı isimler…
Lara, Mina, Mira, Karen gibi...
Alara, Atlas, İren, Kamer, Edis gibi...

***
Geleneksel isimler tarih oluyor giderek…
Özellikle de Kıbrıslı ailelerin çoğunluğu tek çocuk yapıyor.
“Kardeş” duygusunu pek de bilmeden yetişiyor nesiller…
Umarım kardeşliği unutmazlar…
Hele de halkların kardeşliğini…

***

Kıbrıs’ın güneyinde “isim günü” geleneği vardır.
Doğum günü kadar önemsenir.
Biraz da dinden kaynaklı bir gelenektir bu ve hep aynı isimler yinelenir, durur.
İsim günü, bir aziz veya azizenin ölüm yıl dönümüyle ilişkilendirilir.
Nikos, Nikolas, Nikoletta örneğin, ortaktır isim günleri…
Ya da Eleni, Elena…

***

Buralar değişti çok fazla…
Çocukların simaları değişti, bakışları, gözleri…
Masumiyetleri değişmedi.

“Buralar çok değişti” lafı hiç değişmedi aslında…
İlk kez çocukluğumdan anımsıyorum bu sözü...
Annem, bir sabah uyandığında, ipte asılı çamaşırların çalındığını gördüğü zaman söylemişti.

Yıllar geçtikçe çok duydum, çok söyledim, çok söylendim.

***

"Buralı" yaşamın fazlaca "oralı" olduğu günlerdeyiz.
Dünyanın normali belki de bu…
Kabullenemiyorum nedense…

Bir parkta ya da kaldırımda yürürken, midenize “ben bir yabancıyım” duygusu oturuyorsa, ağırlaşırsınız o an…

Hele hele yıllarca tanıdığınız birisi kafa tokuşturursa sizinle…
Omzunuza dokumak, sarılmak yerine…

“Ne oluyor” dersiniz o an…

***

Bulgur köftesi ve şammali satılan sokak aralarında, çiğ köfte yoğruluyor şimdi…
Simitle başlıyor gün, çörek ya da zeytinli, hellimli yerine…

Bir fırında durdum, sordum geçenlerde, “zeytinli bitta var mı?”
Fırıncı anlamadı.
Anlattım.
“Talep yok” dedi.

***
Elbette korunan değerlerimiz de var.

Küçük Aysel'in sesinden nihavent eserler çoktan unutulsa da Cem Karaca çalıyor halen meyhanelerde… Ahmet Kaya’yla dertleniyor ahali…
“Kör olası çöpçüler aşkımızı süpürüyor” halen…

Küçük tabaklarda gelen mezeler arasına sıkışıyorsa Müslüman mahallesine pek de uymayan salyangoz, hele bir de kereviz turşusu tuzlu su yerine sirkeyle yapılmışsa, harika…

"Yasaklı" zamanlarında tadı bal gelen 31 konyağın yerini şimdilerde fazlaca Yeşil Efe aldı.
Bu ada şarabı için fethedildi diyorlardı oysa…

Kıbrıs patatesi “sosyete” oldu…
Kıbrıs enginarı halen revaçta…

***
Bir de kahve meselemiz var sahi!
Kahve kültürümüz üretim yeri açısından bir rekabete dönüşse de korunuyor.

Yemek sonrası restoranlarda kahve ikramını severim.
“Kahve içer misiniz” diye sorarlar ve ardından “ikramdır” derler ya…
Çok mutlu olurum.
O kahvenin parasının aslında hesabın içinde olduğunu bilsem de…

Geçenlerde bir mekana gittim, garson geldi, “çay içer misiniz” dedi.
“Kahve alayım” dedim.
“Çay içerseniz ikramımızdır, kahve için ayrıca ücret almamız gerekiyor” deyince, kalktım, kaçtım.

* * *
“Buralar çok değişti” derken…
Fark ettim ki küfürler de değişti…

Ayıptır söylemesi parmak verme şekli bile bir başka şimdilerde…
Bunu trafikte yaşadım.
Kendi el yordamımla karşılık verdim, karşımdaki manasız gözlerle baktı.

Anladım ki insanlar her gün daha az insan

Faize (Özdemirciler) çok güzel anlatmıştı.
“Eskiden, çok eskiden, yaseminler tüterdi meselâ, eskiden hiçbir
şey kokmazdı zaten, her şey tüterdi, artık hiçbir şey tütmez, her şey pis kokar, bu yer bu ülke tütmez, ada tütmez, leş gibi kokar…”

***
Ganimet zengini, ne oldum delisi, zevk-i sefa uğruna yurdunu unutan, değerlerini yitiren ve onca yozlaşmayı suskunlukla izleyenler arasında kimi zaman serpme meze gibi hissediyoruz kendimizi…

İsimleri yeni çocuklara
, yeni bir gelecek hayali kuramıyoruz.
Şarap içemiyoruz keyifle…


Yine de Nazım’dan şiirler okuduğumuz dostlarımız var halen…
“Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!..”

isimleri-yeni-cocuklara.jpg
Fotoğraf: Yıltan Taşçı

Bu yazı toplam 346 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar