İşin özü
İçin için eritildik...
Eridik için için...
‘Şişsek’ de balon gibi, ‘boşaldı’ içimiz, ‘gösteriş’e kandık, bilemedik.
***
Üretimden sosyal ve kültürel kimliğe, tüketildik, tükettik, yediler, birbirimizi yedik, bitirdik...
Uslanmıyoruz daha...
***
Şimdi sözlere bakıyorum...
Bir de ‘pratiğine’ hayatın...
Pek de tutmuyor birbirini...
***
En güncel tartışmamız: Özelleştirme!..
***
“Telefon özelleştirilemez” deniyor!
Sorarım size, ne geliyor aklınıza “telefon” denince!..
Evinizdeki mi?
Cebinizdeki mi yoksa?
Hangisi!..
Yani “telefon” özel değil mi!..
Özel değil de ne, telefonun ‘hayatımızdaki’ gerçek yeri!..
***
Eğitim özel değil mi bu ülkede?
Devletin kolejindeki öğrenciler dahi bağırıyor “parasız eğitim” diye.
Bir sorunuz bakalım “Kolej”de çocuk okutan ana babalara, yılda kaç para çıkıyor ceplerinden...
Pek çok öğretmenin dahi çocuğu ‘özel’de...
***
Elektrik mesela!..
Yarısı senelerdir “özel” değil mi?
***
Sağlık mı “bedava” yani bu ülkede...
Lütfen bir araştırınız, yıllık “sağlık” harcaması ne diye, her bir ailemizin...
Neresi “parasız”....
Üstelik, ödediğimiz ücretin çoğu yine kamu hekimlerine değil mi?
***
Ne ‘projemiz’ var ciddi ciddiye!..
Ne de “sözler” karşılıyor hayatın pratiğini...
***
Hade geliniz itiraf edelim!..
Aslında “üretim araçlarının halkın denetiminde olması” değil mesele...
Mesele, telefonda, elektrikte, suda, eğitimde “ilgili personelin maaş, ücret, gelecek garantisi”nin sürmesi ve “herkesin statüsünü koruması”...
Evet bu da çok önemli, çok insani...
Ama...
‘Özelleştirilemez’ dediğimiz ‘kadrolar’.
‘Üretim araçları’ ya da “içerik” değil!..
Bir bakınız lütfen yaşamın pratiğine...
Ve biraz da batıralım iğneyi kendimize.