1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. İsrail Gazı Kıbrıs Barışı
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

İsrail Gazı Kıbrıs Barışı

A+A-

 

Ahmet Davutoğlu ile Evangelos Venizelos’un geçtiğimiz günlerde New York’ta sağladıkları mutabakat Kıbrıs Sorununda yeni ve hareketli bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Kıbrıslı Rum görüşmecinin Ankara, Kıbrıslı Türk görüşmecinin de Atina ile doğrudan temas kurması ilk bakışta eskiden beri dile getirilen “Türk görüşünün” hayata geçirilmesi olarak görülse de, gerçekte bu gelişme Kıbrıs Rum tarafının 1974’ten beri ısrarla istediği, Türkiye’nin de ısrarla reddettiği Kıbrıslı Rumların Ankara ile doğrudan temas kurmasına imkân tanıyor. Seçildiği günden beri Ankara’nın da müzakere masasına oturmasını savunan Anastasiadis, bu mutabakattan oldukça memnun olmalı. Kıbrıs’ta iki taraf arasında sürdürülecek olan müzakerelerde ne zaman bir tıkanma veya zorluk ortaya çıksa -özellikle toprak, mülkiyet ve güvenlik konularında zorluklar yaşanacağı kesindir- Kıbrıs Rum görüşmeci Ankara’nın kapısını çalacak. Bu da sürecin hızlı şekilde işlemesini sağlayacak. Hızlı işleyen sürecin hızlıca sonuç getirip getirmeyeceğini şimdiden öngörmek mümkün değil. Fakat atılan bu adımla Ankara’nın Kıbrıs Sorununun çözümüne angaje olduğu bir gerçektir. Peki, neden şimdi? Türkiye’yi ve Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Sorununu “şimdi” çözmeye motive eden nedir? Bu soruya yanıt verebilmek için gözlerimizi ve dikkatlerimizi Doğu Akdeniz’in derinliklerinde yatan enerji yataklarına çevirmeliyiz. En başta da İsrail gazına… İsrail’in doğal gaz yatakları Kıbrıs’tan farklı olarak, hâlihazırda piyasaya sürülme aşamasına getirilmiştir. Nitekim geçtiğimiz Haziran ayında İsrail doğal gaz yataklarının %40’ını ihraç etmek istediğini açıklamıştır. İsrail gazının en randımanlı ve en karlı şekilde değerlendirilmesi için iki yol vardır: 1) İsrail gazını Türkiye’ye ulaştıracak bir boru hattının döşenmesi, 2) Gazı sıvılaştıracak bir LNG tesisinin Kıbrıs’ta kurulması. Nitekim Baf’ta yapılan bir uluslararası enerji konferansına katılan İsrailli yetkili Michael Lotem, bu yönde bir konuşma yaptı ve Kıbrıs’ın sıvılaştırma tesisi için en uygun yer olduğunu vurguladı. Fakat ardından da İsrail’in bütün yumurtalarını bir sepete koymak istemediğini belirtti ve ikinci bir imkândan söz etti. İsrail ile Türkiye arasında döşenecek bir boru hattı ile doğal gazın önemli bir miktarını Türkiye’ye aktarmak… Uzmanlar Kıbrıs’taki tesise yılda 4-5 Milyar kübik metre kare gazın gidebileceğini belirtirken, borudan Türkiye’ye akabilecek gaz miktarının yılda 8-10 Milyar kübik metre kare olabileceğini ifade ediyorlar. Fakat İsrail ile Türkiye’yi birbirine bağlayacak boru hattı Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesinden (MEB) geçmek zorundadır. Bunun için de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayı şart olmasa bile bir gerekliliktir. Kısacası, İsrail’in enerji politikasını hayata geçirebilmesi için Türkiye ile Kıbrıs’ın iyi ilişkiler içinde olması gerekiyor. Fakat bilindiği üzere, bu iki ülke bırakın iyi ilişkiler içinde olmayı, birbiriyle kavgalı iki antagonist ülkedir ve bu da İsrail’in enerji politikalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim bu yılın başından itibaren ikisi de ayrı ayrı İsrail’i “diğeri” ile işbirliği yapmaması için sıkıştırmaya başlamışlardı. Örneğin, bu yılın Ocak ayında İstanbul’da yapılan Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılan İsrail’in enerji uzmanı diplomat Michael Lotem Türkiye ile İsrail arasında bir boru hattı kurulabileceğini söyleyince, Türk tarafı, bunun için Türk-İsrail ilişkilerinin tamamen normalleşmesi gerektiğini belirttikten sonra, asıl sorunun Kıbrıslı Rumlar ile İsrail’in geliştirdiği ilişkiler olduğunu vurguladı. Böylece, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesine rağmen iki ülke ilişkilerinin henüz normalleşememesinin arkasında İsrail-Kıbrıs ilişkilerinin yattığı da belli olmuş oldu. Türkiye’nin bu tavrı, yani İsrail üzerinde baskı kurmaya kalkışması, İsrail’in fikrini değiştirmesine yol açmadı. Tam tersine. Geçtiğimiz Nisan ayında Ankara’da yapılan 12. Uluslararası Petrol ve Gaz Konferansına (TUROGE) katılan Michael Lotem, İsrail’in hem boru hattı, hem de sıvılaştırma tesisi kurmak istediğini yeniledi ve üstü kapalı olarak hem Kıbrıs hem de Türkiye ile işbirliği yapmak istediklerini belirtti. Enerji meselesini ticari değerinin ötesinde ele almayı öneren Lotem, enerjinin siyasi ve diplomatik değerine dikkat çekerek, yeni bir siyasi iklimin oluşturulmasından söz etti. İsrail-Kıbrıs ilişkileri ile ilgili bir soru üzerine ise şu cevabı verdi: “Kıbrıs, İsrail’in Avrupa-dostu olan en yakın komşusudur.” Bu sözler İsrail’in bildiği yolda ilerleme konusunda kararlı olduğunu gösteriyordu. Nitekim Haziran 2013’te Kıbrıs’a gelen İsrail enerji bakanı Kıbrıs Rum tarafı ile 10 Milyar dolara mal olacağı düşünülen sıvılaştırma tesisi kurulması konusunda henüz bağlayıcılığı olmayan “iyi-niyet” anlaşmasına vardı. Açıkçası, İsrail bir adım daha atıyor ama manevra alanını geniş tutmak için kesin bir yükümlülük altına da girmiyordu. Başka türlü söylersek, hem Kıbrıs hem de Türkiye ile işbirliği yapabilmek için kapıları açık tutuyordu. Baf’ta yapılan enerji konferansında Michael Lotem’in yukarıya aktardığımız sözleri İsrail’in görüşünde ısrar ettiğini gösteriyor. “Bütün yumurtalarımızı aynı sepete koyamayız” diyen İsrail, hem Türkiye hem de Kıbrıs ile işbirliği yapmakta kararlı görünüyor. Bu süreç içinde Kıbrıs Rum tarafı ve Türkiye ayrı ayrı İsrail’i “diğeri” ile işbirliği yapmaktan alı koymak için ellerinden geleni yapmışlarsa da, bir sonuç alamadılar. Kıbrıs Rum tarafı, İsrail ile Türkiye arasında döşenecek ve Kıbrıs’ın MEB’inden geçecek boru hattı için Kıbrıs Sorunu çözülmeden izin veremeyeceğini söyleyince, İsrail’den aldığı yanıt “o zaman, biz de Kıbrıs’ta sıvılaştırma tesisi kurmayız” şeklinde oldu. Türkiye’nin Kıbrıs ile işbirliği yapmamasına yönündeki uyarılarına ise İsrail “o zaman, gaz başka yerlere gider” yanıtını veriyor. Kısacası, İsrail, Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar tarafından tehdit edilmeyi reddediyor ve bu iki antagonistti aslında kendisi tehdit ediyor: “ya anlaşın, ya da ikiniz de kaybedersiniz” demeye getiriyor. Hatta Kıbrıs Rum tarafına çok net bir şekilde Kıbrıs’ın MEB’inden geçecek boru hattı için izin verip vermeyeceğini en geç 2014 yılının başlarında kendisine bildirmesini istiyor.
Doğal gazın Kıbrıs etrafında açık ve gizli diplomasiyi harekete geçirmesinin arkasında yatan temel neden budur. ABD dışişleri bakanının Ankara ve Tel Aviv arasında gidip gelmesi, Kıbrıs’ın ve İsrailli enerji bakanları ve uzmanlarının istişaresi ve topa girmek isteyen Türk işadamları ve bazı hükümet yetkilileri enerji konuşurken ister istemez Kıbrıs Barışını konuşmak zorunda kalmaları da bundandır. Tıpkı bir zamanlar Türkiye’nin AB üyeliği konuşulurken Kıbrıs Barışı konuşulduğu gibi… Geçtiğimiz Cuma günü Beyaz Saray’da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile bir araya gelen Nikos Anastasiadis bir saatten fazla süren görüşmelerinde Kıbrıs Sorununu konuşurken enerjiyi, enerji konuşurken de Kıbrıs Sorununu konuştular. Doğu Akdeniz’de barış ve istikrardan söz ettiler. Buraya kadar söylediklerimizde henüz daha Kıbrıs’ın enerji yataklarından bahsetmedik. İsrail gazında olduğu gibi Kıbrıs’ın doğal gazının da en hayırlı şekilde değerlendirilmesi Türkiye-Kıbrıs işbirliğini zorunlu kılıyor. Ayrıca, Kıbrıs Rum toplumunun bir “borç-toplumu” olmaktan çıkıp yeniden refah-toplumu olabilmesi de büyük oranda Kıbrıs Sorununun çözümüne bağlıdır. Bütün bunları birlikte düşündüğümüzde aklı-selim çözüme işaret ediyor. Yeter ki, aklı-selim üstün gelsin…

Bu yazı toplam 2904 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar