İşsizlik Zannedildiğinden Daha Büyük Bir Problem
Covid-19 sürecinin global ve lokal ölçekte yansıyan ekonomik etkilerinden en fazla dikkat edilmesi ve yönetilmesi gereken unsurun işsizlik bağlamında olacağı yönündeki görüşlerime daha önceki yazılarımda değinmiştim. 2020 yılının ilk yarısını geride bıraktığımız şu günlerde yapılan araştırmalar, dünya genelinde kaybedilen çalışma saatlerinin, önceden tahmin edilenden önemli ölçüde daha kötü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yılın ikinci yarısında iyileşme beklentisi ise, yüksek belirsizlik halinin devam ediyor olması sebebiyle maalesef iyimser değildir ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) son raporunda, büyük ölçekli iş kayıplarını yaşama riskinin halen var olduğuna ilişkin uyarılarda bulunmuştur.
ILO’nun 27 Mayıs'ta yayınladığı bir önceki araştırma raporunda, 2020'nin ikinci çeyreğinde, küresel çalışma saatlerindeki kaybın 305 milyon tam zamanlı iş kaybına eşdeğer olacağı tahmin edilirken, en son yapılan araştırmasına göre ise, 400 milyon tam zamanlı iş kaybına eşdeğer bir kaybın söz konusu olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, geçtiğimiz hafta yayımlanan yeni rakamlar birçok bölgede, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde kötüleşen durumu bizlere açıkça yansıtmıştır.
ILO son raporunda ileriye dönük tahminlerini iki senaryo üzerinden modelleyerek 2020 ikinci yarısı iş kayıplarını tahmin etmeye çalışmıştır. Birinci senaryoda, 2020’nin ikinci yarısı ekonomik faaliyetlerde bir toparlanma, işyeri kısıtlamalarının kaldırılması, tüketim ve yatırımda bir toparlanma beklentili bir modelde, çalışma saatlerinde 2019'un 4. çeyreğine kıyasla, 140 milyon tam zamanlı işe eşdeğer bir düşüş olacağı öngörülmektedir. Öte yandan ikinci ve kötümser senaryoda ise, ikinci bir pandemik dalga ve iyileşmeyi önemli ölçüde yavaşlatan kısıtlamaların geri dönüşü varsayıldığında sonuç, 2019'un 4. çeyreğine kıyasla, çalışma saatlerinde 340 milyon tam zamanlı işe eşdeğer düşüş olacağı öngörülmektedir.
Araştırma sonuçlarında belirtilen önemli bir diğer nokta ise, kadın işçilerin pandemi sürecinin olumsuz sonuçlarından, erkek işçilere nazaran daha fazla etkilendiği hususudur. Kadınların sağlık ve sosyal bakım hizmetleri sektörlerinde, erkeklere nazaran ağırlıklı olarak çalışıyor olmaları, enfeksiyon kapma ve bulaşma risklerinin artmasına ve dolayısıyla kadın çalışanların gelirlerini kaybetme olasılığının daha büyük olmasına yol açmaktadır. Bunun yanında, kadınların ev hanımlığı ve benzeri görevler üstleniyor olması, onları sosyal korunma kapsamının içerisinde olma olasılıklarını da daha düşük olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
COVID-19'un kadın işçiler üzerinde ciddi etkisi olduğu sonucu, krizden en kötü etkilenen bazı ekonomik sektörlerde kadının aşırı temsil ediliyor olmasından ortaya çıkmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken, son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki sınırlı ilerlemenin kısmi olarak gerileyeceği ve işle ilgili cinsiyet eşitsizliklerinin daha da kötüleşeceği riski ile karşı karşıya olduğumuz hususudur. Bunu fark etmek ve müdahale etmek gerektiği inancındayım.
ILO’nun son raporu bizlere küresel olarak risklerin ne olabileceği ile ilgili ciddi bir ışık tutmaktadır. Tabii ki küresel sonuçlar bire bir ülkelerin lokal sonuçları da olacak diye bir kural yoktur. Ancak ülkesel başarı ve başarısızlık tamamıyla hükümetlerin bu süreçteki politika seçimlerine ve uygulamalarına bağlıdır. Bu çerçevede ülkemizdeki gelişmelerin de hükümetin Covid-19 sürecinde uygulamakta olduğu plan, program ve politika seçimlerine bağlı olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Sonuç olarak, hükümete verebileceğim öneri: en uygun ve sürdürülebilir işgücü piyasası sonuçlarını üretmek için,,, sağlık, ekonomik ve sosyal müdahalelerin doğru dengesini bularak karar üretilmesi,,, kaynakların giderek daha da daralması muhtemel olduğundan, hükümet müdahalelerinin gerekli ölçekte uygulanması ve sürdürülebilirliğin esas alınması, işgücü piyasalarını daha adil bir hale getirilmesi için savunmasız, dezavantajlı ve kadın çalışanlar gibi pandemi sürecinde daha fazla etkilenen grupların koşullarını koruması ve desteklemesi, yönünde olacaktır.
Umarım hükümet, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri doğru değerlendirerek ve doğru politika seçimleriyle toplumumuzu sağlıklı bir şekilde, ekonomik kayıplar yaşamadan bu süreçten geleceğe taşıma becerisini gösterebilir.