İşte Bunu Kabul Edemiyorum…
TL’nin ana akım yabancı para birimleri karşısında güneş görmüş dondurma gibi erimesi Kuzey Kıbrıs ekonomisinde de onulması zor yaralar açtı. Hükümet, hazırladığı yirmi üç maddelik önlemler paketini muhalefetin de bilgisine, tartışmasına ve katkısına açmak, paketi zenginleştirmek ve sonuçta meclisin paketi olarak uygulamaya koymak amacıyla, tatildeki meclisi olağanüstü toplantıya davet etti.
Çok doğru bir yaklaşım… UBP olsa hayatta böyle davranmazdı… Zaten UBP Başkanı Özgürgün bu ortamda önlemler almanın hükümetin işi olduğunu, meclis toplantısının gerekmediğini de ifade etti; meclis konuşmasının içeriği de, bir UBP muhalifi olmama rağmen, beni dahi utandırdı ve üzdü… UBP’li diğer konuşmacılar da havanda su dövme yeteneklerini yarıştırdı… Neyse, hükümetin önlemler paketi ile idare edeceğiz.
Bu paket ekonomideki tüm hasarı giderecek değil, halkın sorunlarını sıfırlayacak da değil ama tedavi için bir girişim; süreç içinde daha etkili önlemler de alınacaktır mutlak… Bazı önlemler çok zekice düşünülmüş, bazıları da gerçekçi ve sonuç alıcı… Eksikler ve sonuç getirmeyecek olanlar olsa dahi, genel anlamıyla bir başlangıç olarak büyük ölçüde katıldığım bir paket… Erken uygulansın, başarılı olsun…
Ancak, bir önlem var ki, anlıyorum ama kabul edemiyorum… “Çalışma ve ikamet izniyle gelenlerin çocukları için asgari ücretin yüzde beşi kadar ödenek alınacak; buradan gelen gelir eğitim harcamaları için kullanılacak”. Gerekçesinin, yurtdışından gelecek işgücünün ailesiyle gelmesini caydırmak mantığına dayandığını anlıyorum. ‘Romantik solcu’ gibi algılanmak istemiyorum ama bu önlemi tam da kapitalist bir yaklaşım tarzı olarak yorumladığımı söylemezsem, kendimle çelişeceğim.
Sol siyasi bilimin üzerine oturduğu temellerden biri enternasyonalizmdir, dünya işçi sınıfının kardeşliği ve dayanışması… Konuya buradan bakıldığında, Kuzey Kıbrıs’a çalışmak için gelen işçiler ki büyük çoğunluğu ‘proleterya’ niteliğindedir, emeğinin tam karşılığını alamadığı bir asgari ücretle çalıştırılıyor ve ondan da çocuklarını da getirdiler diye ek kesinti yapılacak… Sebep de eğitime katkı oluşturmak; yani o işçilerin çocuklarına verilecek eğitimin karşılığını onlardan almak… Kapitalist yaklaşım diye yorumlamamın nedeni burası ama hükümetin almak istediği bu önlemi kabul edememede başka bir, benim için çok önemli neden daha var…
Sol siyasetin diğer önemli bir sütunu da ‘hümanizma’, insan sevgisidir. Bu önlem, sol siyasetin bu ayırt edici değeri ile çelişiyor. Bu önlem, ülkeye gelecek işçi sınıfının ailesini bırakıp da gelmesi önlemidir, yani aileleri parçalama önlemidir. Parçalanmak istemeyen gelmesin demek kolaydır. Fakir bir ailenin anne–babasının, çocuklarına bakmak ve mümkün olan en iyiyi vermek içgüdüsü doğanın onlara verdiği ödevdir. Yurdunda ekmek bulamıyorsa, ailesi için yurtdışı kaçınılmaz oluyorsa, çocuklarını bırakıp gitmek de bir çare olarak görülebilir… Bunun zorluğunu onlara da sorun ama asıl çocuklarına sorun… Anne–babasız büyümek çocuklar için en dramatik cezadır. “Kuzey Kıbrıs’a geleceksen ya çocuklarını bırak da gel, ya da getirirsen onlar için gelirinden kesinti yapacağım demek”, zaten düşük ücret alan bu kişilere çocuğunu bırak da gel demektir. Ailesini geçindirmek için o belki kabul edebilir; çocuklara sorulsa, açlığı anne–babasızlığa tercih edecek… Çocukların ne suçu var?! Bu önlem çocuklara cezadır, insancıl değildir; hem fakir, hem anne-babadan uzak yaşamaya mahkum etmektir… Çocuklara kıymayın…
Bütçe olanakları onlara ve diğer tüm çocuklara iyi bir eğitim vermeye yetmiyor ama eğitimdeki kalite düşüşü bütçe olanaklarının azlığından değildir… Ne yani, 1964 – 1974 arası şahane bütçe mi vardı da daha yüksek nitelikli eğitim veriliyordu?! Nitelik düşüşünün nedenleri barizdir, sadece itiraf etmemizi bekliyor. İtiraf edemediklerimiz nedeniyle mali kaynakları gösterip, yabancı işçi çocuklarının sırtından kaynak yaratmak, bana ters geliyor. Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit’i Atatürk İlkokulu Müdürü iken okul çevresindeki sokaklarda yabancı işçi çocuklarını toplayıp okula getirdiğini şahsen bilenlerdenim; aileler üniforma almaya parası olmadığını söylediğinde “pijama ile gönderin” diyen bir eğitim insanı olduğunu takdirle anımsayanlardanım. Bu çocuklar arasında kahvaltı edemeden okula gidenler vardır, harçlığı olmadığı için teneffüste evden getirdiği ekmeği yiyenler vardır; en kötüsü de o ekmeği bile getiremeyen ve arkadaşın ekmeğini çalanlar bile vardır… Ama o çocuklar burada anne–babasıyla olmaktan mutludur, memlekette yabancıların elinde kalmak onların için, küçük yaşta hasretin yaşattığı bir acıdır…
Çocuklara kıymayın… İstemiyorsanız, önlem bu değil… Yabancı işgücü çalışma izni ile gelebiliyor zaten; sadece bekarlara çalışma izni verileceğine dair kural koyunuz, bekarlar gelsin… Bu da yapılamıyorsa ve illa ki çocuklar üzerinden eğitme katkı diye ailelerinden ödenek alınacaksa, o ödeneği bu çocuklara harcamak için alınız. Onların daha iyi beslenmesi için, üniformasını kitabını, kırtasiyesini, okul için giderlerini doğrudan karşılamak için alın. Bu çocuklar senelerce bu ülkede yaşar ama yaşadığı alanın dışını bilmez; onlara özel geziler tertipleyiniz, Kuzey Kıbrıs’ı gezdiriniz. Bu çocukların ailelerinin parası olmadığı için, 23 Nisan kıyafeti alamıyor, törene katılamıyor; onlara 23 Nisan için tören kıyafeti alın… Ama yok da bu çocuklar üzerinden mali kaynak yaratıp, hade en iyimser yorumla söyleyeyim, diğer çocukların da eğitimi için harcayasanız; bu çocuğun çocuğu sömürüsüdür…
Ekonomiyi düzlüğe çıkaracak önlemlerden biri bu olmamalıydı; sol siyasetin yarı ortak olduğu bu hükümetten böyle bir öneri gelmemeliydi, Özyiğit Hoca’nın Eğitim Bakanı olduğu bir hükümetten böyle bir önlem konuşulmamalıydı bile…
Ben bunu kabul edemem… Çocukları anne-babalarından ayırmayın, onların anne-babadan uzakta büyümesine sebep olmayın, onların rızkından keserek eğitim sistemini beslemeye kalkmayın… İnsanlık için…