1. YAZARLAR

  2. Fatma Azgın

  3. İstesek de, çözümün zamanı geçti…
Fatma Azgın

Fatma Azgın

İstesek de, çözümün zamanı geçti…

A+A-


Bu adada yaşayan insanlar, 63’leri saymazsak, 1974’ten beri Kıbrıs için uğraşılan, sonuçta başarısızlıkla biten çözüm planlarından yorgun düştü. Uzun bir dönem,  çözümsüzlüğün tüm vebali “uzlaşmaz” liderlere ciro edildi; zaman oldu “uzlaşıcı” diye bilinen liderlerin de anlaşamayıp birbirini suçlamasına tanık olundu. AB üyeliği dendi herkes çözümün birlikte geleceğini sandı. Gaz bulundu, “bu kez bu iş hallolacak” dendi. Bazı zaman, ABD-İngiltere gibi dış güçler bu sorunun çözülmesini istemez denildi, başka zaman bu güçlerin karar verip bu sorunu çözdüreceklerine inanıldı. Türkiye için de “çözüm ister-çözüm istemez” tahminleri yapıldı.  

Bunca deneyim ve hayal kırıklığından sonra New York’ta BM genel sekreteri huzurunda yapılacak görüşmeden bir anlaşma beklemek oldukça zor görünüyor. Mayıs 2015’ten beri iyi niyetle ve düzeyli bir iletişimle devam eden görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasını veya ertelenmesini Akıncı ve Anastasiadis’in omuzlarına yüklemek adil bir tutum olmasa gerek. Bu sorundan kim zaferle çıkabildi ki onlar da çıksın?

Suçlamak için söylemiyorum; iki taraf arasında telefon bağlantısı kuramayanlar, Derinya’yı, Aplıç’ı, Mağusa kapısını açamayanlar “bütünlüklü” dedikleri çözümü gerçekleştirebilir mi? Kıbrıs sorunu ve görüşmeler, 42 yıldır biriktirilen devasa kâğıt ve söz çöplüğüne dönüşmüştür. Ya kaldırılacak ya yakılacak! İki taraf da “taviz” vermekten kaçındığı sürece, “kronikleşen” bu “ihtiyar” sorun çözülemez. Yavaş yavaş mezara gider.

Hangi problem ömür boyu sürdükten sonra çözülebilir ki? Her şey gibi barışı da yıllar harcamadan zamanında yapmak lazım. 42 yıl önceki Kıbrıs ve uzlaşmazlık konuları aynı mıdır? İki tarafta da muazzam değişiklikler oldu. Sosyoloji, ekonomi, demografi, kültür ve her şey değişti. İnsanlar ve toplumlar ve dünyanın, yarım asır önceki düzeyde kalacağını mı düşündük?

Bu nedenle diyorum ki; çok istesek bile, zamanın değiştirip biriktirdiği, çözüm kriterlerini değiştirdiği Kıbrıs sorununu çözmek çok zorlaştı. “Demir tavında dövülür” sözü boşa değil!

Kıbrıs, çözümsüzlük üzerine inşa edilmiştir, toplumların çoğunluğu aç gözlü ve adaletli olmadığı için makul bir anlaşma yapılamıyor. Siyasilerin çoğu kışkırtıcı. “Kısa günün yararları” için adanın zararına çalışıyorlar. Belli oldu ki, çözümsüzlük sosyolojik bir karakter-kimlik haline getirilmiş. Çözüm olmaması demek Kıbrıslıtürkler’in yok olması demek. Süreç başladı ve sürüyor. 1974 çıkarmasının Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’ye “ilhak” etme planı olduğu yeni yeni fark ediliyor. Hedefin “taksim” olduğu sanıldı, meğer “ilhak”mış. Rumlar, yarım kalan adalarına, kimliklerine sahip çıktığı için daha rahattırlar. Tek korkuları, Türkiye ile sınır komşusu olma olasılığıdır. Bu korkunun çoğu, AB üyeliğiyle azaltıldı.

Bu durumda Akıncı-Anastasiadis girişimi başarısız olursa ki öyle görünüyor; kuzeyde yaşayanlar ülkesinin sahibi, yöneticisi, karar vericisi olmayan, emir alan, dikkate alınmayan “küçük azınlık”  haline gelecektir.

Zamanla kuzeyden güneye göç yaşanması kaçınılmazdır.

Tarihçiler, Kıbrıslıtürkleri, “kaybolan bir toplum” ismiyle anacak. Bu kadere, görerek, bilerek nasıl “razı” hale getirildiğimize herkes şaşacak. Sonuç olarak, bizim için barış kurma, bozulan halimizden kurtulma umudu kalmamıştır. Çözüm istesek de, “Birleşik Kıbrıs” hayal etsek de, bu amaç için uğraşsak da artık çok geç.

Çünkü çözümün zamanı geçmiş, geçirtilmiştir!

 

Bu yazı toplam 3137 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar