1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. İsviçre Dışişleri Bakanı İgnazio Cassis’ten Kayıplar Komitesi’ne ziyaret…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

İsviçre Dışişleri Bakanı İgnazio Cassis’ten Kayıplar Komitesi’ne ziyaret…

A+A-

 

nn-042.jpg

Resmi bir ziyaret için Kıbrıs’a gelen İsviçre Dışişleri Bakanı İgnazio Cassis, dün Kayıplar Komitesi’nin ara bölgedeki laboratuvarını ziyaret ederek burada Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis, Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Mine Balman ve BM adına komitede Üçüncü Üye olarak görev yapan Paul-Henri Arni’yle görüştü, laboratuvarda çalışan Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum bilim insanlarından “kayıp” kalıntıları üzerinde kimliklendirme yapmak maksadıyla yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi aldı.


BASINDAN GÜNCEL…

 

Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -18-

 

 “Ecevit, Özel Harp Dairesi’ni nasıl öğrendi?”

 

Ulus IRKAD

Ecevit’in kendi ağzından:

“1974’deki Başbakanlığım sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar, Başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için, birkaç milyon lira istedi. O yıllarda milyonlarca büyük paraydı.  Ve benden istenen miktar da örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı. Üstelik ben, örtülü ödeneği ancak sosyal yardımlar için kullanıyordum ve mecbur olmamakla birlikte, bu kaynaktan yapılan tüm ödemeleri belgelere bağlatıp, Başbakanlık Müsteşarı’nın kasasında saklatıyordum. Onun için Genelkurmay’dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için’ dediler. O güne kadar böyle bir dairenin adını bile duymamıştım. Daha önce onlara parayı ABD veriyormuş. Bir anlaşmazlık çıktığı için ödeneği kesmişler. Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Yardım Heyetiyle aynı binada’ yanıtını aldım.

Ecevit, duydukları karşısında hayrete düşmüştü: “Kaygılandım, bu da son derece doğal” (Kılıç,2007,188-189).

Ecevit’i Asıl Dehşete Düşüren Olay

“Ecevit’i asıl dehşete düşüren ise Özel Harp Dairesi’nin “sivil unsurları”nın da bulunduğunu öğrenmesi oldu:

“Adları gizli tutulan bazı ‘vatansever gönüllüler’ Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gerektiğinde bu gönüllü sivil vatanseverlerin kullanmaları için de Türkiye’nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturmuşlardı (NATO talimnamelerinde bunun yeri olduğunu ve gizli silah depolarının çok gereklilik arzettiğini daha önce yazmıştım. Bizim TMT’ciler buna “çadır” adını vermişlerdi, U.I.).

Ecevit brifingten sonra daha da endişelendi. Duydukları hem Ecevit hem de Hasan Esat Işık için ürkütücüydü. Brifingten sonra Ecevit ile Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık, Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantılarını ortadan kaldırmaya karar verdiler.

Ama brifingte Türk Mukavemet Teşkilatı’nın adı verilmeden Özel Harp Dairesi’nin Rum baskısına karşı Kıbrıs’ta direnişi örgütlediği, Rumlar arasında istihbarat için bulunan onlarca daire görevlisinin bulunduğu da Ecevit’e anlatılmıştı:

“O yüzden sorunun üzerine gitmeyi Kıbrıs Barış Harekatı sonrasına ertelemek zorunluluğunu duyduk”.

Ancak Kıbrıs Harekatı’ndan sonra CHP hükümetten ayrıldı. Böylece Ecevit’in Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantılarının üzerine gitme kararı kesintiye uğradı”(Kılıç, 2008, 191).

Adları Kıbrıs’la Geçen Özel Harpçiler ve Özel Harp Dairesi’nin teşhir Olayı

1974 olaylarıyla Özel Harp Dairesi bu defa da Türkiye’nin içinde sola karşı tedbirler almaya başlar. Özel Harp faaliyetlerinde adı çok geçen bir komutan da Sabri Yirmibeşoğludur. Ecevit Kılıç, “Özel Harp Dairesi-Türkiye’nin Gizli Tarihi” adlı kitabında bakın bu komutan hakkında neler yazmıştır:

“Sarıkamış’ta tam dört yıl  görev yaptı. Bu kez yeni görev yeri eğitim amaçlıydı; Türkiye dahil üye ülkelerdeki gizli orduları yönetenlerin eğitime alındığı Napoli’deki NATO karargahı.

Buradaki Özel Harp eğitimini tamamlayan   Yirmibeşoğlu’nun gideceği yer Brüksel’deki NATO karargahı olacaktı. Ancak bu görev Kıbrıs’a gitmesi için ertelendi. Özel harpçilerin pratik yaptığı birlik olan Kıbrıs Türk Alayı’na katıldı. Alayın başında sonradan Genelkurmay Başkanı olacak olan ve Abdi İpekçi cinayetinde karşımıza çıkacak olan Albay Necdet Üruğ vardı.

Alayın istihbaratından sorumlu olan Yirmibeşoğlu, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın yer üstüne çıktığı ve kanlı olayların başladığı 1963 yılında adadaydı.

Adadan döndükten sonra İzmir’deki NATO karargahına atandı. Dört yıl da burada görev yaptıktan sonra tayini NATO’nun merkezine çıktı. Brüksel’e giden Yirmibeşoğlu’nun görev yeri ise Nükleer Silahlar bölümüydü” (Kılıç, 2008, 201).

Ülkücülerin Saldırıları Başlıyor

“Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun Özel Harp Dairesi’nin başına geçtiği 1974 yılında ülkücülerin içinde yer aldığı cinayet ve saldırılar yeniden başladı.

12 Mart Darbesi’nin gerçekleşmesiyle birlikte ülkücü saldırılar, cinayetler kesilmişti. Darbe öncesi ve sonrasında sol hareket liderleri “özel ekipler tarafından düzenlenen operasyonlarla katledilmişlerdi. Geriye kalanlar, aydınlar ve düşünürler ise özel işkence yerlerinde özel eğitimli ekipler tarafından ağır işkenceler gördüler”(Kılıç, 2008, 202).

“Yamak’ın başkanlığı Özel Harp Dairesi’nin en aktif olduğu dönemlerden biriydi. Bugün dairenin suçlandığı operasyon ve suçlamaların büyük bölümü Kemal Yamak’ın dönemiyle ilgili. Yamak’ın dairenin başına geçtiği 1971 yılının Ağustos’undan başlayarak yine 1974 Ağustos’una kadar Türkiye’de failleri hala ortaya çıkartılmayan çok sayıda katliam, sabotaj eylemi ve cinayet işlendi.

Sol hareketin liderleri peş peşe düzenlenen operasyonlarla öldürüldü. Hepsi de NATO’nun özel harp konseptine denk düşen eylemlerdi. Tıpkı diğer NATO üyesi olan ve gizli ordular oluşturulan ülkelerdeki eylemler gibi…” (Kılıç, 2008, 198).

Ecevit’e Suikast İhbarı

“CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in 3 Haziran 1977 günü İstanbul Taksim Maydanı’ndaki CHP Mitingi sırasında Sheraton Oteli’nin üst katlarındaki odalarından birinden uzun namlulu ve dürbünlü bir silah ile ateş edileceği, bu teşebbüsün 29 Mayıs 1977 günü İzmir-Çiğli Havaalanı’nda cereyan eden olayla birlikte, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de vukua gelen olaydan cesaret alan, iç barışı büyük ölçüde sarsabilecek kanlı tertiplere karar veren ve ayrıca 5 Haziran 1977 tarihinde yapılacak olan seçimlerden bir fayda ummayan, seçimlerin yapılmasını arzulamayan  veya seçimlere gölge düşürmek isteyen memleketimizi iç meselelerle uğraştırmak isteyen yabancı kuruluşların ve uluslararası tedhiş teşekküllerinin muhtemel suikast ve sabotaj eylemleri ile özellikle vazifelendirilmiş kimseler tarafından yapılmak istendiği alınan haberler meyanındadır”(Kılıç, 2008, 225).

İstanbul’da Öğrencilere Bomba Atılması

“Ecevit kontrgerillayı “o yıllar” ve “bunalımlı dönem” tespiti ile geçmişe dönük ve sanki kendi döneminde işlevsiz kalmış bir örgüt gibi yorumluyordu. Oysa bu açıklamadan kısa bir süre sonra İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin üzerine bomba atılıyor, bombalı eylemler birbirini izliyor ve aynı aralık ayında Maraş katliamı gerçekleştiriliyordu. Ancak bu süreçte ne kontrgerilla soruşturuluyor, ne de silah depoları ve kadroları dağıtılıyordu. CHP Hükümeti, devletin çelik çekirdeği ile bütünleşen, NATO ve ABD destekli bu örgütü görmezden geliyor ve tam bir ortak yaşarlık ilişkisi geliştirerek, halkı, vebayı göstererek sıtmaya razı ediyordu. Oysa aynı Ecevit, ana muhalefet partisi lideri olarak Giresun’da yaptığı 26 Eylül 1974 tarihli konuşmada, daha farklı bir çizgi, izleyerek şunları söylüyordu:

“12 Mart sonrası dönemde adı sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların hukukiliğine de ve insaniliğine de gölge düşüren Kontrgerilla adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayrı resmi örgütün niteliği ve amacı üzerindeki örtü kaldırılmamıştır. Bu örtü kaldırılmadıkça bazı perde arkası kişi veya örgütlerin yeni birtakım karanlık roller oynamakta oldukları ihtimalini akla getirecektir (27 Eylül 1974, Milliyet; aktaran Parlar, 2006, 125).

Ecevit Kontrgerillanın Üzerine Gitmiyor

Ecevit Kontrgerilla ile ilgili bilgilere sahip bulunmasına ve örgütün gerçek yüzünü bilmesine, üstelik ona rağmen iktidarda olunamayacağını kavramasına rağmen, ne bu yapının üzerine gidiyor, ne de etkisizleştirilmesi için halkın desteğini harekete geçiriyordu. Böylece hükümet oluyor ama iktidar olamıyordu ve “karanlık roller” oynadığını bildiği bu “enternasyonal” gayrı milli şebekeye halkın umutlarını rehine veriyordu. Oysa yine muhalefette bulunduğu sırada, halkın yükselen tepkisini saptırarak, kendi siyasi yelkenlerini şişirecek tarzda bu örgütle ilgili olarak 1 Mayıs 1977 katliamı sonrasında Cumhurbaşkanı’na bir mektup gönderiyordu. 7 Mayıs 1977 tarihli bu mektup, 4 Şubat 1978 tarihinde Hürriyet gazetesinde de yayınlanıyordu. Ecevit bu mektupta şunları söylüyordu:

 Kontergerilla Gizlilik İçinde Çalışıyor

“Sayın Cumhurbaşkanım, söz konusu örgüt, gerilla ve kontrgerilla savaşları için ve her türlü yeraltı faaliyeti için planlar yapar ve insan yetiştirir, gizlilik içinde çalışır, demokratik hukuk dışındadır. 1974’e kadar gizli olarak Amerikalılardan destek görürdü. Amerikan askeri heyetiyle aynı binada çalışırdı. Amerikan desteğinin 1974’te sona erdiği bildirilmiştir. Bu örgütte iyi niyetli kimselerin dışında siyasi düşünceleri yönünden yurt savunması için gördükleri eğitimi Türkiye’deki şiddet eylemlerinde kullananların bulunabileceği güçlü olasılıktır”.

Ecevit, “Amerikan desteğinin 1974’te sona erdiği bildirilmiştir” diyor, oysa kendi hükümeti döneminde ABD Büyükelçilik örtüsü altında çalışan CIA ajanları  Çorum, Sivas gibi bölgelerde cirit atıyorlar, CIA istasyon Şefi Paul Henze darbe sürecini hızlandıracak koşulları yaratma adına doğrudan operasyonları yönetiyordu. Kontrgerilla asıl olarak 1974 sonrasında ABD ve Federal Almanya destekli, NATO’nun stratejik planları doğrultusunda gücünü, imkanlarını artırıyordu. Ecevit, kontrgerilla kadrolarını “niyet” ölçütü ile değerlendiriyor ve örgütü “siyasi düşünceler” dışında stratejik bir çerçeveye oturtmuyordu. Bu aynı zamanda ortak yaşarlık ilişkisine ve emperyalist karargahlara  verilen, örgüte dokunulmayacağı mesajı anlamına geliyordu. Ayrıca uluslararası sermayenin ve yerli büyük sermaye güçlerinin sadece partisindeki “aşırı sol” muhalefetin baskısı nedeniyle “tereddütlü” buldukları Ecevit’e genel anlamda güvenleri sürüyordu. Tekelci grupların ekonomik, finansal, politik güçlerine en küçük bir zarar vermeyen, IMF ve Dünya Bankası’nın önerileri ile partisindeki sol muhalefetin baskısı elverdiği ölçüde uzlaşan Ecevit’in sadece dar bir siyasi manevra karşısındaki içeriksiz, temelsiz “anti-faşist” söylemiydi. Ancak bu çizgi asla MHP’nin arka planında bulunan uluslararası ve yerel egemen güçlerle çatışma anlamına gelmiyordu. Ecevit, kitle desteğini korumak için sürekli bu umacıdan yararlanıyor, ancak onu yönlendiren finanse eden, silahlandıran güçlere asla dokunmuyor, üstelik POL-DER gibi veya 16 Mart katliamı sonrasında genel greve giderek “faşizme ihtar eylemi” yapan DİSK  gibi toplumsal muhalefetin en dinamik güçlerine saldırıyordu. POL-DER Ecevit tarafından ve kontrgerillanın iradesi doğrultusunda kapatılıyordu. Ecevit’in temsil ettiği “temiz” ulusal güvenlik doktrininden yana olan sermaye gruplarının, bir süre daha toplumsal muhalefeti saptırıp, sahte umutlar ve can kaygısı ile CHP siperinde tutumları için MHP’ye ihtiyaçları vardı. Egemen blok adına MHP vuruyor, CHP tutuyordu…”(Parlar, 2006, 126-127).


KAYNAKÇA

Kılıç, E. (2008) Özel Harp Dairesi-Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık, İstanbul.

Parlar, S.(2006) Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri, Bağdat Yayınları, İstanbul.

(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 8.7.2019)

Bu yazı toplam 1380 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar