1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. İtfaiyeci Guterres!
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

İtfaiyeci Guterres!

A+A-

Hiç kimse, New York’ta bulunan iki liderden olumlu bir haber almayı ummuyor.

Bunun nedeni de tarafların söyledikleri arasında varolan derin bir uçurumdur.

Bu farklılığın kısa, orta veya uzun vadede giderilebileceğini öngören herhangi bir aktörün olmadığı meydandadır.

Bu nedenle BM ve AB başta olmak üzere, uluslararası toplumun Kıbrıs sorununa ilişkin yaklaşımları daha da önem kazanmıştır.

Kıbrıs sorunu işte şimdi yeni bir uluslararasılaşma dönemine giriyor!

Uluslararası toplumun, 2000’li yılların başlarında, KıbrıslıTürk tarafına sempatiyle yaklaşmasının önemli bir nedeni vardı: Sorun uzadıkça bundan en çok zarar gören KıbrıslıTürk toplumu olmaktaydı. KıbrıslıTürkler bu dönemde çözümü zorlayan taraftı. Hakim olan algı buydu.

Şimdi durum değişti, sempatinin yerinde yeller esiyor!

Çünkü, şimdi zamanın boşu boşuna harcanmasına neden olan taraf olarak Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafı işaret ediliyor.

Uluslararası toplumun çözüm modeliyle ilgili duruşu ve beklentileriyle, Türkiye/KıbrıslıTürk tarafının amaçları arasında en küçük bir örtüşme kalmamıştır. Ortadaki aleni çatışmayı, sayın Erdoğan’ın ya da onun adına konuşanların BM parametrelerine yönelttiği olumsuz nitelemelerine bakarak da anlayabiliriz.

Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafı, deyim yerindeyse kendilerini uluslararası toplumdan tam anlamıyla izole etme yolunda ilerliyor.

Yani, yukarıda bahsettiğimiz derin uçurum, sadece KıbrıslıTürk ve KıbrıslıRum tarafları arasında değil, ayni zamanda, KıbrıslıTürk tarafı/Türkiye ile uluslararası toplum arasında oluşmuştur. Bunun nedeni de Türkiye’nin özellikle Haziran 2017 ylından beri takındığı tutumdur.

‘Kıbrıs’tan vazgeçmeyiz’ söyleminin ne anlama geldiğini artık herkes anlamıştır!

KıbrıslıTürk resmi tarafı ve Türkiye, Kıbrıs’ta iki ayrı bağımsız devletin tanınmasını, adanın kalıcı olarak bölünmesini ve kuzeyin Türkiye’ye iltihakını öneriyor ve bu yönde adımlar atıyor. BM’nin Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tüm parametrelerini çöpe atarak, kalıcı taksim modelinin konuşulmayacağı bir masada resmi görüşme yapmayacağını ilan ediyor.

Bu taleplerin, yayılma eğilimi gösteren bir yangına neden olduğu söylenebilir.

Bu nedenle, BM Genel Sekreteri’ni itfaiyeci kılığında tahayyül etmemiz, bu aralar neler olup-bittiğini anlamamıza oldukça yardımcı olacaktır.

‘Resmi müzakere yoktur’ söyleminde ısrar eden KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye, uluslararası toplumun tepkisinden çekindiği ve daha da yalnızlaşmanın hayra alamet olmadığını gördüğü için de kapıyı aralık tutmayı ihmal etmiyor!

Bu ‘kapı aralama’ yaklaşımının adı ise ‘resmi görüşme yapmam, gayrı resmi konuşurum’ olmuştur.

Bu ‘konuşmalar’ nereye kadar sürdürülebilir ve hangi sonuçları üretir?

KıbrıslıTürk tarafının/Türkiye’nin müzakere yerine ‘gayrı resmi konuşma’yı tercih etmesi, zaman kaybını artıracak ve uluslararası toplumun tüm dikkatini ‘yangının yayılmasını engellemeye’ yani Kıbrıs’ta ve bölgede gerginliğin tırmanmasını dizginlemeye yönlendirecektir.

Zaten şu anda olan da budur.

Bu durumun uzun süre sürdürülmesini, birisi hariç kimse arzu etmeyecektir.

Türkiye, öteden beri Doğu Akdeniz’de yeni bir dengenin oluşmakta olduğu tezinden hareketle Kıbrıs sorununu bir manivela olarak kullanarak bundan faydalanacağını öngörmektedir.

Bu nedenle, çözüm sürecini öteleyerek, kabul edilmesi imkansız taleplerde ısrar ederek ve ‘Doğu Akdenizde istikrarsızlık’ tehdidiyle bir pazarlık sürdürerek  kazançlı çıkacağını varsaymaktadır.

Ama tüm bu yaklaşımlara muhatapları tarafından hiçbir olumlu karşılık verilmemektedir.

Uluslararası toplumun önünde ise esas olarak veya öncelikle Türkiye’de seçim yoluyla bir iktidar değişiminin yaratabileceği fırsatları kullanmayı beklemek ya da Erdoğan iktidarının uluslararası toplumun beklentilerine olumlu tepki vermesini sağlayacak koşulları yaratmak gibi iki seçenek kalıyor.

Unutmayalım ki, Kıbrıs sorunu AKP’nin iktidarı devraldığı 2002 yılında yeni bir sürece evrilmişti. Bu süreçte hem Türkiye’de iktidar çevresinde derin bir kırılma ortaya çıkmış hem de bu kırılma sonucunda çeşitli iç ve dış faktörlerin yardımıyla, Türk siyasi eliti uluslararası toplumla işbirliği yapma eğilimine girmişti.

Ama şu sıralar Türkiye ile uluslararası toplum arasındaki hakim olan ilişki biçiminin, Kıbrıs sorununun müzakereler yoluyla çözümünün olanaklarını ciddi derecede erozyona uğrattığı söylenebilir.

Yani, sayın Guterres’in itfaiyeci üniformasıyla ortalıkta görünmesi, pek de olumlu bir gelişme sayılamaz.

Bu yazı toplam 1078 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar